Kıyamet, teselliler ve bizim hikâyemiz

Zeyneb Hafsa

İnsanlığa ve geleceğine dair mevcut hikâyelerden farklı bir hikâye yazmamız gerekiyor. Bu “bizim hikâyemiz” olmalı. Ölümü, kıyameti bir son değil, her şeyin aslına döneceği “yumuşak bir geçiş” olarak resmeden bir hikâye…


KORONA VİRÜSÜ MESELESİNDEN mütevellit bugünlerde birçok kişinin ister şaka yollu olsun ister ciddi anlamda diline doladığı bir husus var: kıyamet. Bu mevzu aslında inananlar için kaçınılmaz bir gerçeklik/hakikat; tıpkı ölüm gibi. Fakat (Kur’an ve sünnet aracılığıyla) bize aktarılanlardan bilebildiğimiz kadarıyla dehşetli bir hakikattir bu. Nitekim insanı sarsması için bilinmez olması bile yeterli aslında. Dolayısıyla kıyamet mevzu bahis olunca bilinmezliğin verdiği hissiyat, çaresizlik/acziyet, korku gibi duyguların insanda baskın hale gelmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Bahsi geçen bu duygulardan azade olmamız istenmemektedir belki de. Çünkü ancak bu duygular sayesinde insan bu dünya için diri, uyanık kalabilmektedir. Velhasıl, tüm “insan” haliyle güzelce var olabilir insan. Nitekim sürece dair şu ana değin okuduğum en güzel yazılardan birinde İhsan Fazlıoğlu şöyle söylüyor: “İnsan, tüm ama tüm kültürel etkinlikleri mümkün kılan acziyeti ile, hatta ölümü ile güzeldir.”[1]

Teselli 1

İşte tüm bu insani duygularla güzelce var olabilmesi için insana teselliler de sunulmuştur. Bu tesellilerden ilki, kıyamet konusuyla doğrudan ilintili olmak üzere, kıyametin müminler üzerine kopmayacağı açıklamasıdır.

Bu hususa önce tersinden yani kimlerin üzerine kopacağı meselesinden başlayalım. Sebe suresi üçüncü ayette, Ahkaf suresi üçüncü ayette açık bir şekilde kıyametin kâfirlerin üzerine kopacağı bildirilmektedir. Peki kıyametin müminlerin üzerine kopmayacağını nereden biliyoruz? Kur’an’da doğrudan buna bir atıf olmasa da yukarıda bahsi geçen ayetler dolaylı yoldan şunu söylemektedir: kıyamet, bunu reddeden hatta bunun olacağını kendilerine bildiren müminlerle alay edenlerin üzerine muhakkak kopacaktır. Dolayısıyla burada inanmamak ile bu akıbeti yaşamak arasında bir ilişki kuruluyor gibidir. Konuya dair daha doğrudan deliller ise hadis literatüründe yer almaktadır. Örneğin, Müslim’de iman bâbında şu hadis aktarılmaktadır:

“Kıyamet, Allah Allah diyen bir kimsenin üzerine kopmayacaktır.”

Hadis Tirmizi’de ise şu şekilde aktarılır:

“Yeryüzünde Allah Allah diyen kalmayıncaya kadar kıyamet kopmaz.”

Bu hadislerden hareketle erişilen bilgi şudur: kıyamet vakti yeryüzünde artık hiçbir mümin kalmayacaktır. Peki bunun böyle olmasının sebepleri, hikmetleri nelerdir?

Çünkü o vakit öyle dehşetli bir vakit olacaktır ki yeryüzünde kalan herkes iman etmek isteyecektir. Fakat Kur’an ayetleri (Nisa, 18; Yunus, 90-91) ile sabittir ki zor anında (tevbe-i yeis ile) kendisine sığınılan iman insana kâr getirmemektedir çünkü gerçekten yürekten değil, bir nevi mecburiyetten gerçekleşmektedir.

İlaveten, kıyametin müminlerin üzerine kopmayacak oluşu Allah’ın müminlere bir rahmeti olsa gerektir. Bunlar, ilk anda akla gelen hikmetlerdendir.

Teselli 2

Bu noktada kıyamet ile müminler arasındaki ilişkiye dair bir başka teselli gündeme gelmektedir. Müminlerin, kıyametin en büyük habercisi olarak inandıkları, güneşin batıdan doğması hadisesini de yaşamayacak olmaları. Buna dair bilgiyi yine hadis literatüründen elde etmek mümkündür.

“Güneş, battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmaz. Batı’dan doğunca, insanlar görür ve hepsi de iman eder. Ancak, daha önce inanmamış veya imanının sevk etmesiyle hayır kazanamamış olan hiç kimseye bu iman fayda sağlamaz.” (Buhari, Rikak 39, İstiska 27, Zekat 9; Müslim, İman 248)

Bu hadis de ilk teselliye benzer bir teselliyi yine benzer sebeplerle sunmaktadır.

Kıyamete mümince bakış

O halde müminler için kıyamete hatta kıyametin büyük öncüllerine erişmek gibi korkulu bir tecrübe yaklaşmayacaktır (inşallah). Buradaki önemli nokta, tam anlamıyla “mümin” olmaktır elbette.

Nitekim kıyamet mümin için korku vb. dışında başka anlamlara gelmektedir. O, bu yeryüzünün ve dünya hayatının fani olana bakan kısmının silinip adeta bir nevi transformasyon geçirerek yalnızca baki olana bakan yüzüyle açığa çıkacağı ahirete dönüşmesi sürecidir. Bu da insanlığa ve geleceğine dair mevcut hikâyelerden farklı bir hikâye yazmamız gerektiğini dile getiren Fazlıoğlu’nun ifadesiyle bizim insanın geleceğine dair hikâyemizdir. Ölümü, kıyameti bir son değil, her şeyin aslına döneceği “yumuşak bir geçiş” olarak resmeden bir hikâye…


[1] Süreci bio-psikolojik travma olarak açıklayan Fazlıoğlu`nun yazısı için bkz. http://blog.ilem.org.tr/covid-19-sorusturma-dosyasi-1/

  05.05.2020

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut