Rahman, Rahim olan Allah adına: Bir Birinci Söz okuması

Abdullah Taha Orhan

Bir besmele ayeti tefsiri olan Birinci Söz, Risale-i Nur külliyatının üzerine ülfet edilen parçalarının başında gelir. Anladığımızı sanarız. Sanarız diyorum zira besmeleye dair yaygın algılarımız bizi “Allah’ın adıyla” çevirisinden hareketle düşünmeye sevk ettiğinden aslında Bediüzzaman’ın burada tam olarak ne dediğini anlamamız zorlaşır.


BESMELE-İ ŞERİFE İSLAM KÜLTÜRÜMÜZÜN en yaygın ve dolayısıyla hakkında en fazla bilgi sahibi olduğumuzu zannettiğimiz ibarelerinden biridir: bismillahirrahmanirrahim. Yaygın çevirisi malumumuz, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” şeklindedir. Peki ya bu ne anlama gelir? Yani Kur’ân-ı Kerîm’e, surelere ve gündelik her işimize “Allah’ın adıyla” başlamak derken kasdımız ne olur acaba?

Bir besmele ayeti tefsiri olan Birinci Söz de Risale-i Nur külliyatının üzerine ülfet edilen parçalarının başında gelir belki. Anladığımızı sanarız. Sanarız diyorum zira besmeleye dair yaygın algılarımız bizi “Allah’ın adıyla” çevirisinden hareketle düşünmeye sevk ettiğinden aslında Bediüzzaman’ın bu küçük ama büyük Birinci Söz’ünde tam olarak ne dediğini anlamamız zorlaşır.

Aslında Bediüzzaman daha en başından okuru farklı düşünmeye çağırır. Besmeleyle açılan söz hemen ardından “ve bihî nesteîn” ifadesiyle devam eder. Yani “O’ndan yardım dileriz” ya da “Yardım dileğimizi O’na iletiriz”. Burada biraz duralım. Görüldüğü gibi Arapça ibaredeki -be harf-i cerri/edatı Türkçede -den/dan ya da -e/a ayrılma veya yönelme eklerinin ikisiyle de karşılanabildi. Burada Arapçadaki edatların, özellikle de -be edatının, çok anlamlılığının altını çizmek gerek.

Genellikle -be’yi Türkçede “ile” şeklinde çevirmeyi tercih ederiz. Fakat “bihî nesteîn” örneğinde de görüldüğü üzere bu her zaman doğru olmaz. Örneğin burada “O’nunla isteriz” diyemezdik. Ya da “iman-billah” yani “Allah’a iman” ibaresinde bu sefer -be’yi yönelme ekiyle karşılamamız gerekecek. Burada da alışılageldik “ile” karşılığını verirsek “Allah’la iman” olur ki anlamsız bir karşılık olacaktır.

Hâsılı Bediüzzaman’ın Birinci Söz’ün ilk cümleleri olarak “Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi baştan ona başlarız” şeklindeki ifadesi bir tesadüf ya da bir dil sürçmesi değildir. Kasıtlı bir tercihtir, ona ifadesini onunla’ya tercih etmiştir. Burada soru, kendisine -kendisiyle değil- başlananın ne olduğudur.

Bismillah: Allah namına

Cevabı risalenin devamında açık şekilde ortaya çıkacaktır. Bediüzzaman “bismillah” ibaresinin Türkçe karşılığını “Allah’ın ismiyle/adıyla” değil “Allah’ın ismine/adına” şeklinde düşündüğünü risalenin neredeyse her cümlesinde tekrarladığı “Allah namına” ibaresiyle gösterir, yani “Allah’ın namıyla” değil…

Dolayısıyla ona göre bir işe başlarken çektiğimiz besmele bir araç değil amaçtır. Kendisiyle bir işin yapıldığı bir şey değil, bilakis esas yapılması gereken iş olandır. Kendisine başlanandır.

Burada akla gelecek bir diğer soru “Allah namına” ibaresinin tam olarak ne anlama geldiği meselesidir. Bediüzzaman bunu da başta Bedevî Arap çöllerinde gezen adam temsili üzerinden ve sonrasında da sâir mahlukattan verdiği örneklerle açıklar.

Şu örnek üzerinden meseleyi biraz daha açmaya çalışalım:

“Evet. Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.”

Örnekteki adam bir padişahı ya da bir devleti temsilen hareket ettiğinden kendi kudretini çok aşan işleri başarabilmektedir. Yani padişahın o işteki temsilcisi, O’nuna namına/adına, sanki O imişçesine hareket etmekte ve öyle itibar görmektedir.

Buradan insanın, en temel kimliği olarak Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması hususiyetine intikal edebiliriz.

Cenâb-ı Hak insanı yaratacağını kendisine mukarreb kıldığı melâikesine açarken ilk ifadesi “ben arzda (kendime) bir halife kılacağım/yaratacağım” (Bakara, 2/30) olmuştur. Görüldüğü gibi Allahu Teâlâ’nın insanı tanımlarken ilk kullandığı kelime “halife”dir. İnsanın hilafetinin temelinde de takip eden ayet-i kerimelerde ifade buyurulduğu üzere insanlığı temsilen Hz. Âdem’e ‘tüm isimlerin’ öğretilmiş olması yatmaktadır.

Buradan şunu anlıyoruz. Melâike ve Cenâb-ı Hakk’ın sâir mahlukatı O’nu bazı isimleriyle tanıyıp o isimleriyle Allah’a âlemde kısmî halife olabilirken insan, O’nu tüm isimleriyle tanıyıp tüm isimleriyle hilafet etme kabiliyetiyle donatılmıştır. Örneğin Azrâil aleyhisselam el-Mümît isminin halifesi iken el-Muhyî isminin halifesi olamamaktadır.

İnsan ise külli bir halife olarak, Cenâb-ı Hakk’ın tüm isimlerini kuşatıcı, en câmi ismi olarak Allah’a halife olabilmekte, bu dünyada “bismillah” yani “Allah namına” diyerek iş görebilmektedir.

Dolayısıyla bismillah ifadesi aslında her işimize bir hilafet derinliği katar. Yani en küçük bir işimizi dahi kendi namımıza yapamayız, diğer taraftan ancak O’nun namına iş görebiliriz: “Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı.” (Enfâl, 8/17)

Besmeleyi bu perspektifle çektiğimizde her işimizde O’nun isimlerine ayna olmanın kapıları açılacaktır. Her adımımızı O’nun huzurunda ve O’na hilafeten, O’nun arzdaki bir halifesi olarak attığımızın bilince vararak muhtemelen daha dikkatli olacağızdır.

Başta da sonda da: Rahman, Rahim olan Allah adına…

  14.04.2022

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut