Arşiv

 Sadece Yarınım Yok

ARKASINDAN ISLAK gözlerle baktı. Yerinden zor kalkan kolunu hissettiği son güçle kaldırdı ve salladı. Gözyaşlarını gömleğinin koluyla tekrar sildi. en sevdiği arkadaşını uzak diyarlara yolcu etmişti. Gidipi olup, belki de dönüşü olmayan bir yolculuktu. Yaşadıkları güzel günleri düşündü. Kalbindeki burukluk daha da arttı. Evine gitmek üzere terminalden ayrılırken, sinirle savurdu tekmesini... Çünkü, o da herkes gibi bitişleri ve biten güzellikleri sevmiyordu.

Bu terminalin dışında aynı hüznü ve üzüntüyü yaşadığı çok yer ve çok zaman olmuştu. Güzelim lise yılları ne de çabuk geçmişti. Çıkarsız ilişkiler yaşadıklarını düşündüğünü beş kişilik grupları mecburen dağılmıştı. Üniversite için farklı illere ve yerlere yol görünmüştü. Üniversiteden kalan tek dostunu ise yeni yolcu etmişti. Bu arada dedesinin terk-i diyarı vardı geçen günlerde. Annesinin ıztırabı hâlâ tazeydi. Neredeyse sekiz yıllık vefakâr dostu Nono belediyenin zehirli yemek operasyonuna kurban olmuştu. Her aynaya baktığında ise, karşısındakendi üzerinde gözüken en acı gidişlerden birini görüyordu. Onsekiz yaşının güzelliği elveda demiş, otuzların olgun çizgileri yüzüne çöreklenmişti. Hediyesi ise, derinleşmeye namzet çizgilerin belirginleşmeye başlamasıydı. Her ayrılış acı vermişti. Sevdikleri anlar, güzellikler ayrılışlarıyla üzmüştü hep. Güzellikler bitmesin istiyordu; güzel paylaşımlar ve de hayatı bitmesin istiyordu. Sonları bir türlü sevememişti. Hele bitişlerin hatırlattığı büyük sonu hiç sevememişti. Ölüm kelimesi iliklerine kadar ürpertiyordu. Her gidişle hatırlatılan en acı kelimeydi o. Ve herşey sonunda ona çıkıyordu. Ölümü bilerek yaşamak ise en acısıydı. Hayatı seviyor; bitmesin, sonlanmasın istiyordu. Kalbi sıkışınca, içi daralınca yapılacak şey üstünü kapamaktı. Nitekim, öyle yapıyordu çoğu zaman. Ama arkadaşıyla yaşadığı güzel günlerin hatırası da, ölüm gibi, hüzün aşılıyordu dünyasına.

O kış günlerini hatırladı. İçinden, sıcak odada perdeyi aralayıp yağan karı beraber seyretmeyi ne kadar severdik diye geçirdi. Hatta o, “Yollar hiç tıkanmasın, karlar eridikten sonra her yer çamur olmasın, karın yağışı ve kardaş adam yapan çocukların neşesi hiç bitmesin istiyorum” derdi. Birlikte güzel günler, güzel anlar paylaşmışlardı.

Güzellikler hatıra gelmeye başladı mı, çoğu arka arkaya sökün ediyordu. Biriyle beraber yahut yalnız yaşadığı güzellikler...

İskelete dönmüş ağaçların ilkbaharda düğüne gider gibi çiçeklenmelerini sevdiğini hatırladı. Çiçek açan ağaçlar ona müjde gibi gelirdi. Meyvelerin gelişinin müjdesiydiler. Ardından, her çıkan meyveyi ilk yediğinde hissettiği lezzeti düşündü. Her yeniyi tattığında, mutluydu.

Bir yaz günü deniz kıyısında kumdan şatolar yapan çocuklar gözünün önüne geldi. Onların yanına gidişini, neşelerini paylaşmasını hatırladı. O da neşelenmişti. Sonra çocuklarla deniz yatağındaki maceraları... Ne güzel günlerdi.

Sonbaharda yaprakların renklerindeki çeşitlilik onu mest ederdi hep. Bir sürü yaprak vardı günlüğünün arasında. O yaprakları da, hafif rüzgârlı havayı da seviyordu.

Mevsimler ard ardaydı. Biri bitiyor, diğeri başlıyordu. İşin ilginci, bir sevdiği bitmeden, bir diğeri başlayamıyordu. “Başlayamıyordu” derken biraz durdu üzerinde. Çünkü Birinin başlattığını, sürekli o Birinin herşeyle ilgilendiğini hissettiği anlar olmuştu. Ama pek üstünde durmamıştı. Şimdi ise, sevdiği bitenin ardından, sevdiği bir başlayan vardı.

Suyu çekilen ağaçlar kış ayında iskelet gibiydi. Baharda ise, çiçekleriyle, uçlarına takılacak çeşit çeşit meyveleri fısıldıyorlardı. Meyveler güzel görünüyordu, sanatlıydılar. Tatları güzeldi, lezzetliydiler. Vitamin A, B, C.. derken, faydalıydılar. Sözün kısası, ihtiyaçlarının cevabıydılar. Oysa bir taş kadar akılsız, şuursuz, ihtiyaçlarından habersizdiler. Ama ihtiyaçları karşılanıyordu. Ve ihtiyaçları karşılanıyorsa, onları bilen Biri vardı. Bu düşüncelerin ardı sıra, üstünü kapadığı en büyük ihtiyacı silkinip yine karşısına çıktı. Hayatı hiç bitmesin istiyordu. Hep yaşamak istiyordu—sonsuza dek mutlu yaşamak. Düşündü... Sanat, lezzet ve fayda gibi ihtiyaçlarını bilen Biri, elbette bu duygusunu, bu ihtiyacını da bilirdi. O ihtiyaçların cevabını kuru bir ağaca takıştıran, sonsuz yaşama ihtiyacına da elbet cevap verirdi.

Bir meyveyi ağacın ucuna takarken, yeryüzünün her yerinde bir mevsimi diğerine döndüren kudret sahibi Biri vardı. Sonbaharı kışa çevrine, birbirine hiç benzemeyen milyar kere milyar kar tanesini yağdıran Biriydi. Toprağa atılan bir kiraz çekirdeğine başında koca ağacı taşıtan Biriydi. O kiraz çekirdeği toprakta biterken, yeryüzünde binlerce meyveyi üzerinde taşıyan bir ağaç ortaya çıkıyordu. Toprağın altındaki çekirdek çürümüş, ölmüş oluyor; ama yeni bir hayat adına dirilen bir ağaç ortaya çıkıyordu. Demek buydu yaratılış kanunu. Yeni bir başlangıç için beden parçalanıyor, ceset çürüyordu. Ve ardından, daha güzeli yaratılıyordu. Tek tek her tohum bunun deliliydi. Parçalanmak için parçalanmıyor, yok olmak için öldürülmüyordu. Anladı ki, Biri bitişleri yeni başlangıçlar için yapıyordu. Herşey yapılıyordu.

Hatırlamadığı, ama her insanın yaşadığı macerayı düşündü. Öncesi bir damlaydı, sonra birkaç milim, sonra da dokuz ay bir hanede misafir... O günlerin bitişini haber veren gün, yeni bir dünyaya göz açısının müjdesiydi. Dünyaya göz açan bir bebeğin doğumu için ana rahmindeki hayatının ölmesi gerekiyordu. O bitişin yeni bir başlangıç için olduğu belliydi. Çünkü, hiçbir şey rastgele değildi. Bir damla suyu düşünen, hisseden, insan haline getiren Biri vardı. Gücü herşeye yeten Biri, bilerek yapan Biri, bitişleri başlangıç için veren Biri... Böyle Birinin varlığını farketmeye ve hissetmeye ne kadar ihtiyacı olduğunu düşündü. Bitişleri bitirmek adına vermeyen Birine ihtiyacı vardı. Ölümü, yok etmek adına vermeyen Birine ihtiyacı vardı.

El yordamıyla da olsa farketmişti bir kısım şeyleri. Kalbinin huzurlu ve rahat olması buna delildi. Ölümü hiç bu kadar rahat düşünemediğini hatırladı. Rahatça düşünemediğini. Daralmadan, sıkılmadan soramadığını... Oysa şimdi her işin arkasında bilerek yapan Birinin varlığı, huzur isteyen gönlüne nur saçmıştı. Herşeyi bilerek yapan ve veren Biri, ölümü de bilerek

yaratıyordu.

“Daha da rahat olabilmek için, O Birini iyi tanımak, icraatını iyi anlamak gerekir” dedi. Kalbi, ruhu, en sonunda da aklı tasdikledi: Evet, Onu tanımalıyım.

Arkadaşının yolculuğuyla başlayan gidiş bile, şu düşündükleriyle, yeni başlangıçlar doğurmuştu. Onu, ölüm dahil herşeyi Vereni tanımak için atılan adımlara başlangıç...

Araba camındanm hafifçe sağa baktı. Eve gelmek için, birkaç sokak kalmıştı. Kendi kendine “Düşünürken zaman çabuk geçiyor” dedi. Biraz sonra şoföre parasını uzattı. Kapıyı açıp inerken, gözü parlayan aya takılmıdı. Gündüzü aydınlatan güneşin gidişi, ayın gelişi demekti. Hafifçe güldü.

Nurlu aydınlığa takılı kaldı gözü. Tâ ötelere bakar gibiydi. Yarın. Yarınlar. Sadece yarını yoktu; sonu sonsuzluktu.

  17.01.2004

© 2021 karakalem.net, Sevde Sevan Uşak




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut