Manevi tabiatımız: fıtrat

Zeyneb Hafsa

Fıtratı anlamak için öncelikle Fâtır’a çevirmek gerek bakışları. Fâtır olan Allah, sürekli bir yaratışta, canlıları halden hale çevirmededir. İnsanın bebeklik, çocukluk, olgunluk ve yaşlılık gibi evrelerin ardından toprağa düşmesi de bir ‘fatr’ olayıdır: yaratılış çevrimi...


İNSANIN YAPISINA dair araştırmalarda karşımıza çıkan kavramlardan birisi de fıtrattır. Ben de bu yazıyı ve belki de bundan sonraki bir kaç yazıyı, fıtrat mevzuuna hasretmek istiyorum.

Fıtrat (fitra) Arapça bir kelimedir ve f-t-r harflerinden oluşmaktadır. ‘Yaratılışın mebdei’ diye tabir edebileceğimiz bir anlama gelmektedir. TDV İslam Ansiklopedisi’ne göre fıtrat, ‘Hakkı benimseme yatkınlığı’dır. Fıtrat kelimesi ile aynı harflerden oluşan ve yakın anlamlara sahip bazı kelimeler şunlardır: fatara (yaratmak), infatara (ayırmak), fâtır (yaratıcı ki bu Allah’ın isimlerindendir). Kur’ân’da f-t-r kökünden gelen kelimeler isim ve fiil olmak üzere 20 yerde geçerken doğrudan fıtrat kelimesinin yer aldığı tek ayet şudur:

Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. (Rûm, 30/30)

Fâtır ismiyle müsemmâ olmak...

Bu ayetin genel bir yorumuna göre ayet fıtrat ile din arasındaki uyuma, fıtrattaki saf ve temiz yapıya (çünkü henüz dış tesirlerin etkilemediği ve bozmadığı fıtratın yönü hayra, iyiye ve Allah’ın birliğini tanımaya yöneliktir), ayrıca insana da bu konuda görev düştüğüne, yani onu korumak için gayret sarf etmesi ve iradesini kontrol altında tutması gerektiğine işaret etmektedir.

Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi, mademki fıtrat Allah’ın Fâtır ismi üzere hâsıl olmaktadır, o halde fıtratı anlamak için öncelikle bu isme çevirelim bakışımızı. Ayetullah Mutahhari, Fâtır kelimesinin ‘insanın yaratılışına ilk başlayan’ manasını içerdiğini dile getirir. Bu lafız Arap lügatinde, ‘önceden var olan bir ortağın, bir eşin olmaması’ ve ‘başlangıç’ gibi anlamlar için de kullanılır. Devenin dişinin ilk çıkışı esnasında diş, eti yarıp çıktığında ‘devenin dişi fetretti’ sözü buna örnek verilir. Göğüsten ilk çıkan sütü ifade etmede de yine bu tabir kullanılır. Ne kadar ilginç değil mi, annenin sadrından çıkan ilk sütün, Allah’ın Fâtır ismi ile müsemma oluşu?

Yaratılış çevrimi: ‘fatr’

Bir diğer tefsire göre ise bir cisimden başka bir cismin meydana gelmesi, ona ait tohumun yarılıp açılmasından, filizlenip büyümesinden meydana gelir. Gelişen o canlı tekrar tohuma dönüşmekte, tohum tekrar filizlenip aynı cins canlının neslinin devamını sağlamaktadır. Bu sürekli oluşum bir ‘fatr’ olayıdır. Bunu yaratan da Fâtır olan Allah’tır. Nitekim kâinat Allah’ın ‘fatr’ıyla aldığı fıtratı üzerinde işleye işleye tabiatını kazanmıştır. Bu açıklamayı insan tabiatına uyarlayacak olursak, insanın anne karnından çıkması, hemen yürüyüp konuşamaması, sonrasında ise çocukluk, ergenlik, olgunluk ve yaşlılık gibi evrelerin ardından toprağa düşmesi de birer ‘fatr’ olayıdır.

Fâtır isminden sonra yeniden fıtrat kelimesine dönelim. Fıtrata dair hadislerden en sık zikredilenler şunlardır:

• Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra ebeveyni onu hristiyan, yahudi, mecûsî yapar... (Buhâri, Cenâiz, 79)

• Fıtrattan beş şey vardır: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak. (Buhârî, Libâs, 63)

“İnsanlığını yitirenden nasıl İslâmlık beklenir?”

İkinci hadiste geçenlerin fıtrattan oluşuna dair meşhur Mâlikî fakihlerinden Ebû Bekir İbnü’l-Arabî şöyle demektedir: “Kişi, bunları terk edecek olsa insanî görünüşünü kaybeder, insanlığını yitirenden nasıl İslâmlık beklenir?”

İnsanı insan gibi tutmak adına zikredilen bu şeylere ilaveten Elmalılı Hamdi Yazır, aslında bütün organların yaratılışında asıl olan bir fıtrat (yaratılış amacı) olduğunu ve ona o organların menfaati, vazifesi, fonksiyonu, fizyolojisi yahut tabiatı dendiğini dile getirmektedir. İnsan nefsinde de yaratılış hikmetine doğru bir içgüdü, bir tabiat vardır ki, ona da fıtrat denir. Bu görüşü desteklercesine Vehbe Zuhayli, Allah’ın insanları kendisini tanımaları, birliğini kabul etmeleri ve kendisinden başka hiçbir ilah tanımamaları üzerine yarattığını, bu yaratışın da fıtrat üzere olduğunu yazar.

Yaratıcıyı hakkı ile tanıma ve benimseme yatkınlığı

Buraya kadar fıtrat kelimesini ve onun kendisinden neş’et ettiği Fâtır ismini anlamaya çalıştık. Geldiğimiz noktada şunları dile getirebiliriz: Bir, yukarıda paylaşılan Kur’ân ayeti ve ilk hadise binaen fıtrat en genel anlamıyla ‘yaratıcıyı hakkı ile tanıma ve benimseme yatkınlığı’ olarak tanımlanabilir. Bu aslında garipsenecek bir durum değildir. Çünkü bir yaratıcının varlığı kabul ediliyorsa yaratılanların geldikleri kaynağı, sahiplerini tanımaya meyilli yaratılması da normal olmalıdır. Evet, insan bu yatkınlık ile doğar fakat ilgili hadisin ikinci kısmında belirtildiği üzere, aile ve çevre gibi unsurlarla bu yatkınlığın üzeri örtülür. Hiç bir zaman kaybolmaz fakat üzeri örtülür. Aksi yönde herhangi bir dış etmen olmadığı müddetçe insanın fıtratı takip ettiğine dair güzel bir örnek İbn Tufeyl’in Hayy bin Yakzan’ıdır.

İki, fıtratın kaynağı olan Fâtır ismiyle Allah sanki ilk yaratış mührünü vurmuş, insanın kalbine ‘Made by Allah’ yazmış gibidir. Bu isim aynı zamanda ‘fatr’ olarak ortaya çıkarılan şeyin işleye işleye tabiat kazanmasını da barındırmaktadır.

Kalbin tabiatı olarak ‘fıtrat’

Üç, ikincide belirtilen tabiat kazanma özelliğine binaen nasıl ki tohum-filiz-çiçek aşamalarını takip eden bir bitki için bu, tabiatı ise insanın sahip olduğu maddi organların da bir tabiatı vardır. Fakat esas önemli olan, insanın içsel organlarının yani bir önceki yazımızda bahsettiğimiz kalb, ruh ve nefs gibi organlarının da bir tabiatı olmasıdır. Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesi ile ‘yaratılış hikmetine uyumlu’ olma tabiatıdır en geniş anlamıyla bu.

  18.12.2014

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut