Arşiv

Chat’le Gelen Bir Şehadet

SİGRÚN VALSDÓTTİR (ÂMİNE)

90’lı yılların sonuna doğru, üniversitede iken ihtida etti. İzlandalı.



1976, İZLANDA DOĞUMLUYUM. Ailem İzlanda’nın resmî kilisesine mensup; yani Evanjelik Luteran (Protestan). Maamafih, din, hayatımda belirli bir ölçüde hep yeri olduğu halde, yetişmemde hiç de önemli bir rol oynamadı. Çok küçükken, Pazar okuluna muntazaman katılırdım, dinî faaliyetlerde bulunan teşkilâtların yürüttüğü yaz kamplarına da giderdim. Ayrıca, büyükannem yanıma gelir ve ben uykuya dalmadan önce yorganımı düzeltir ve o arada dualar öğretir, ben de onunla birlikte dualar okurdum. Yine de, ailem hiçbir zaman kiliseye düzenli biçimde gitmedi ve de din gündelik hayatımızın bir parçası haline gelmedi.

İzlanda’da, ondört yaş civarında, Hıristiyanlık hakkında bilgi edinip bu bilginizin sınanmasıyla birlikte inancınızın teyid edilmesi ve böylece Kiliseye kabul edilmeniz, bir gelenektir. Bu yaşa geldiğinizde, artık erişkin biri olarak görülürsünüz; ve inancınız ile ailenizin siz çok küçük bir yaştayken yaptırmış olduğu vaftizin teyid edilmesi gerekir. Bu işlemi yapma veya yapmama şıkları arasında karar vermek zorunda kaldığımda, "Gerçekten, bunu yapma gereğine içtenlikle inanıyor muyum?" diye kendi kendime düşündüğümü hatırlıyorum. Ulaştığım sonuç, Allah’a inandığım, hatta başından bu işlem geçmiş olan başka pek çok insandan daha da fazla inandığım, ve eğer bu işlemi reddedersem yapmayı asla tahayyül edemediğim birşeyi yapmış, yani Allah’ı inkâr etmiş olacağım şeklindeydi.

Bu inanç teyidi işlemi için hazırlanırken, bir rahibin verdiği derslere devam etmemiz ve düzenli biçimde kiliseye gitmemiz gerekiyordu. Bu dersler bittikten sonra da kiliseye gitme âdetini sürdürmeye gayret ettim; bu arada sözkonusu işlemi geçip Kiliseye kabul edildim. Lâkin, yine de, doğru birşey yaptığımı hissi taşıyor da değildim. Kiliseye gitmek benim için bir anlam ifade etmiyordu. Böylece, yıllar boyu, din ve dinin hayatım üzerindeki etkisine dair pek birşey düşünmedim. Sık sık Allah’a dua ederdim, ama bu salt bir dua idi işte. Ne bir vicdan muhasebesine gittim, ne de farklı dinleri araştırdım. Herşey, şu haliyde, yerli yerinde gözüküyordu bana. Yani, hepsinden önemlisi, Allah’a inanıyordum; bu kâfi gelmez miydi?

İzlanda’da İslâm’ın fazlaca bir varlığı yoktur; nitekim, büyüme dönemimde, onunla ilgili pek birşey öğrenmedim. Okulda Hıristiyanlık dışındaki dinler hakkında, Hıristiyanlık tarihiyle olan ilintisi dolayısıyla Yahudilikle ilgili olarak öğretilen çok az şey dışında, hiçbir şey öğretilmedi. Büyüme çağında, hatırlıyorum, İslâm’a en ziyade ‘Muhammedîlik’ diye, Müslümanlara da ‘Muhammedîler’ diye atıfta bulunulurdu; ki, bugün bile, insanlar büyük çoğunlukla ‘İslâm’ ve ‘Müslim’ kelimelerinden ziyade bu kelimeleri kullanırlar. Bunu şu son ay içinde ülkenin en büyük gazetesinde de birkaç kez gördüm.

Velhasıl, İslam hakkındaki bilgim çok azdı ve bunların da pek çoğu okuduklarımdan ve medyanın verdiği haberlerden geliyordu. İslâm hakkında zihnimde beliren manzara hiç de hoş değildi kısacası; ama, haberlerdeki dehşet öykülerinin yanısıra Kızım Olmadan Asla ve benzeri başkaca kitaplar misali bütün bu dehşet öykülerini okumama rağmen, elhamdülillah, İslam’a karşı önyargılı olmamış, zihnimi açık tutmuştum. Bunun başlıca sebeplerinden biri, muhtemelen, ülkeler arası öğrenci mübadelesi vesilesiyle Venezuela’ya gittiğim sıralar, aynı vesileyle Endonezya’da bulunan İzlandalı bir kızla mektup arkadaşlığı yapıyor olmamdı. Bu kız, gerek mektuplarında, gerek yurdumuza dönüşümüzden sonraki görüşmelerimizde Endonezya’daki hayatına ve yaşadığı tecrübelere dair öyküler anlattı bana. Bunların hepsi de çok olumlu şeylerdi ve benim önüme kitaplarda okuduklarımdan ve de medyada tasvir edilenden farklı bir İslam ve Müslüman imajı sunuyordu.

Bununla birlikte, 1997 sonbaharında üniversitede okumak üzere ABD’ye gidinceye kadar, İslâm’la gerçekten bir temasa geçmiş değildim. Birleşik Devletlere, Rotary kulüplerinin düzenlediği bir yıllık bir öğretim programı dahilinde gittim. Gittiğim üniversitede aynı programın bir parçası olan Mısırlı bir erkek öğrenci vardı. Zamanla ahbap olduk ve onunla beraberliğim sayesinde İslâm’la ilgilenir hale geldim. Bu arkadaşım çoğu kez bana İslâm’a dair birşeyler anlatırdı; ayrıca, onu İslâmî ibadetleri eda ederken seyrettim de. Ufaktan ufağa, İslâm’la ilgilenmeye başladım. Ona İslâm hakkında sorular sormaya ve kendisiyle İslâm’a dair müzakerelerde bulunmaya başladım. Sonra da, ilk kez kendi başıma internet üzerinden araştırma yapmaya ve peşisıra, İslam hakkında kitaplar okumaya giriştimóokuduklarım arasında bir Kur’ân meali de vardı.

Araştırmam, gerçekte, bahar sonlarında başladı ve, İzlanda’ya döndüğüm halde, yaz ayları boyunca devam etti. Sonra, sonbaharda, oradaki kendime ait çalışmaları bitirmek üzere ABD’ye geri döndüm. Uzunca bir zaman İslâm hakkında konuşup tartıştığım ve kendisine İslâm’la ilgili sorular sorduğum yegâne kişi, Mısırlı arkadaşım olmuştu; ama bu son yılın Aralık ayında internet üzerinden İslâm hakkında yapılagelen bir chat’e rastladım. Bu şekilde, kendileriyle chat yapıp sorular sorduğum gerçekten harika bazı Müslümanlarla tanışmış oldum. Onlar bana bir hayli yardımcı oldular. Başka biriyle konuşurken bir derece tarafsız durmak benim için gerçekten önemlidir.

İslâm’a araştırmaya ilk kez başladığımda çok heyecanlıydım ve İslam hakkında öylesine çok harikulâde şeyler keşfediyordum ki, bunları önceden bilmiyordum ve bir şekilde bunlar kafama takıldığından, kendimi İslam’ı düşünmekten alıkoyamadım ve daha da fazlasını okumak istedim. Lâkin uzunca bir süre bocaladım; anlamadığım birçok mesele vardı ve çoğu, o zaman için, bana kabul edilmesi çok zor geliyordu.

İslam hakkında olumsuz şeyler bulmaya çalıştığım bir dönem geçti başımdan. Bu aşamada, kendimi, Müslüman olmaya mecbur olmadığıma ikna etmeye çalıştım. Çünkü, dürüst olmam gerekirse, dehşete kapılmıştım, kafam karışmıştı, ve hayatımı el’an yaşıyor olduğum şekilde yaşamayı sürdürmek hakikatı kabul edip hayat tarzımı değiştirmekten çok daha kolay gibi gözüküyordu. Bu zaman zarfında gerçekten kafam karışmış haldeydi. Bir an, İslam’ın gerçek olduğunu ve bütün istediğimin Allah’a teslim olmak ve dolayısıyla bir Müslüman olmak olduğunu hissediyor; ama bir sonraki an İslam’la ilgili herşeyi yanlış buluyordum. Hani, karikatürlerde görülen, bir kulağına meleğin, diğer kulağına şeytanın fısıldadığı insanlara benziyordum.

Fakat, en sonunda ‘küçük şeytan’ı dinlemekten kurtulmayı başardım ve gerçekten gördüm ki, İslâm hakikatin ta kendisidir ve benim bütün istediğim kendimi Allah’a teslim etmem ve hayatımı bir Müslüman olarak yaşamamdır. Şehadet getirme zamanının geldiğine karar verdiğim esnada, Aralık’ta yaptığım ilk chat’te tanışmış olduğum bir Müslime kardeşle chat yapıyordum. Zaten, bir sonraki ay, Müslüman kızların katıldığı bir ders halkasına gitme planları yapmıştım. Gecenin ortasında chat yapıyorduk ve bu kardeşe bu ders gittiğimde kelime-i şehadet getireceğimi söyledim. Lâkin, kelime-i şehadeti hemencecik yapabilmeyi çok arzuluyordum. Bunun üzerine, bu kardeş de mümkünse hemen olsun diye gayret etti ve online olarak tanıdığı (internet üzerinden tanışıp haberleştiği) üç Müslime kardeşi daha o an chat’imize dahil etti; sonuçta, hepimiz bir chat odasında tanıştık ve internet üzerinden kelime-i şehadet getirmiş oldum.

Müslüman olalı beri çok mutlu zamanlarım da, zor zamanlarım da oldu. Sürekli, İslam hakkında daha fazla bilgi edinme ve nasıl iyi bir Müslüman olunacağını kavrama mücadelesi veriyor; aynı şekilde, ailem ve arkadaşlarımdan gelen olumsuz tepkilere rağmen, güçlü kalmaya çalışıyorum.

Bildiğim birşey varsa, o da, doğru kararı vermiş olduğum. Beni hakikate hidayet ettiği için de, Allah’a şükrediyorum.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut