*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Ölüme Dair

Sibel Yenigün

KORKUMU BASTIRAMIYORUM. Kendimi kabrin içine koyamıyorum. Korku beni yiyip bitiriyor. Bir türlü mezarın içine giremiyorum. Hep aklıma o dua geliyor.

"Bizler de öldüğümüz zaman, o karanlık evimize getirip de yatırdıkları zaman, üstümüze toprağı çabuk çabuk atıp herkes evine gittiği zaman, nefsimizle o karanlık kabirde yalnız başımıza kaldığımız zaman, bizleri selim eyle Yârabbi!"

Nedense geceleri bastırıyor bu korku. Gündüz daha az endişeliyim.

Eskiden kışın, bir de geceleri ölülerin ne yaptığını merak ederdim. Bir gece mezarlığın önünden geçmek zorunda kalmıştık da, kendime zor gelmiştim. Neydi, niçin bu kadar korkuyordum ölümden? Ölüm neydi? Hem ölüler ne yaparlardı yapayalnız; üşürler miydi? Ölüm fizyolojik olarak beyin fonksiyonlarının iflas etmesi miydi? Peki ya ruh, duygular, hisler nereye gidiyordu? Biz ölmek için mi yaşıyorduk? O zaman niyeydi bütün çabalar?...

Ölümle ciddi olarak ilk yüzleşmem anneannemin ölmesiyle oldu. Anneannem ölmüştü. Ölmemeliydi, bizi yalnız bırakmamalıydı. Acım çok derindi. Hiç bitmeyecek sandım. Herkes üzülüyordu ama, kimse ölüm sonrasını anlatmıyordu. Keza vicdanım soruyordu feryat figan; Görmüyor musun sonunu. Sermayeyi tüketme!" diyordu. Ama biz insanoğulları bazı şeyleri çabuk unuturuz. Bu çok derin acı nefsimce bastırıldı. Sonrasını tahmin etmek zor değil. Birçok insan gibi ruhum yara alıyor; kahroluyor ve daha anı yaşamadan biteceğini düşünerek üzülüyordum.

Artık ölüm düşüncesini bastıramıyorum. Konuşuyorum, düşünüyorum. Korkmamak zor. Ölümden, yani ölüme ne kadar hazır olduğumuzdan, kabre ne kadar nurlu gireceğimizden. "Nasılsa ölüyoruz, boşver, yaşamana bak!" dese de nefsim ve şeytanım, kalbim kanmıyor buna artık. Çünkü kendimi oyalamak istemiyorum. Azap çekiyorum yoksa. Aklıma takvimden okuduğum şu öykü geliyor:

Adam ölüyor. Ama şuuru yerinde. "Bir yanlışlık var" diyor. "Yapacak çok işim var" diyor. Kabre konuluyor. Kimseye derdini anlatamıyor. Çıldıracak iken ter içinde uyanıyor. Haline şükrediyor.

Bu adam hepimiziz. Ama hepimize sadece bir fırsat veriliyor; çok kıymetli tek bir fırsat. Geri dönüşü yok. Zor bir imtihan. Karşılığı ise tahayyül edemediğimiz sonsuz bir hayat. Hani o matematikte işareti bulunan sonsuz! Yani, ya sonsuz mutluluk ya da sonsuz azap. Seçim bize kalmış.

Selametle!

  02.02.2001

© 2021 karakalem.net, Sibel Yenigün



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut