EVET, SURİYE orada işte, Türkiye sınırının dibinde. Evet, orada bir takım şeyler oluyor. Fakat baktım ki Suriye’ye dair intibahım ya akşam haberleri ya da kısa internet okumaları ile sınırlı. Oysa ne güzel olurdu daha yakın bir bilgiye sahip olmak! Ama ben şimdi kalkıp da oralara gidemeyeceğime göre en iyisi mi oralardan kalkıp buralara gelenlerle hasbihal edeyim dedim ve böylece bu yazı doğmuş oldu. Biliyorum ki bu, binlerce farklı hikâyeden yalnızca biri ama beni bir yerlerinden bütüne bağlıyor ya yine de teskin oluyorum kendimce.
Aşağıda okuyacağınız satırlar, eşi Suriyeli olan ve bir süre de Suriye’de yaşayan bir arkadaşıma sorduğum cevaplara aldığım yanıtların neredeyse hiç değiştirilmeden size aktarılmış halidir. Fark edeceğiniz üzere yazı, şu andaki durumdan çok şu ana uzanan yaşanmışlıklar üzerinedir. Bu vesileyle de dikkatlerin ‘ne oluyor?’dan ziyade ‘ne oldu da böyle oldu?‘ ya çevrilmesini umut ediyorum.
…
Soru: Suriye`de hangi şehirde ve kaç yıl yaşadınız?
Cevap: Üç sene Halep`te yaşadım.
Soru: Suriye`de kaldığınız süre boyunca oradaki yaşama dair izlenimlerinizi aktarabilir misiniz?
Cevap: İlk olarak 2008`de gittim Suriye`ye. Boyasız taş binaları, dar sokakları, tozlu havasıyla sanki biraz geçmiş zamana gelmişlik hissi veriyor insana Halep. Kalesiyle, kapalı çarşısıyla, camileri ve kiliseleriyle her köşesi tarih kokan bir şehir…
Gece saat 12′de seyyar satıcıların dolaştığı, gündüz 10-11 gibi dükkânların ancak açıldığı, sabahları yaşamayan şehir… Özellikle Müslüman milletlerin içine düştüğü tembellik belasının kendini çok gösterdiği bir yerdir. Şehre eşlik eden iki temel unsur; tembellik ve düzensizlik… Çiçekçi dükkânında sigara satıldığını, etlerin sokaklarda sallandırıldığını ya da alınan ekmekleri arabalarının, kaldırımların üzerine yayıp soğutmaya çalışan insanları görürsünüz mesela. Elektriklerin günde bir saat kadar kesilmesi vaka-i âdiyedendir.
Bu binlerce yıllık tarihi şehir öyle bakımsız ki! Şehrin sokakları, parkları çöplerle dolu. Belediyenin hizmeti son derece yetersiz. Zaten belediye başkanı seçimle başa gelmiyor. Kim daha çok rüşvet verebilirse onun belediye başkanı olduğunu, devlet işlerinin başından sonuna rüşvet çarkıyla döndürüldüğünü bütün halk bilir. Resmi bir işlem yapmanız gerektiğinde devlet dairelerinde tam bir karmaşa hâkimdir. İşler çok yavaş ilerler. Örneğin bir nüfus kayıt örneği almak bile büyük sorundur. Çünkü ülkenin öbür ucunda kayıtlıysanız, gidip oradan getirmek zorunda kalırsınız.
Ülke sınırlarından içeri girdiğiniz andan itibaren Beşşar Esed’in resmi hiç bir yerde peşinizi bırakmayacaktır artık. Dükkânlarda, sokaklarda, parklarda, arabaların arka camlarında… Devlet televizyonu sürekli Esed’e, Baas partisine övgüler düzmektedir. Okullarda ilkokuldan itibaren Esed ailesi ve Baas partisi anlatılıyor ve daha lisede öğrenciler Baas partisi gençlik kollarına üye olmaya zorlanıyor. Halep Üniversitesi`ni gezerken bahçesinde kocaman bir parti binası gördüm mesela.
Halk öyle korku içindeydi ki, Esed aleyhine en ufak bir söz söylemek mümkün değildi. Evin içinde bile Baas rejimi hakkında bir şey söylenecekse kısık sesle konuşulurdu. Telefonların dinleneceği, her yerde Beşşar Esed`in ajanlarının olduğu düşüncesi hakimdi. Dilini tutmak çok önemliydi; aksi takdirde sizi alıverirlerdi ve arkadan birilerinin sizin hakkınızı araması da mümkün olmazdı.
Suriye sanki Esed’lerin malı gibiydi ve başka kimsenin de yönetme hakkı yok. Esed ailesi ve yakınları ülkenin zenginliklerini sömürüp, iç edip, ihtişamlı bir hayat sürerken, halkın çoğunluğu sefalet ve imkânsızlıklar içindedir. Yollar, okullar, hastaneler keza çok bakımsız ve yetersiz durumda. Gördüğüm kadarıyla imkânı olanlar başka bir ülkede yaşamak için can atıyor. Neredeyse tanıştığımız her ailenin bir ya da birkaç üyesi yurtdışında yaşamakta.
Ben Türkiye`ye dönmeden 3-4 ay önce ülkenin güneyindeki şehirlerde ayaklanmalar başladı. Ülkedeki Hıristiyanlar ve Ermeniler Esed`i destekliyorlar çünkü Sünni bir yönetimden korkuyorlar. Halep Esed`in kalesi olarak gösteriliyordu. Ben o dönemde sadece birkaç kez küçük kalabalıkların, hükümet yanlısı gösterilerine şahit olmuştum. En çok tekrarladıkları slogan şu: “Allah, Suriye, Beşşar u bes!” Yani, “Allah, Suriye ve Beşşar bize yeter!” Yakinen biliyorum ki gösterilere katılanların bir kısmı korktuğu için katılıyor bu yürüyüşlere.
Soru: Orada kalan akraba ve tanıdıklarınızdan ne gibi haberler alıyorsunuz?
Cevap: Eşimin uzak akrabalarından iki kişi vefat etti. Biri daha yirmi yaşındaydı. Diğeri otuzlu yaşlarında idi ve de üç aylık bebekleri vardı. Ailece bir yere giderken baba ölüyor, anne yaralanıyor.
Yine akrabalardan evleri bombalanan, evsiz kalanlar var. Köylerin güvenli olduğunu söylüyorlar ve de köylere gidiyorlar. Bazen günlerce ekmek bulamadıklarını söylüyorlar.
NOT* Bu yazı ilk kez dosdogruhaber.com sitesinde yayınlanmıştır.
© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa