Serbestiyet

Koca ‘Apartmanı’nda gördüğüm Türkiye

O küçük, derme-çatma, hepi topu üç metreyi ancak aşan boyuyla Koca Apt.’a bakarken, kendimi de içinden çekip çıkarmadan, umumî haliyle yaşadığım ülkeye bakıyor gibi hissettim açıkçası. Hayaller, hayatlar... Olduğu varsayılan, olmakta olan... İmaj ve hakikat. Ne derseniz deyin, hangi kelimelerle ifade ederseniz edin, bu manzara, memleketi kuşatmış kollektif kendilik algısının özeti veya simgesi olarak çarptı suratıma...



SON ALTI ayım doğup büyüdüğüm şehir ile İstanbul arasında geçiyor. Duruma göre on veya onbeş günlük aralıklarla, kâh orada kâh burada yaşıyorum. İlerleyen Alzheimer’ı sebebiyle babamın zorlaşan bakımında anneme yardımcı olmak üzere iki kardeş nöbetleşiyoruz çünkü. Bu, bize özgü bir durum da değil. Ebeveynimin yaşadığı, şehrin henüz apartmanlaşmamış mahallesindeki yan komşuda da, annelerine bakmak üzere üç kardeşin nöbetleştiği bir sistem var. Karşı komşu ise, hem annesine hem babasına bakmak üzere iki kardeşiyle nöbetleşiyor. Üç komşuda da var olan, kız ve erkek ayrımı yapmaksızın gerçekleşen bu paylaşımı değerli buluyorum ve yorucu da olsa ruhen bir huzur hissediyorum.

Ancak pandemi şartlarında İstanbul’un kalabalığı içinden İzmir’in altmış-yetmiş bin nüfuslu bir ilçesinin nisbeten sakin kalmış bir mahallesine sıklıkla gidip gelmenin yüklediği ilave bir sorumluluk da sözkonusu. Ana-baba ocağına yolculuk öncesinde, hayırlı bir işin bir parçası olmaya çalışırken bir şerre de sebep olma endişesi her defasında yakamı bırakmıyor ve bu sebeple, çok kıymetli bir doktor arkadaşımın tavsiyesi ve desteği ile, öncesinde bir nezle-grip durumu yaşamışsam veya bir temas endişesi sözkonusu olmuşsa, test yaptırdıktan sonra yola çıkmayı tercih ediyorum.

Geçen hafta ortası, işte böyle bir sebeple erken vakitte gittiğim hastaneden eve dönmek üzere tren yoluna doğru ilerlerken, geçmeyeli seneler olduğunu farkettiğim bir dar sokağa gözüm ilişti ve o tarafa yöneldim. İstanbul’un içinde kaç ayrı İstanbul ve kaç milyon ayrı insan hikâyesi olduğunu insana güçlü bir şekilde hissettiren o dar sokak, evlerin açık kapılarının kenarında midye çuvalları ve evlerin önünde çoluk çocuk midye temizleyen insanlarla kalmıştı hafızamda. Kenardaki boş arsada bir kümes, sokak boyu derme-çatma küçük müstakil evler ve sokağın sonunda, muhtemelen gündelik işçilere yönelik hizmet veren otelimsi bir bina. Sokaktan evvelce aklımda kalanlar bunlardı. Yıllar sonra aynı sokaktan geçerken, bu kez bir apartmanla karşılaşacağımı nereden bilebilirdim. Sokakta bu kez, güzel bir maviye boyanmış bir apartman karşıma çıktı: KOCA APT. Yanlış anlaşılmasın, İstanbul’un benzer durumdaki pek çok yerinde vuku bulan şey o sokağın da başına gelmiş, o küçük parseller birleştirilip koskoca binalar dikilmiş değildi en azından şimdilik; ama artık o mütevazı sokağın da bir apartmanı vardı. Hem de ismi ‘Koca’ olan bir apartmanı. Yarı bodrum yarı zemin bir kat ile yüksek zemin veya birinci kat diyebileceğimiz iki kattan oluşan küçük, derme-çatma bir evdi aslında karşıma çıkan. Yeni bir bina da değil, daha önce de gördüğüm küçük müstakil evlerden birinin bir nebze elden geçmiş hali. Muhtemelen el değiştirmiş veya oturanlar fikir değiştirmişti. Hem soldan sağa, hem yukarıdan aşağıya kocaman harfleriyle KOCA yazıyordu, boyu üç metreyi ancak aşan binada. Soldan ve üstten gelen harfler A’da birleşiyor muydu, hafızam pek emin değil, ama APT. yazısının hem sağa hem aşağıya doğru sarktığını hatırlıyorum.

Bu manzara beni önce şaşırttı, sonra düşündürdü. Bu manzaranın ‘vaka-hasta’ ayrımı üzerinden gerçekleştirilen resmî kelime ve rakam oyunu terkedilip, ziyadesiyle yüksek Covid-19 vak’a sayısının soy ismi Koca olan Sağlık Bakanı tarafından açıklandığı yirmidört saat dahilinde karşıma çıkmış olması ise, gözüme çok ironik gözüktü doğrusu.

Durup binanın resmini çekmeyi düşündüm önce. Ancak, fotoğraf konusundaki beceriksizliğimin yanında, iki gerekçe daha beni bundan alıkoydu. İzinsizce çektiğim bu fotoğrafla, duvarın öbür tarafında yaşayan insanları rahatsız edebilirdim ve buna hakkım yoktu. Ayrıca, bu fotoğrafı çekip bir de paylaşmış olsam, umumî halimizin simgesel fotoğrafı diye dü...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  01.12.2020

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut