|
|
|
|
|
- Kendimizi kötülerken de kendimizi beğeniyor olabiliriz: “Var mı kendisini benim gibi kötüleyebilen?!”
- Kimileri on biliyor, dokuz anlatıyor. Kimileri yüz biliyor, on anlatmıyor.
- Allah özgürlük duygusunu bize Kendisinden başkasına kul köle olmayalım diye vermiş. İşe bakın ki, biz o duyguyu Allah’a karşı kullanmaya kalkışıyoruz.
- Bir bulmacayı çözmek için sarfettiğimiz heyecanı varoluşun sırrını çözmekten esirgiyoruz.
- İçinde yaşadıkları şu güzel kâinattan neşe çıkaramayanlar, neşe verici hayaller üretmek zorunda kalıyorlar.
- Bazan dünyanın bir noktasında boğuluyoruz, bazan dünyayı bir noktada boğuyoruz.
- Kendi iç dünyasını idare edemeyenler dünyayı idare etmeye kalkıyorlar.
- Kanunsuzluk küçüklerin işi. Büyüklerin yaptığı ‘kanun’ oluyor!
- Aciziz; acizliğimizi anlamaktan bile aciz…
- Acizliğini kabul etmeyen insan, Rabbine sığınmak yerine, kendi kendine yetmeye çalışıyor; ama yetemiyor.
- Hedefe vurulanlar, hedefi vuranlara kıyasla, ne kadar da fazla! Birçok insan, hedefi vurmaya çalışırken hedefe vuruluyor.
- Alkışlayan, aslında kendisini alkışlıyor. Ödül veren, ‘ödül verici’ konumunda olmakla, asıl ödülü kendisine veriyor.
- Şimdikiler, ‘Duaları Rabbim duyuyor ama medya da duysun’ istiyorlar.
- Karın ağrısıyla kıvranan birinin, önerdiği devaya karnım tok tavrıyla yaklaşması insanı kahrediyor.
- Cehlin karanlığını arttıran, bilmediğini de bilmemek...
- Sabrı dağıttığımız gibi, iştiyakımız da dağınık. En tâlî meseleler en aslî meselelerin önüne geçmiş.
- Feminizm bir kadın hareketi değil, bir erkek hareketidir. Çünkü, kadının da erkek gibi olabileceği, erkeğin yaptıklarını yapabileceği iddiası üzerinde yürümektedir.
- Ne garip! Bu ülkede çalışanlar fakir, çalışmayanlar zengin…
- Gazetenin gücü kendinden değil; insanlar gazete aldıkları için o güçlü görünüyor.
- Patronun gücü işçinin zaafından geliyor.
- Emekli, yirmi seneyi kurtarmak için otuz seneyi heder ediyor.
- Şerre giden nice insan, onu hayır zannederek gidiyor.
- “Hasbünallahi ve ni’mel vekîl”* diyoruz, ama ille de belli bir sonuç istiyoruz!
- “Huzur İslâm’da” diyoruz, ama bizde huzur yok.
- Kıyaslarla ya gıpta ya da gurur çizgileri çizip duruyoruz. Bizden yukarıda olan kişiyi görünce üzülüp şükürsüzlüğe düşüyor; bizden aşağıda olanı görünce de gurura, sevince kapılıyoruz. Her iki bakışta da ubudiyet hali yok…
- Allah’ı yalnızca celâl ve gadab yönüyle hatıra getirip, depremi kastederek “Bir gece ansızın vurdun” diye yakınan yazar, otuzbeş yıl boyu O’nun rahmetini tanıyıp takdir etmiş mi ki, otuzbeş saniyelik kahrına isyan ediyor?
- Ehl-i dalâlet ve ehl-i gafletin nazarında, Allah ‘ona sevgilisini veren zât’ değil, ‘sevgilisine kanser hastalığını veren’ zâttır. O’nu, sevgilisine ve kendisine sonsuz bir hayat verecek zât olarak da tanımazlar.
- Felsefî akımlar tarih boyu birbirini yanlışlaya yanlışlaya geliyor. Vahiyler ise, birbirini tasdik ede ede geliyor.
- Batının, kesreti toplayıp vahdete irca edebilme becerisi yok. Teslisi var, tevhidi yok.
- Yanlış yerde duran doğru insanlar...
- Öyleleri var ki, salih olmaya çalışır, tâ ki ahirette kurtulsun. Muslih olmaya çalışmaz, tâ ki dünyada Deccal’ın hışmına uğramasın.**
- ‘Türk-İslâm’cılık: kâinata kök salmış bir ağacı bir bardağın içine dikme çabası...
© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu |
|
|
|
|
|
|