Allah-insan ilişkisine dair notlar

Zeyneb Hafsa

BAZEN OLUR Kİ bir konuya dair kafanızda bin bir türlü şey döner durur da bunların uçlarının birbirine bağlanması için başka birilerinin sözü, tespiti gerekir. Tıpkı insanın yaratılışı ile Allah-insan arası ilişkiye dair düşüncelerimin İbn Arabî ve Jeffrey Lang ile (inşallah) daha tamam bir hale gelişinde olduğu gibi.

İnsanın yaratılışı

Kur’an’da insanın yaratılışına dair ayrıntılı açıklamalardan biri Bakara suresinde çıkar karşımıza. Melekler ve Allah arasındaki diyalog alıntılanır önce. İnsanın yaratılışına dair çekincelerini ortaya koyan meleklere Allah, Âdem’in isimlerle karşılık vermesini ister. Aşağıda belirteceğim sebeplerle bu isimlerin Allah’ın isimlerinin şeyler üzerindeki yansımaları olduğunu düşünüyorum. Buradan da şu sonuca varıyorum ki Allah’ı hakkıyla bilebilen tek varlık insandır. Çünkü şeylerdeki O’na ait isimleri okuyabilir, anlayabilir. Melekler ise bundan acizdir. Zaten kendi belirttikleri üzere Allah’ın bildirdiğinden gayrısını bilemezler. Bu bakımdan, tabir-i caizse, kurulmuş robot gibidir melekler.

İbn Arabî’de Allah-insan ilişkisi

O halde insan hem eşyada hem kendinde O’nu görüp bilmeye namzet bir varlık. Buna dair şümullü açıklamalarda bulunur İbn Arabî. Ona göre, Allah’ın kendisini tanıması iki şekilde mümkündür. Bunlardan birisi Allah’ın kendisini kendinde tanımasıdır. Diğer tanıma yolu ise kendinden başka bir aynada kendisini seyrederek tanımasıdır. Bu ikinci yol, varlıkların yaratılmasını gerektirmiştir. Yaratılan varlıklarda Allah’ın ulûhiyetinin yücelikleri tecelli etmiştir ki bu yücelikler isimlerle müsemmadırlar. Fakat burada bahsi geçen herhangi bir varlık değil, insandır. Zira İbn Arabî’ye göre Allah’ın isimleri insanın ortaya çıkışıyla görülmeye başlamıştır. İnsan olmadan isimlerin zuhuru mümkün olmamıştır. Yani âlemin mührü insandır. Peki, neden böyledir? İşte bu bağlantıyı kurmama vesile olan kişi: Jeffrey Lang. [*]

Jeffrey Lang ve netice-i kelam

İbn Arabî’ye atıfla insan-ı kâmil O’nun isimlerini hakkıyla yansıtan pürüzsüz bir ayna ise bu duruma erişmek için sahip olmamız gereken, istenen her şeyin sonsuz kaynağı da O’dur. Lakin biz ölümlüyüz, O ise sonsuz. Peki, bu şekilde O’nu nasıl yansıtabilir, O’na nasıl yakın olabiliriz ki? Her şeyden önce biz O’ndan üflenmiş bir ruh taşıyoruz. O halde, Lang’ın ifadesiyle, O’nun adalet, merhamet gibi hepsi de güzel olan isimlerini hayata geçirerek yansıtabilir, özümüze; yani O’na daha çok yakınlaşabiliriz.

Meleklerin bilmediği fakat Hz. Âdem’in bildirdiği isimlerin bilgisi ise idrak/akıl (intellect) ve ilim gerektirmektedir. Buna ilaveten önemli bir şeyi daha gerektirir; tercih. Çünkü Lang’ın da dediği gibi adaleti adalet, merhameti merhamet yapan, aksi yönde seçenekler de mevcut iken bunların insan tarafından bile isteye tercih edilmesidir. Böylesi bir tercih süreci ise çoğunlukla sıkıntıya, acı çekmeye ve bedel ödemeye gebedir. Meleklerin, adaletin, merhametin ve daha birçok ismin aslında ne demek olduğunu bilememeleri de tam bu yüzdendir. Çünkü onlar idrak edemez, tercihte bulunamaz ve bedel ödemezler. Zaten insan gibi insan olanın meleklere üstünlüğü de bu yüzdendir.

O halde, ne mutlu insan gibi insan olabilene ve dahi O’nu hakkıyla yansıtabilene!


[*] Jeffrey Lang, Müslümanlığı tercih etmiş ABD’li bir matematik profesörüdür. Türkçe’ye de çevrilen ‘Melekler de Konuşur’ isimli kitap başta olmak üzere çeşitli eserler kaleme almıştır.

  07.01.2014

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut