Arşiv

 Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

İSLÂM KONUSUNDA müthiş bir bilgisizlik ve bu bilgisizlik eşliğinde yer yer paranoya düzeyine varan bir korku sergileyen Batı dünyasında Müslümanlar ile Araplar âdeta özdeş kavramlardır. Bir dünya dini olarak Hıristiyanlığa karşılık İslâmın ‘Arapların dini’ olduğu şeklindeki yanlış kavrayış o derece yerleşmiştir ki, İngilizce bazı İslâmî sitelerde bütün Arapların Müslüman olmadığı ve Arap nüfusun dünya üzerindeki toplam Müslüman nüfus içerisinde yüzde 20’den daha az bir yekûnü teşkil ettiği ısrarla belirtilir.

Batıdaki bu algının bir benzeri, durumun tam da böyle olmadığını bilsek bile, İslâm âlemi denildiğinde zihnimizde hemencecik bir ‘Orta Doğu’ haritasının canlanması suretinde tecelli eder. Hafızamız durumun farklı olduğunu söylüyor olsa bile, en fazla Müslüman nüfusu barındıran diyarın Orta Doğu olduğu gibi bir algı yakamızı bırakmaz. Bu minvalde, dünyanın dört bir tarafına yayılmış Müslüman azınlıklar dikkatimizden gizlendiği gibi, yöremizin yakınımızın uzağındaki Müslüman çoğunluklar dahi nazarımızdan ırak kalır.

Bu durum, özellikle de Hind altkıtası, Uzak Doğu ve Afrika için geçerlidir.

Afrika’da, nüfusunun yarıdan çoğunu ya da yarıya yakınını Müslümanların teşkil ettiği pek çok ülke vardır ki, çoğunun adını bile bilmeyiz. Öte yandan Çin’de sayıları neredeyse yüz milyona ulaşan Müslümanlar yaşadığında, Tayland nüfusunun yüzde 4’ünü Müslümanların teşkil ettiğinden ve dünya üzerindeki en kalabalık Müslüman nüfusu (220 milyon) Endonezya’nın barındırdığından da haberdar değilizdir.

Nisbeten haberdar olduğumuz Hind altkıtası sözkonusu olduğunda ise, zihnimizde üçlü bir bölünme gerçekleşir. Doğuda Bangladeş, batıda Pakistan, ortada Hindistan şeklindeki bu bölünme, haritalardan taşıp zihinlerimize yerleşmiştir ve çoğumuz bu bölünmenin 1947 tarihli olduğunu; ondan öncesinde asırlar boyu Hindistan denildiğinde bu üç ülkenin birden akla geldiğini hatırlarız gerçi, ama hafızamızın bir parça fazla mesai yapmasından sonra. Bu ayrışmanın hikâyesi de, Müslüman-Hindu ayrışması olarak kazınmıştır zihnimize. O yüzden, 1947’de gerçekleşen Pakistan-Hindistan bölünmesinden ve 1971’de gerçekleşen Doğu Pakistan (Bangladeş)Batı Pakistan (şimdiki Pakistan) ayrışmasından sonra bile, Hindistan’da 150 milyona yakın Müslümanın yaşadığını öğrenince, Türkiye’de doğup büyümüş bir mü’min hayrete düşer. Oysa, vâkıa budur. Hindistan hükûmetinin resmî sitesinin verdiği bilgiye göre, 2001 nüfus sayımına göre, 134 milyon Müslüman Hint nüfusunun yüzde 13.4’ünü teşkil etmektedir ve 2005 rakamlarıyla bu nüfusun 145 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Pakistan’da 150, Bangladeş’te 130 milyon Müslüman yaşadığı hesaba katılırsa, bölünmemiş haliyle, yani coğrafî bütünlüğü içinde Hindistan altkıtası, 430 milyon Müslümanın vatanı hükmündedir.

Ama bu tabloya karşılık, Hindistan ve Müslümanlar deyince aklımıza gelenler, trajik tablolardır, Keşmir meselesidir, Hindu-Müslüman gerginliğidir, dönem dönem tırmanan olaylarda ölen insanlardır.

Öte taraftan, Pakistan, Hint altkıtasında yaşayan Müslümanların bağımsız ve özgür bir Müslüman devleti kurma idealinin tecessümü suretinde yerleşmiştir zihnimize.

Oysa bağımsızlık ve bölünme öncesi onyıllara gittiğimizde, Hint altkıtasında ‘Müslümanların devleti’ olarak Pakistan idealinin bayraktarı Muhammed Ali Cinnah, ‘Müslüman milliyetçisi’ bir seküler figür olarak çıkar karşımıza.

Buna mukabil, Mevlânâ Ebu’l Kelam Azad gibi birçok meşhur âlimi ve Cemiyeti Ulemâ-i Hind çatısı altında nice simayı ‘İngilizlere karşı bağımsızlık ve bölünmemiş bir Hindistan’ için çalışırken görürüz. Seküler Cinnah Gandi’nin karşısında iken, birçok Hintli İslâm âlimi Gandi’yle birlikte hareket etmektedir.

Onların, bu beraberliği açıklarken dayandırdıkları tezlerin doğruluğu ise, hadisat aksi yönde cereyan ettikçe, bir bir test edilmiştir.

Yerimiz yine doldu, bu meyanda bir Hintli âlimin, Hüseyin Ahmed Medenî’nin onbeş yıldan beri her hatırlayışımda yüreğime dokunan ve tarihe tek taraftan, özellikle de hakim ve resmî görüş tarafından bakmanın yanlışlığına dair öğreticiliği için minnettar olduğum mektubuna yer kalmadı.

Nasipse, bir sonraki yazıda tamamlayalım.




Yeni Asya Gazetesi, 19.05.2005

  19.05.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut