Arşiv

V. Esmâ-i hüsnâ ahlâkı

TEK. PEYGAMBERİN bir gününe damgasını vuran kelimelerden biri, bu kelimedir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, günün içinde, nice fiilinde, hep teki seçer. Meselâ, suyu iki veya dört yudumda değil, üç yudumda içer. Abdestte de, gusulde de suyu iki, dört veya altı kere değil; üç kere üstüne dökmeyi tercih eder. Her namazdan sonra yaptığı tesbihat için seçtiği rakam, 33’tür. Sübhânallah’ı da, Elhamdülillah’ı da, Allahuekber’i de 33 kere söyler. “Kim gözüne sürme çekerse teklesin” demiştir sonra. “Kim abdest bozduktan sonra taş kullanarak temizlenirse teklesin...” “Biriniz istincada taş kullanırsa teklesin.”

Keza, onun vücudundan kan aldırdığı hacamat günü, ayın günleri içinde ya onyedinci, ya ondokuzuncu yahut yirmibirincidir. Ramazan bayramında, sayıca tek olan birkaç hurma yemedikçe namaza gitmez. Ya bir hurma yer, ya üç, ya beş. Ama iki, dört veya altı değil. Bize öyle bildirir bahtlı hizmetkârı Enes. “Taş kullanmak tektir. Şeytana atılan taş tektir. Safâ ile Merve arasında sa’y tektir, tavaf da tektir. Öyle ise sizden biri taş kullanacaksa bunu da tek kılsın” buyurduğunu bildirir Medineli sahabisi Câbir. Adamın biri iki parmağıyla dua etmektedir. Resûlullah’ın müdahalesi işitilir: “Birle! Birle!” Hem, onun her günü, gece vakti kıldığı tek rekatli ‘vitr’ namazı ile sona ermektedir.

Sebep? “Allahu Teâlâ tektir, teki sever. Öyleyse ey ehl-i Kur’an, vitri kılın.” Enes’in bildirdiği üzere, bunca fiilinde hep teki tercih etmesi de bu sebeptendir: “İnnallâhe vitrun, yuhibbul vitr.” Yani: “Allah tektir, teki sever.” Teki tercih, Resûlullah aleyhissalâtu vesselam için umumî prensiptir. Öyle ki, esmâ-i hüsnâyı dahi tek rakamla tarif eder: “Allahu Teâlânın doksandokuz ismi vardır; yüzden bir eksik. O tektir, teki sever.”

Bu esmâ-i hüsnâ ahlâkı, yalnızca ‘tek’e dair değildir elbet. Onun o dillere destan temizliği, cömertliği, ikramı, merhameti, affediciliği, hep O’nun güzel isimleriyle doğrudan ilgilidir ve ‘Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma’nın birer timsalidir.

Meselâ, yapılan işin elden geldiğince güzel yapılmasını sever kudsî nebî. Temizliği, ikramı ve nezaketi, hem de cömertliği... Neden? “Allahu Teâlâ tayyib’dir, tayyib olanı sever; nazîftir, nezafeti sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Şöyle de demiştir ümmetine: “Allah pak ve naziftir, paklığı ve nezafeti sever; kerim ve cömerttir, keremi ve cömertliği sever. Öyleyse, avlularınızı ve boş sahalarınızı temiz tutun. Yahudilere de benzemeyin; onlar çöplerini evlerde toplarlar.” Yahut: “Ey insanlar! Allahu Teala tayyibdir, tayyibden başka birşey kabul etmez. Allah’ın mü’minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır.”

Kudsî nebî, bir gün üstü başı darmadağınık bir adam görür. Ondan, kendisine çediküzen vermesini ister. Çünkü, “Allah güzeldir, güzelliği sever. Bir seferden dönülmektedir. Yolculuk hali, herkesin saçı başı bir derece dağınık, üstü başı ise bir derece tozlanmıştır. Medine’nin yakınına gelindiğinde, “Sizler kardeşlerinizin yanına varacaksınız. Binek hayvanlarınızı düzene koyun, elbiselerinize çekidüzen verin ki, insanlar arasında yüzdeki güzellik timsali ben gibi olun” der sahabilerine. “Çünkü Allah çirkin görünüşü ve kötü sözü sevmez.” Başka bir zaman, sahabiler, onun “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir” buyurduğunu işitirler. Bunun üzerine, bir adam ayağa kalkar “Fakat yâ Rasûlallah! Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever” diyerek bunun da kibre girip girmediği endişesini dile getirir. Peygamber aleyhissalatu vesselamın cevabı şu şekildedir: “Allahu Teâlâ güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın iptali, insanların tahkiridir.”

Başka bir gün, açıkta yıkanan bir adama rastgelir. Derhal minbere çıkar ve Allah’a hamd ü senadan sonra, ashâbına yine esmâ-i hüsnâ ahlâkını ders verir: “Allah diridir ve ayıpları örtücüdür, hayâyı ve örtünmeyi sever. Öyleyse biriniz yıkanınca örtünsün.”

Bir sahabisini inşaat için harç hazırlarken belli bir özellikte kumu seçer getirir halde görür, sebebini öğrenince, onu över ve “İşini iyi yapana Allah rahmetini esirgemesin” diye duacı olur. Çünkü, Allah Zülkemal’dir, kulun işini iyi yapmasını sever. En küçük oğlu İbrahim’in defninde, sahabiler toprağı mezarın üstüne atıp gitmek üzereyken, mezarın üstündeki taşı topacı ayıklayıp toprağı elleriyle düzeltmelerini rica eder. Çünkü Allah Zülkemaldir. Ebu Mes’ud el-Bedrî’nin anlattığı üzere, Resulullah aleyhissalatu vesselamın namazda omuzlarına eliyle dokunup “Düzgün olun, karışık durmayın. Sonra kalplerinize de karışıklık ve ihtilaf girer...” demesinde de bu hususa bakan bir veçhe vardır.

Onun dillere destan infakı, yine ‘Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma’nın bir nişanesidir. O, bir kudsî hadiste, âlemlerin Rabbinin kuluna “Sen infak et ki, ben de sana infak edeyim” buyurduktan sonra, şu haberi verir: “Allah’ın eli doludur. Gece ve gündüz arkası kesilmez onu azaltmaz. Arz ve semavatın yaratılışından beri Allah’ın infak ettiklerini düşünün...” Buna binaen, Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın, kendisinden birşey istendiğinde asla “Yok” demediği bildirilir. Esma binti Ebubekir’e şöyle demiştir: “Kesenin ağzımı sıkma! Allah da sana sıkarak verir.” Allahu Teâlâ kullarına ne demektedir? “Ey ademoğlu! Enfik, ünfik aleyke!” Yani: “ Sen infak et ki, sana da infak olunsun!” Bir gün, “Size insanların en kötüsünü haber vermeyeyim mi?” diye sormuş, kendi sorusuna şu cevabı vermiştir kudsî nebî: “O da, Allah’tan isteyip, Allah adına vermeyendir.”

Sahabiler, bir gün, borçluyu sıkıştırmayın tavsiyesini işitirler kendisinden. Bu da ‘Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma’ sırrıyla ilgilidir: “Kıyamet gününün sıkıntılarından Allah’ın kendisini kurtarmasından hoşlanan kimse, borcunu ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü indirsin.” Öte yandan, kulun kula zelilâne el açması da ona ağır gelir. Burada da bir esmâ-i hüsnâ talimi vardır: “Kim istiğna gösterirse, Allah da onu gani kılar.” Buna karşılık, “Kim kendisine gelen bir fakirliği hemen halka intikal ettirirse, onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah’a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder.” “Allah’ın fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever.” “Allahu Teala kendisinden istemeyene gadab eder.”

Bir adam infakta bulunduğu bir zeminde infakı doğrudan ona izafe ederek konuştuğunda, yine esmâ-i hüsnâ ahlâkını ders veren bir ikaz işitilir kudsî nebîden: “Ben verici değil, sadece taksim ediciyim. Veren ise azîz ve celîl olan Allah’tır.”

Abdullah b. Ömer, Peygamberin bir gününde bu esmâ-i hüsnâ ahlâkının nasıl hayatın her karesine sirayet ettiğini şu olayla örneklendirir: “Resûlullah bevlederken bir adam ona uğradı ve selam verdi. Ancak Resûlullah selamına mukabelede bulunmadı. Sonra adama özrünü beyan etti: ‘Ben temiz değilken Allah’ı zikretmeyi uygun bulmadım.’”

O ashâbına şefkati ve yumuşak huyluluğu tavsiye ediyorsa, bu da esmâ-i hüsnâ ahlâkıyla ilgilidir: “Allah Refîk’tir, rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfka mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez.” Ardından, mahlukata merhametle muamele tavsiyesi gelir: “Öyleyse, bu dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin.” Âlemler Rabbinin Rahmân, Rahîm, Raûf, Refîk gibi isimlerini hatıra getirerek mahlukata merhameti tavsiye eden kudsî nebî, elbette insanlara merhameti de ihmal etmeyecektir: “İnsanlara merhametli olmayana Allahu Teâlâ merhamet etmez.”

Örnekler böylece uzar gider: Allah muhsin’dir; ihsanı sever. Afuvv’dur, affediciliği sever. Halîmdir, hilmi sever, ilâahir. Ama ârif olan için, Peygamberin bir gününde esmâ-i hüsnâ ahlâkına dair, bu kadar işaret ziyadesiyle yeterlidir.

  06.04.2008

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut