MAKEDONYA HATIRASI 1

Mona İslam

BU YAZ seyahat planlarımız Prag’a gitme doğrultusundaydı. Her ayarlamayı yapmış, vize için başvurmuştuk. Eşimin daha uzun süreli vizesi vardı. Bu yüzden o başvuru yapmayacaktı, kızımla ben de bir sorun çıkmayacağını umuyorduk. Öyle ya, tur şirketi başvuracaktı, her şeyi planlı bir geziydi. Üstelik daha geçen yıl başka bir Avrupa ülkesi konsolosluğundan bizzat gidip vize almıştım. Bir sorun olmamıştı. Ama bu kez oldu. Başörtüsü sorunu.

Çekilen fotoğrafları, yüz tabak gibi ortada olduğu halde, kabul etmediler. Boyun ve kulaklar açık fotoğraf istedikleri bildirimiyle geri döndüler. Bu muameleyi 12 yıl önce okulu bıraktığım zamanlardan bu yana yaşamamıştım. Unutmuşum, başörtülü insanları aşağılama çabasını, silik bir hatıra olarak bilinçaltıma gömmüşüm. Hatırlamak istememişim. Allah hatırlattı. Vazgeçtik, vize başvuru ücretlerimiz de yandı. Üstelik eşimin hak arama çabasına, ‘boyun açık fotoğraf filan istemedik, olay politize ediliyor’ diye cevap verdiler. Öyle ya, geziye gitmeye niyetliyken, durup dururken hır çıkarmıştık. Onların bizim bilmediğimiz çok başka gerekçeleri vardı. Unutmuşum, insanların ne kadar kolaylıkla gerçekleri çarpıttıklarını. Unutmuşum, Allah hatırlattı.

Bir de kalbimdeki dünya meylini unutmuşum. Bir şefkat tokadı ile ‘meyletme’ ikazı gafletten uyandırdı. Oysa evvelce gezilerim, İslam mirasını aramak, Osmanlı izlerine temas etmek, yürüdüğüm yollarda atalarımı, kendimi bulmak, devraldığım mirası tereke olmaktan çıkarıp kadri bilinir, hakkıyla tevarüs edilir bir hale getirebilmek için değil miydi? Ne zaman bu anlam buharlaşmış ve gezmek sadece dünyayı görmek haline gelmişti ki? Gelmişti işte! Şefkat tokadı ‘dön’ diye ikaz etmişti. Allah Tevvab’dır dedim ve döndüm. Bu hislerle ailece Makedonya ve Kosova’ya gitmeye karar verdik. Üstelik vize alma derdimiz de olmayacaktı.

Eşimin Üsküp’te meskûn arkadaşları vardı. Onları aradık, bize sahipleri Arnavut olan bir otelde yer ayırttılar. Hem hesaplıydı, hem de kahvaltıyı Müslümanların elinden edebilecektik. Yurt dışına çıkıldığında en büyük telaş ‘helal ve temiz ne yiyeceğiz?’ oluyordu. Eşim beni düzeltti, Makedonya ‘yurt dışı’ sayılmazdı.

Üsküp’e indik. Havaalanından itibaren yer yer kimi Türkçe tabelalara rast geldik. İnsanlardan bazısı Türkçe biliyordu. Bazısı ise etnik olarak da Türk’tü. Türk televizyonları takip ediliyordu. Arnavutların biraz Türkçe bilmesinin sebebi bu olmalıydı. Arkadaşımız bir Türk taksici arkadaşını bizi karşılamaya yollamış, ne güzel. Şehre gidene dek bize Makedonya’daki Müslümanların ve Türklerin halleri, sıkıntıları, yaşamları ve geçtiğimiz beldelerdeki mühim noktalar hakkında bilgi verdi. En belirgini şehrin biraz dışındaki bir Arnavut köyünde, Vodna tepesindeki haça inat dikilen mızrak gibi beyaz ve uzun minarelerdi. Caminin küçüklüğüne uymayacak kadar uzun minareler.

Burada 2001 de bir iç savaş yaşanmış. Makedonlarla Arnavutlar çatışmışlar. Arnavutlar savaşçı insanlar. Tepelerini attırdığınızda kolay yatışmıyorlar. Burada da onlardan korkuluyor. Evvelden tanıdığım Balkan Müslümanlarından Boşnaklara benzemiyorlar. Boşnaklar daha ağır başlı, daha sakin insanlar. Arnavutlar, bizim atasözlerine de geçtiği gibi biraz asabiler. Bana betimlemelerim için güceneceklerini sanmam, çünkü benim anneannem de Arnavut. Testlerden geçtiği kadarıyla da ben de Arnavut kanı taşıyorum. Zira kanımda sadece Arnavutlarda görülen bir trombosit farklılığı var. Belki bu yüzden benim de kolay tepem atıyor. İnsanın gezip gördüğü yerlerde aradığı da hep kendi değil mi zaten? Yitik bir parçamı daha bulmuş gibi seviniyorum.

Kaldığımız otel Üsküp Türk Çarşısı’nın içinde. Eşyaları bırakıp hemen etrafı gezmeye başlıyoruz. Bana Saraybosna’daki Başçarşı’yı hatırlatıyor. Eşim daha önce iş için geldiğinden buraları daha iyi biliyor. Taş Köprü’ye gidiyoruz. Şehrin diğer yakasına geçiyoruz. Altımızda Vardar Nehri gürül gürül akıyor. Nehir kenarına çiçekler ekmişler, ne güzel. Biraz oturup hem yorgunluk atıyor hem de köprünün ayaklarından Vardar’ı seyrediyoruz. Taş Köprü’nün bir tarafına keşiş heykelleri, diğer tarafına da Makedon savaşçıların heykelleri yapılmış. Vodna her yerden görünüyor, tepesindeki haç da öyle. Dostlarımızın söylediği kadarı ile şehrin bazı yerlerinde namaz kıldığınızda tam kıble yönüne denk geliyor bu haç. Makedonlar ‘Burası Hıristiyan memleketi’ demek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Şehrin Makedon tarafı oldukça gelişmiş, zenginlik ve bakım belli oluyor. Kafeler Budapeşte’dekileri andırıyor. Birine oturuyoruz, burada çok güzel Macciato yapıyorlar. Macciato Balkanların kahvesi olmuş. Sanırım Boşnakların Türk kahvesi içme ısrarı dışında Macaristan’dan Yunanistan’a kadar tüm Balkan coğrafyası Macciato içiyor. Yunanlıların da Türk kahvesi sevdiğini belirtmek gerek. Ama onlar buna Yunan kahvesi diyorlar, o ayrı. Şehrin Müslüman tarafı daha yıkık dökük, kaleye çıkıyoruz, hayalime bu kaleyi korumaya çalışan Türk askerleri geliveriyor. Burada hayaletleri dolaşıyor, sanki az kulak kabartsak naralarını işitivereceğiz. En uçta sarı kırmızı Makedon bayrağı. Renklerine tuttuğum takımdan ötürü ünsiyet de etsem tüylerim ürperiyor. Kale tırmanışından yorgun argın Murat Camii’ne inip namaz kılıyoruz. Buradaki Türklere, Arnavutlara, Torbeşlere uhuvvet duası ediyorum. Bazı meselelerde sırf etnik ayrımcılıktan ötürü ‘Müslümanlar’ diyerek güç kazanabilecekleri yerde kuvvetten düşüyorlar. Milliyetçilik zokasını onlar da fena yutmuşlar. Dilerim tez çıkartırlar.

Murat Camii’nin çeşmesinden su içiyoruz. Üsküp’ün suları meşhur, çeşmeden buz gibi içiliyor ve bizim İstanbul’da para verdiğimiz sulardan daha leziz. Yemeğe bir Arnavut köfteciye gidiyoruz. Rumeli köftesi ve kuru fasulye söylüyoruz. Bir de Yugoslav salatası. Domates ve salatalıktan mamul bu salatanın üzerine kar gibi peynir serpiyorlar. Bir de Yunan salatası var ki bizim çoban salata ile Akdeniz salatamızın bir karışımı, soğanları tuzla öldürmüyorlar, midenizi ağrıtıyor. Yorgun argın otele dönüyoruz. Bir Üsküp gecesinde, bir Müslüman çatı altında evimizde gibi rahat uyuyoruz.

  22.11.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut