Serbestiyet

‘Ülke’ ile ‘ilke’ arasında

Aslolan ilkelerdir. Aslolan adalettir, özgürlüktür, merhamettir; menfaatin değil erdemin izini sürmektir, asabiyet değil insaftır ve hakkâniyettir. Aslolan, ‘profesyonel’ veya ‘konjonktürel’ vicdanlılık değil, her hal ve şartta olup biteni vicdanın terazisi ile tartmaktır. Bütün bu ilkeler mucebince bakarsak, başkası yaptığında yanlış olanı, biz yaptığımızda da yanlış olarak tesbit etmek, savunmamak, bilakis yanlışın terkedilmesi için çaba sarfetmek gerekir. Yahut yanlışı bize karşı gözüken bir ülke yapınca ses çıkarıp, bize taraf gözüken bir ülke yapınca savunmaya kalkışmamak gerekir.


HAYAT BİR ‘arayış’ ve ‘yolculuk’la tarif edilir zaman zaman. Bu arayışın başlama noktası sorular, varacağı yer ise cevaplar olarak düşünülür. Hayat sorulara cevap bulma arayışı, sorulardan cevaplara bir yolculuktur bu tarif ve düşünüşe göre.

Şahsen, hayata dair bu yorumun yanlış olmasa bile eksik olduğunu düşünürüm. Çünkü insanın hayat yolculuğu sorularla başlamaz. Bilakis gözümüzü açtığımız dünya, doğru veya yanlış, ‘cevaplar’ın dünyasıdır, biz daha soru sormadan bize sunulan hazır cevaplar mevcuttur ve her insan ya kendisine sunulan bu hazır cevapları sorgusuzca almak veya sorgulamak arasında bir tercihe mecbur kalır. ‘Taklid’ ve ‘tahkik’ diye de ifade edilen bir tercih mecburiyeti. Sunulan cevapları sorgusuzca aldığımızda ‘taklid’i, doğru olup olmadığını sorgulayarak yanlış ise reddedip doğru ise kabul ettiğimizde ise ‘tahkik’i seçmiş oluruz. Bu açıdan bakıldığında, hayatı aslında ‘taklidden tahkike’ bir yolculuk olarak tarif edilebilir. Bazıları hep taklidde kalır, bazıları tahkik eder (maamafih bazıları da vardır ki, hep aramaktan bulmaya asla vakit bulamaz, bulsa bile bulduğunu farkedemez). Her hâlükârda, her bir insanın sorularına cevap bulmadan önce, önünde bulduğu hazır cevaplar için sorular üretmesi gerekir. Taklidin zinciri böyle kırılır, tahkikin adımları böyle atılır. Gençliğe adım attığında her insanın bir ‘itiraz çağı’na adım atmasının, o güne dek kendisine sunulan cevaplar yanlış da olsa doğru da olsa muhakkak bir sorgulama yöneliminin içinde uyanmasının hikmeti de, her halde insana yakışanın ve Yaratıcının insandan muradının ‘tahkik’ olmasıdır.

Lâkin hazır cevaplar aileden, okuldan, sokaktan, medyadan sürekli zihnimize işliyorsa; isabetsiz de olsa bir söz, bir söylem farklı mecralardan ve milyonlarca ağızdan tekrar tekrar kulağımıza geliyorsa, insan onu sorgusuzca kabule yatkın hale gelir. Bu kadar insan yanlış düşünüyor olamaz diye düşünülür. O sebeple, bir cevabın dile getireni çok ise, o hazır cevaba dair ezberi bozup soru sormak da, sorgulamaya kalkışmak da kolay değildir.

Özellikle bir ‘ideoloji’yi merkeze koyan, devleti ve kurumlarını bu ideolojinin hizmetine veren, bu meyanda bilhassa eğitimi ve okulları ‘düşünmenin’ değil belli bir ‘düşünce’nin öğretildiği alanlar olarak tasarlayan ülkelerde, bu bilhassa böyledir. Bu diyarlarda, kişilerin ilkokulda söylediği ile elli yaşına geldiğinde söylediği neredeyse birebir aynı kalır. Dahası, böyle diyarlarda, spesifik bir alanla ilgili en üst düzey eğitimi almış olan, dolayısıyla ‘tahkik ehli’ olması kendisinden bilhassa beklenen kişileri dahi, iş ‘ulusal’ meselelere geldiğinde ilkokul ezberini tekrar eder halde görürüz.

Anayasasının daha dibâcesinde bir isme atıfla yazılanlar, bu ülkenin de öyle bir ülke olduğunu bize söylüyor. Ve bu ülkede, kendisini sözkonusu ideoloji ile mesafeli görenlerin dahi onun ekseninde üretilen söylemleri kabulde sorgusuzca buluşmasına şahit oluyoruz. Sağ-sol, seküler-dindar vs. gibi farklı yelpazeleri içermekle birlikte bu toplumda milliyetçiliğin ve devletçiliğin her hâlükârda hâkim zihniyet olması; birbiriyle çatışan birçok eğilimin devletçilik ve milliyetçilikte ortaklaşması bununla ilgili olsa gerek.

İşte bu durum, ‘politik olarak doğru’ olarak kabul gören, öğretilmiş ve sorgulanmamış ‘hazır cevap’larla gerçekleşiyor. Bir dizi söylem, özellikle kritik anlarda satıh altından başını çıkarıyor ve en mâkul görünen insanları dahi sorgusuzca ortak bir refleksin temsilcileri olarak görebiliyoruz. Gerilim anlarında kolayca çatışmadan, hatta savaştan yana tutum alışların; alınan kararın veya tercih edilen davranışın sorgulamasını yapmadan, doğruluğu tartışmasız kabul görmüş şekilde “Ülkemizin yanındayız”...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  19.10.2020

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut