Mutlak kudret, mutlak acz

Abdullah Taha Orhan

“Mahlûkat için kendisine, Onu tanıma konusunda aciz kalmaktan başka yol bırakmayan Allah’ı tesbih ve tenzih ederim.”


HZ. EBU Bekir radiyallahuanh’a atfedilen ve İmam-ı Rabbani’nin de mektuplarında zikrettiği bu dua, İmam-ı Rabbani’nin de, ondan üç yüz sene sonra dünyaya gelen Bediüzzaman’ın da marifetullaha sülûk için çizdiği yolu hatırlatıyor insana.

Bediüzzaman, Kur’an’dan istinbat ettiğini söylediği mesleğinin ilk ayağını “acz” olarak belirliyor; aczini bilmek ve aczini Kâdir-i Mutlaka itiraf edip O’na sığınmak.

Ondan üç asır önce yaşamış olan İmam-ı Rabbani ise özelde kendi mesleğini, genelde Nakşibendi yolunu sonla başı birleştiren bir sülûk metodu olarak tarif ediyor. Her ne kadar “sonla başı birleştirmek”ten maksad esas itibariyle biraz farklı olsa da, meselenin bu yazıda ele almaya çalıştığımız “aczini idrak” boyutu da olduğunu düşünüyoruz.

İnsanın marifetullah yolculuğunda varabileceği, aslında potansiyel olarak varması gereken hedefi ise Efendimiz aleyhissalatuvesselam gösteriyor bize. O’nun şu duası bize marifetullah yolunda varış noktasının neresi olması gerektiğini açıkça gösteriyor:

“Seni hakkıyla bilmekten aciz kaldık, seni tüm kusurlardan tenzih ederiz, ey maruf!”

Son basamak, aslında ilk basamak olmasın?

İşte Efendimiz’in zirvesini teşkil ettiği marifetullah yolcuğunda kulun ulaşabileceği son nokta, nebevî duada da işaret buyurulduğu gibi, aczini idrak noktasıdır.

Şimdi İmam-ı Rabbani’nin sonu başlangıçla birleştirme yöntemini de akılda tutarak tekrar başa dönüp tersten düşünürsek, aslında marifetullahın ilk basamağı da aczini bilmektir, diyebiliriz.

Üstad Bediüzzaman’ın mesleği de hemen hemen aynı şeyleri söyler İmam-ı Rabbani’yle. Marifetullaha erişmek için başlangıç noktası da, varış noktası da, yolculuk boyunca ulaşılacak duraklar da hep aczini bilmekten geçer. Acz bu yolculukta insanın yedeğine alması gereken en önemli azığıdır. Çünkü acz, insanın hakikatle arasındaki perdeyi kaldırır. Herhangi bir kudret iddiası ise hakikate râm olmasını imkânsız kılar insanın.

Kâdir’in kudreti, âcizinse aczi mutlak...

Bediüzzaman’a göre acz hiç bitmez, Rabbin kudreti nasıl mutlak ise, kulun aczi de öyle mutlaktır. Rab, Kâdir-i mutlak olduğu gibi kul da âciz-i mutlaktır.

Bu sırdandır ki Bediüzzaman risalelerinin ve mektuplarının pek çoğunu Bakara Suresi’nin 32. ayeti ile meleklerin ağzından ifade edilen şu cümlelerle bitirir:

“Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin”.

Efendimizden, bize bıraktığı en önemli mirası olarak Kur’an-ı Hakîm’den ve duasını zikrettiğimiz Hz. Ebu Bekir başta olmak üzere ashabından marifet dersini alan bu iki kıymetli mürşid, arada ufak farklılıklar da olsa, üç yüz sene arayla aslında aynı metodu sunuyorlar talebelerine, müridlerine.

Kabaca şöyle özetleyebiliriz dediklerini: “Marifetullah yolculuğunun sonunda mutlak aczini idrake , ulaşacağın gerçeği apaçık ortada. Yolculuğa başlarken de aczini idraki daimî azığın kıl ki yolculuk kolaylaşsın, hızlansın ve yol kısalsın. Aczini mutlak bil ve Kâdir-i Mutlaka iltica et. Bu çetin yolculukta en mühim azığın aczin olsun.”

Üç yüz sene arayla çağlarına aynı ruhu üfleyen bu kâmet-i bâlâlara* selam olsun.


*Efendimiz'in “Ümmetimin âlimleri Benî İsrail'in peygamberleri gibidir” hadisi çerçevesinde Efendimiz'in yolunda hepimize kutup yıldızı olmuş, yol açanlar, üstadlar, mürşidler, alimler...

  25.09.2013

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut