Serbestiyet

Büyük düşüş: Bilgiye hürmetten cehalete övgüye

Ağır bir hasar var önümüzde. Meselâ ekonomide varolan hasardan çok daha ağır bir hasar. Cehaleti öven, bilgiye düşman olan, ehliyeti tehdit olarak gören, kaba ve kibirli bir popülizm uğruna işinin ehli insanları okey masalarının hakaret mezesi yapmaktan çekinmeyen ve daha az akılla daha fazla inanç ve sadakat devşireceğini sanan bir zihniyetin hasarı bilmem nasıl tarif edilebilir ve bilmiyorum nasıl aşılabilir?


KUR’ÂN’IN İNDİĞİ ve inen vahye göre nasıl bir hayat yaşanacağını Peygamberin mü’minlere bizzat gösterdiği ve öğrettiği zaman dilimi olarak Asr-ı Saadet, Müslümanlar için bir referans noktasıdır. Bütünüyle İslâmî miras, bu zaman diliminde inen âyetler ve yine bu zaman diliminde Peygamber’den sâdır olan söz ve fiiller üzerine inşa edilmiştir.

Asr-ı Saadet’in mü’minler için yol gösterici nitelikte olayları içinde bir olay, son dönemlerde ‘cehaletin egemenliği’ diyebileceğimiz bir olguyla yüzyüze geldiğimiz için midir bilmem, gözümde giderek daha bir önem kazanıyor. Hasta bir sahabi ve onun ağır hastalığını tedavi için Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın o günün Arabistan’ındaki en iyi hekimi çağırtması… Bu olay, Peygamber’in vefatından üç ay önce gerçekleşen ve bir nevi sahabileriyle vedalaşma niteliği de taşıdığı için Veda Haccı olarak anılan hac ziyareti esnasında yaşanır. Peygamber’e ilk iman eden sahabilerden Sa’d b. Ebu Vakkas bu sırada çok ağır bir kalb rahatsızlığı geçirmiştir. Öyle ki, ölümün eşiğinde olduğunu düşündüğü için vasiyette dahi bulunur. Ancak onun bu durumu karşısında Resûlullah tedavisi için Taifli hekim Hâris b. Kelede’yi çağırır. Hâris’in uyguladığı tedavi ile iyileşen Sa’d bu olaydan sonra yaklaşık yarım asır daha yaşayacak, öyle ki hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabi, yani ‘aşere-i mübeşşere’ içerisinde en son vefat eden isim olacaktır.

Tedaviyi gerçekleştiren Hâris b. Kelede, kaynakların belirttiğine göre, o tarihte İslâm’a davetin başlangıcı üzerinden yaklaşık çeyrek asır geçmiş olmasına karşılık, İslâm’ı seçenler arasında yer alan bir isim değildir. Kendisi, gençliğinde Doğu’nun ve Batı’nın bilgi birikiminin harmanlandığı bir muhitte, İran’ın Huzistan bölgesindeki Cundişapur Tıp Okulu’nda okuduktan sonra memleketi Taif’e dönmüş ve uyguladığı tedavilerin olumlu sonuçları ile bütün Arabistan’da şöhret bulmuştur.

Resulullah’ın en güzide sahabilerinden birinin tedavisi için Müslüman olmayan ama alanında en ehliyetli kişiyi çağırdığı bu olayda mü’minlere verdiği bir dizi ders mevcuttur. İnsan hayatına verilen değer, bilgiye ve uzmanlığa duyulan saygı ve işin ehline verilmesi gereği, bu derslerin başlıcalarıdır. Bu olayda, zımnen, çözüm gerektiren bir meseleyi ‘bizden-öteki’ diye ayrıştırmalar üzerinden asabiyet veya gurur sebebiyle derinleştirmeme, bilakis çözümü getirecek en uygun yola aklıselimle başvurma dersi de verilmektedir.

Gerek hadis gerek siyer kitaplarında bu olay açık ve berrak bir şekilde aktarıldığı halde, özellikle son zamanlarda tıbbî bilgiyi âdeta şeytanlaştıran; konvansiyonel tıbbî ilaç ve yöntemlerin reddi ve yerleşik tıp bilgisine güvensizlik ile en mü’minâne duruşu sergilediği zehâbına kapılan anlayışların mütedeyyin insanlar arasında bulduğu revaç karşısında doğrusu nutkum tutuluyor. İşinin ehli olan gayrimüslim bir hekimin bilgisine ve tedavisine yüksünmeksizin başvurmak da Peygamber’in tıp alanındaki açık bir uygulaması olduğu halde, ‘tıbb-ı nebevî’ kavramını âdeta tıb bilimine karşıtlık olarak kurgulayıp, Resûlullah’ın daha ziyade ‘koruyucu tıp’ alanında yer alan ve önemli kısmı o günün Arabistan’ında maruf uygulama ve önerilerini ‘tedavinin yegâne yolu’ gibi görme ve gösterme gayreti içine giren; hastalıklar için kullandıkları ilaçlar hakkında kendisine gelen sahabilerine Resûlullah’ın “Hastalığı da, şifasını da yaratan Allah’tır” diyerek açık onay vermesinin rağmına ilaç aleyhtarlığında dindarlık vehmeden; her hâlükârda uzmanlığı şifa arayışında bir ‘gereklilik’ olarak değil, bilakis ‘tehdit’ gibi gören bir anlayış epeyce mevzi kazanmış gözüküyor şimdilerde.

Halbuki, bu olayın açıkça gösterdiği ‘bilgiye ve uzmanlığa saygı’ ile ‘işin e...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  10.11.2020

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut