Tohumun yeri, toprağın altıdır

Abdullah Taha Orhan

Bediüzzaman da aynı Mevlânâ ve İbn Atâullah el-İskenderî gibi, meziyet tohumlarının yeşerebilmesi, neşvünema bulması için çok görünür olmaması gerektiğini ifade ediyor. Zaten potansiyel olan, elbet bir gün kinetiğe dönüşecek, elbette tohumlar ağaca ve meyveye duracaktır.


MEŞHUR MESNEVÎ hikâyesidir. Papağanını çok seven bir tüccar, bir Hindistan seyahati öncesi, tüm aile fertlerine olduğu gibi papağına da sorar oradan ne istediğini. Fakat papağanın ilginç bir isteği vardır tüccardan. Hindistan'da gördüğü hemcinslerine kendisinin bir kafeste mahpus olduğunu ve ona yardım etmelerini söylemesini ister.

İsteği garip bulan tüccar yine de emaneti yerine ulaştırır, fakat pişman olacağı bir sonuçla yüz yüze gelir. Papağının haberini verdiği bir papağan hemen oracıkta düşüverir. Kendi papağının akrabası olduğunu ve ona olan üzüntüsünden dolayı öldüğünü düşünen tüccar bu garip isteği nasıl olup da yerine getirdiğine hayıflanır durur.

Seyahatinden döndüğünde papağanı merakla isteğini yerine getirip getirmediğini sorar tüccar. Tüccar da olanları hüzünle anlatır. Bu isteğinin bir papağının canına mal olduğunu söyleyerek papağanına sitem eder.

Derken bir anda aynısı kendi papağına da olur. Öldü sanarak onu kafesten çıkarınca tüccar, papağan birden canlanır ve yüksek bir ağaca konuverir.

Taneyi gizle!

İşte tam burada papağandan enfes bir ders alırız. Hindistan'daki hemcinsinin ölü taklidi yaparak kendisine şu dersi verdiğini anlatır papağan:

Ey avama da havassa da terennümde bulunan! Benim gibi öl ki kurtulasın. Tane olursan seni kuşcağızlar toplayıp yerler, gonca olursan oğlancıklar koparırlar. Taneyi gizle, tamamıyla tuzak ol. Goncayı sakla damdaki ot ol. Kim güzelliğini mezada çıkarırsa ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir. Düşmanların kem gözleri, kin ve gayzları, hasetleri; kovalardan su boşalır gibi boşalır. Düşmanlar onu kıskançlıklarından parça parça ederler; dostlar da ömrünü heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.

Büyük mürşid Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin 13. yüzyılda yazdığı bu kıssa, hissesini halen koruyor. Onun ardından, 14. yüzyılın büyük sûfîlerinden olan İbn Ataullah el-İskenderî'nin meşhur eseri Hikem'de geçen şu hikmet de aynı hisseyi fısıldıyor bizlere:

Vücudunu bilinmezlik toprağına göm. Çünkü gömülmeden yeşeren tohumun meyvesi olmaz.

Bu iki büyük mürşidden yaklaşık 6 asır sonra ise aynı ruhu şu ifadeyle çağına üflüyor Bediüzzaman, Lemeât adlı eserinde:

Meziyetin varsa hafâ turâbında kalsın; ta neşvünemâ bulsun.

Bediüzzaman da aynı Mevlânâ ve İbn Atâullah el-İskenderî gibi, meziyet tohumlarının yeşerebilmesi, neşvünema bulması için çok görünür olmaması gerektiğini ifade ediyor. Zaten potansiyel olan, elbet bir gün kinetiğe dönüşecek, elbette tohumlar ağaca ve meyveye duracaktır.

İmtihan hep aynı: Ben'den mi, O'ndan mı?

Hikmetin, aralarında yüzlerce yıl olan bu büyük mürşidlerin dilinde, neredeyse aynı şekilde tezahür ediyor olması bize önemli bir şey söylüyor. İnsanoğlu kendini ve çağları, zamanı ve zemini ne kadar değiştirse de, imtihanı hep aynı aslında.

Rabbinin içine yerleştirdiği iyilik ve güzellik tohumlarını kendinden bilip sanki o an meyve vermişçesine henüz tohum halindeyken izhâr etmeye mi çalışacak, yoksa bu potansiyellerin Rabbinden geldiğinin farkına varıp, yine Rabbi onu terbiye edip o tohumları meyve haline getirinceye kadar tohumları gizleyecek mi?

Şükür ki bize doğru cevabı anlayacağımız kolaylıkta gösteren mürşidlerimiz var, Bediüzzaman gibi, İskenderî gibi, Mevlânâ gibi...

  06.11.2013

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut