Bir insanın susuzluğunu başından aşağı bir kova şu dökerek gideremezsiniz. Ama, bir bardak su içirerek giderebilirsiniz.
Bir kıvılcım yerine yüz kıvılcım taşıyorsan, ateşini dağıtamıyorsun demektir.
Dağıtamadığın yüz kıvılcımın olacağına, adresine ulaşan bir kıvılcımın olsun.
Akılda tutulan, kalbe taşınmayan bilgi değersizdir.
Bilgiyi akılda tutmamalı; kalbe taşımalı.
Tutuşturamadığın sürece, koskoca bir odun yığını bile seni ısıtmaz. Zihnimizdeki malumat yığınını marifet kibritiyle yakmalı ki, kalb ve ruhumuzu ısıtsın.
Dayatmayla değil, keşfederek öğrenmeli.
Sınıfta kalabilirim diye okula gitmeyen, okula gidip çift dikişle sınıf geçenden daha iyi durumda değildir.
Herşeyimizle örnek alınmamız da kötü, kusurlarımızla mahkum edilmemiz de...
Bir hatalı mü’minin kalbini ameliyle mahkum etmek haksızlıktır.
Hayatını muhalefet üzerine kurma.
Tohum ekmek, çiçek dikmek için betonların arasında bir avuç toprak aradığımız gibi, ‘beton gibi’ gördüğümüz insanlarda bile gelişmeye ve düzelmeye açık bir yön aramalıyız.
Problem ile kişisini, fiil ile faili ayrı değerlendirmeli.
Küfürle mücadelemiz ebedîdir. Kâfir ile de, kâfir olduğu müddetçe mücadele ederiz.
Mü’min insan kâfire iflah olmaz bir öteki nazarıyla bakmamalıdır.
Tevbe suresindeki dört ay müddetten herkes için hisse ve ders var. Uyar, ama dört ay mühlet ver!
Nefret bağımlılıktır, sevgi özgürlüktür, sabır herşeydir.
Kirlenmenin mümkün olduğu bir ortamda elbiseye gelen leke için bir insanın kalbi itham edilmemeli.
Muhatabımızın yanlışlarına münferid bakabilmeliyiz. Tavırları tek tek düşünmeyip toptan biriktirip sonra hepsini birden muhatabımıza kusmayalım. Böyle yaparsak, hiç konuşmamak, küsmek gibi yanlışlara düşeriz.
Kendimizi başkasına dayanarak tarif etmemeliyiz.
Mü’min kendisini ‘mü’minim’ diye tanıtır; ‘kâfirin tersiyim’ diye değil.
Birisine göre hareket ederseniz, kendiniz olamaz; olsa olsa, ‘onun zıddı’ olursunuz.
Mü’min heyecanını iktisatlı kullanmalıdır.
Toplumun problemlerinin aynı zamanda kendi iç problemlerimiz olduğunun farkında olmalıyız. Kendisini ‘kurtarıcı’ görmeme gereği işte o zaman anlaşılılır.
Hizmeti toplumun içinde olarak yapmak: işte o zaman kendimizi ‘mürşid’ konumunda görmekten kurtuluruz.
“Sen kötüsün, ben seni adam edeceğim” üslubuyla hizmet olmaz.
“Ben temizim, siz de düzelin” üslubu doğru değil. Bataklıktaki birisi, bu üslupla ona yaklaşan kıyıdaki birisine “Gelme buraya!” diyebilir.
Gelecekteki imkânları düşünerek sabır olmaz, hesap olur.
Sabır bugün içindir. Hz. Eyyûb ‘herhalde bir gün iyileşirim’ diye sabretmedi. Sabır bugünü omuzlamak ve katlanmak içindir.
Sabır şu ana yeter. Geçmişe ve geleceğe harcamayalım.
Bir işte kıvamı bulmak, zamana karşı sabırlı olmayı gerektirir. Çabuk büyüyen kavak ağacı ancak odun olurken, yavaş büyüyen ceviz ağacından birinci sınıf mobilyalar yapılıyor!
Ağaç kendini göstermeden, boy vermeden önce kökünü sağlamlaştırır. Köksüz olmamak gerek.
Bir yere aşırı yüklenip bir tarafı ihmal etmek problemlidir. Himmetler ve vazifeler dengeli biçimde dağıtılmalı...
Günü gelince meyve zuhur eder. Sabitkadem olmalı. Hevesle başlayıp bırakmamalı.
Kendime konuşmadan başkasına konuşmak olmaz.
Hem kendine, hem insanlara şefkat, düzgün insan olmayı gerektirir. Ancak, günaha batmış olsak bile, hakkı anlatmaktan çekinmemeliyiz.
Doğruyu kimin yaptığından daha önemlisi, yapılan şeyin doğru olmasıdır.
Bir işi başarmak için esneklik ve rahatlık gerek. Gergin kasla koşulmaz.
Teoride net, pratikte esnek olmalı.
Bir konuda bir tenkid yapılacaksa, muhatabın ruhî dengesi muhafaza edilerek yapılmalı. Muhatap ümitsizliğe düşürülmemeli.
Rızkımızı öğütüyoruz ki, barsaklardan geçerken kılcal damarlarımızla vücuda lazım maddeler alınıp kana karışsın. Hakikatin de, hayatımıza geçmesi için, hazmedilmesi gerekiyor.
Cevabımız doğru olabilir, ama hissiz ve duygusuz ise kalbe işlemez. Şefkatli cevaplar gerek...
‘Daha doğru’ ortada iken ‘doğru’da kalmak, doğru değildir. Böylesi durumlarda, ‘doğru’da duruyor olmak, belki de inkişafın manisidir.
Vazifeye dair dışa dönük, ücrete dair içe dönük olmalıyız.
Yüzümüz hizmete dönük olmalı; ama şöhrete sırtımızı dönmeliyiz.
Hiç kimsenin hizmeti, hizmet eden başka insanlara karşı kaba davranmanın ve hele kindarlığın mazereti olmamalıdır.
Ellerin çoğalması hayırdır. Her çalışmayı makbul ve muhterem bilmeliyiz.
İstibdadın olduğu yerde istidatlar yeşermez. Ya istidat, ya istibdat!
Bir iş ‘ulu’l-emr’ ile oluyorsa, o işin ‘ulu’l-emr’ine bîat gerekiyor. Bîatın makbul olması ise, dıştan dayatılması ile değil, içten gelmesi ile mümkündür.
İçten gelerek ürün vermeli; dıştan zorlama ile değil...
‘Gaye-i hayal’i büyütmek lazım. Bir gaye-i hayal, bir ideal olursa kimse başkasını konuşmaz; herkes kendi hedeflerini düşünür.
Açıkta duran tohum, ağaç olamaz.
“Meziyetin varsa hafâ turabında kalsın; tâ neşv ü nema bulsun” der Bediüzzaman. Toprak olursan, başka ağaçlara da faydan olur.
Bir tek çiçek olarak görülmek yerine, çok çiçekler suretinde görünürsün...
İnsan hayırda her daim yarışmalı. Yarışacağı hiç kimsenin olmadığı halde, kendisiyle yarışmalı. Hayırda yarışmayı hiç bırakmamalı.
Eteğinde bir taş varsa, suya bırakmaktan çekinme. Onun meydana getireceği dalgalar eninde sonunda bir sahile muhakkak ulaşı; en azından, meleklerin bekleştiği bir sahile...
Herşeyi kaybetmeyi göze almayan hiçbir şeyi kazanamaz. Hiçbir şeyi kaybetmeyi göze alamayanın kazancı hiçbir şeydir. Herşeyi kaybetmeyi göze alan herşeyi kazanır. Şehitler için bu yüzden ‘onlar diridirler’ buyurur Kur’ân-ı Kerîm. Bu yüzden feragat herşeydir.
Bir milyon tane sıfır 1 etmez. Bir tane 1, bir milyon sıfırdan daha kuvvetlidir. Çünkü, haktır.
Hakikatı ifade ederken, insanları kendimize değil, hakikate cezbetmeliyiz.
Birileri, birşeyin ‘Müslümanların yararına’ olmasını meşruiyet için yeterli görebilir. Ama gerçekte, meşruiyet için İslâm’ın izini sürüp iznini gözetmek zorundayız—bu zahirde ‘Müslümanların zararına’ gözükse bile…
Azimet yaşanır, ruhsat teklif edilir.
Bir nimeti, meselâ çayı esma–i hüsnaya cilvegâh yapmadan nefis terbiyesi için terketmek eksik bir yoldur. Nefsi öldürmek imtihanı kolaylaştırabilir, ama imanımıza şahit olacak malzeme azalır.
Kâinatta şoför değil, yolcu olduğumuzu unutmayalım.
Hayal kırıklığı yaşamaktansa, hayallerimi ertelemeyi tercih ederim.
Hedefinden sapmış bir hayat, ne derece yaşanması arzu edilir bir hayattır? Müstakim bir ölüm, zikzaklı bir hayata yeğdir.
Mevhum bir gelecek hesabına, mevcut yangını görmezden gelmemeli.
Okunan yazı değil, yazıdaki mana ezberlenmeli.
Ezberin arkası muhakeme ile beslenmeli. Ezber anlamanın garantisi değildir.