Arşiv

 Alenîlik

KUR’ÂN-I HAKÎM’İN en ağır günahlardan birinden insanı sakındırırken kullandığı ifade manidardır. İsrâ sûresindeki ilgili âyet, “Yapmayın” diye emretmez. Onun yerine, “Yaklaşmayın!” emrini verir.

“Yaklaşmayın” emri, ‘yapmayın’ mânâsını elbette içerir. Ama ondan daha fazlasını ihsas eder. Bu ihsasıyla insana manen der ki: Günaha giden yolda, deyim yerindeyse, bir ‘çekim alanı’ vardır. Belli bir eşiği geçtikten sonra insan o çekim alanının etkisine girer. Ve, kalbi istemediği, vicdanı ise itirazını sürdürdüğü halde o günaha düşer. O halde, yapmamak için, yaklaşmamak gerekir.

Zaten, vâkıa budur. Hiçbir mü’min, düştüğü günaha, günah işliyorum diye keyif alarak girmez. Yapmaya yeltendiği şeyin günah olduğunu bildiği ve bir günaha yelteniyor olmasından dolayı kalb ve vicdanı üzüntü duyduğu halde, üstelik hoşnutluğunu yitirip gadabını celbediyor olduğu için Rabbine karşı kendisini mahcup ve suçlu hissediyor olmasına rağmen günaha düşer mü’min. Ama, düşer.

Ve günahtan sonra, o anlık nefsanî hazzın yerini vicdanın derin iç sızısı alır. Aklı nihayet başına gelen mü’min kendi kendine sorar: “N’aptım ben?”

Bu noktadan sonra yeni bir imtihan başlar. İşlediği günahı içinde gizlemek onu rahatsız eder. İtiraf ihtiyacı hisseder. İtiraf, işlediği günahın kirini içinden söküp atmasını sağlayacak gibidir.

Yeni bir imtihan, bu noktada başlar. İtirafın adresi neresi olacaktır? Günahını itiraf etmelidir de, kime etmelidir?

Yeniden, bir tercihle yüzyüzedir insan: Günahını ya Semîu’l-Basîr olduğu kadar Gafûru’r-Rahîm de olan Rabbine itiraf edecektir, yahut başkaca insanlara... İtirafı ya Hakka yönelecektir, yahut halka. Hakka itirafı pişmanlık ve nedamet, halka itirafı ise genellikle işlediği günahla övünme anlamı taşır.

Tam da bu noktada, karşımıza manidar bir hadis çıkar: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır-günahı alenî işleyenler hariç.” Hadisin devamı, ‘günahı alenî işleme’nin ‘herkesin gözü önünde günah işlemek’ten daha geniş bir anlamı olduğunu bildirir: “Kişinin geceleyin işlediği kötü bir ameli Allah örtmüştür. Ama, sabah olunca o: ‘Ey falan, bu gece ben şu şu işleri yaptım!’ der. Böylece o, geceleyin Allah kendini örtmüş olduğu halde, sabahleyin, üzerindeki Allah’ın örtüsünü açar. İşte bu, günahı alenî işlemenin bir çeşididir.”

Bu hadisin apaçık söylediği üzere, insan işlediği günahın itirafını ‘istiğfar’ suretinde, yani Cenab-ı Hakka karşı yapmalıdır. Halini yalnız ve bizzat O’na arzetmelidir. Bu, onu geçmiş günahın kirinden arındırıp affa mazhar kıldığı gibi, günahını halka itirafın getireceği müthiş bir tehlikeden de alıkoyar. Ki, günahını halka itiraf edenin aftan mahrum kalmasına yol açan, aynı tehlikedir.

Bu tehlike şudur: İşlenen günahın itirafının Cenab-ı Hakka değil de halka yapılması, günahın normalleşmesine yol açar. İtirafları duydukça, insanlar, “Aaa, demek bu günah da işlenebiliyormuş” diye düşünmeye başlarlar. Hele, ummadıkları bazı kişilerden bu günahın sâdır olduğunu duyduklarında, “Hımm, falanca bile böyle bir günaha düşebildiğine göre...” deyip, kendilerinin bu günahla hemhal olmasının son derece normal olduğu düşüncesi yerleşir akıllarına. Böylesi düşünceler ise, işlenen günahı normalleştirerek, onun işlenebilirlik potansiyelini arttırır.

Günah hali, bu bakımdan, şuyûu vukuundan beter bir haldir. Çünkü şuyuu, vukuunu arttırmaktadır. Filanın falan günahı işlediği şayiasının yayılması, falan günahı işleyen filanları çoğaltmaktadır.

Böylesi bir umumî hikmete binaen, Rabb-ı Rahîm günahı işleyen insanın işlediği günahı anlatmasını hoş karşılamamış; Resûlullah’ı aracılığıyla insanları ‘günahını halka anlatma’ konusunda uyarmıştır.

İnsanın kendi işlediği günahı anlatması bile Allah ve Resûlü tarafından hoş karşılanmazken, başkalarının günahını gözetleyip yaymanın ne kadar kerih düştüğü, apaçık ortadadır.

Kudsî nebi, ne de güzel buyuruyor:

“Kendiniz efendiler imişçesine insanların günahlarına bakmayın. Bilakis, kullar olarak, kendi günahlarınıza bakın. Çünkü insanlar belaya maruzdur. Bela sahiplerine merhamet edin. Mazhar olduğunuz afiyete de hamd edin.”




Yeni Asya Gazetesi, 03.05.2005

  03.05.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut