Sebeplere Tevekkül Etmek, Kadere Razı Olmayı Engeller

Aytekin Akar

YAŞARKEN FARK edebilsem de edemesem de listeme ne çok “olmazsa olmaz” yerleşiyor. Zamanla birçok alışkanlığımın prensiplere, tercihlerimin mecburiyetlere, temennilerimin saplantılara dönüştüğünü hissedebiliyorum. Varlığıyla mutlu olduğum ve yokluğuyla üzüldüğüm birçok şeyin, günlerce haftalarca duygu ve düşünce dünyamı gereğinden çok daha fazla istilâ ettiğini, hatta davranışlarıma her şeyden daha çok yön verdiğine inanmaya başladım. Bana verilen bunca emaneti böylesine sahiplenmem, onların üful edip bir gün elimden alınacağını sıkça aklıma getirememem, beni tüm bu nimetlerin müptelası ve sarhoşu yapabiliyor. Tabii, bir de gelip geçici olduklarını düşündükçe yüreğimi yoklayan, onları kaybetme endişesi var. Bu korku da, bazen zamanımı harcamak için belirlediğim öncelik dengesini alt üst edebiliyor.

Aslında hayatım genellikle dünyaya dönük bağlılıklarımın, bağımlılıklarımın gittikçe katılaşan sınırları içinde salınıp gidiyor. Ta ki, bir gün bana verilenlere hafifçe bile olsa bir dert, bir musibet gelip ilişiverse, zaman benim için adeta anında duruveriyor. Dünyam kararıyor, renklerim soluyor, zevklerim acılara dönüşüyor. Benliğim kurtulamayacağı bir tuzağa ayak atmışçasına kendini bırakıveriyor.

Ne acıdır ki, bunca alışmışlığa, şartlanmışlığa ait deveran ve feveranın içinde asıl kimliğimi hatırlayamadığım, nereden gelip nereye gittiğimi ve dünyadaki asli vazifelerimin neler olduğunu göz ardı ettiğim oluyor. Zihnim sürekli olup biten hadiselerle meşgul iken, iç âlemimde kendi derinliklerimle haşır neşir olduğum zamanların azalmakta ve kalitesinden de kaybetmekte olduğunu hissediyorum. Şimdiye kadar ömrünün pek çok kıymetli anını kendi iradesiyle malayâni işlere kurban vermiş birisi olarak, kaderimde yazılı olanlar için sarf ettiğim bunca duygu ve düşüncenin de hem israfa varan ölçüde gereğinden fazla ve hem de rızasızlık, hoşnutsuzluk ve belki de isyan koktuğunu kabul ediyorum.

En sık yaptığım hatalardan birisi de şu şekilde oluyor: Birçok problemin kaynağını ve sebeplerini başka yerlerde, ama çözümlerini kendimde arıyorum. Zirâ, ben de birçok zamane insanı gibi, küçük yaşlardan itibaren kendi irade ve kudretimle, her türlü sorunla baş etmenin, dertlerden kurtulmanın mümkün olabileceği fikrine şartlandırılmışım. Böylece, ya içinde bulunduğum durumu günler geceler boyu kara kara düşünerek, sırf kendi çabam, tüm duygu ve düşünce dünyam ile ortaya atılarak aşmaya çalışıyorum, ya da herhangi bir sebeple yeterince gayret gösteremezsem bile sorunun altından kalkamayışımı, başarabilecekken her seferinde yeterince uğraşmamış olduğuma bağlıyorum. Bunun hayal kırıklığı ile tüm bu olumsuzlukları yaşarken, en çok dayandığım varlık maalesef yine kendim olduğundan, acizliğimi göz ardı edip kendi kendime kırılıyor ve küsebiliyorum. Modern tabirle özgüvenim sarsılıyor.

Sorunla uğraşırken aslında onunla değil kendimle daha fazla uğraştığımı anlayamadan, çaresizlik sınırına yaklaştığımı görünce, bu sefer de yana yana etrafımdaki insanlardan medet ummaya başladığım da çok oluyor. Bu kapıdan da eli boş çevrildiğim zaman, ancak tevekkül etmek aklıma geliyor. Kesilen nefesimle, önceden çok ta başvurmadığım dua ve yakarışlara artık daha fazla yöneliyorum. Kendimi daha çok böyle hallere düçar olduğumda, durum kangrene dönüşmeye başladığında teslim olmuş, sabreder, şükreder, tevekkül ve tövbe eder hallerde buluyorum. Bu yönüyle sanki, hayatın bazı zamanlarında imtihan ediliyor da, sair zamanlarında serbest bırakılıyor gibi davranıyorum. Halbuki, hayatın her anı, imtihanın bir parçası.

Rahatıyla sıkıntılarıyla, varlığıyla yokluğuyla bu çetin imtihanın türlü türlü baş edilmesi zor halleri var. Elbette böyle zamanlarda bazen üzüleceğim, sıkılacağım, ağlayacağım. Kederi, hüznü, acıyı yudumlamam gereken zamanlar olacak. Böyle hallerde, duygularımı itidal sınırlarında sarf etmeliyim. Diğer yandan da, kendimi fazlasıyla kaptırıp her zorluğu tüm gücümle önlemeye ve aşmaya çalışmam, kaldıramayacağım ağır yükleri sırtlanmış olmaya kalkışmak manasına geliyor. Olmuş ve olacak ağır hadiseleri, böylesi bir panikleme havası içinde taşımaya uğraşmam ve içimde yaşadığım yoğun endişelerin doğurduğu huzursuzluklar, beni kul olarak aciz olduğum taraflarımı kavrayamama, yanlış yerlere ümit bağlama, kanaatsizlik, karamsarlık, ilahi takdire karşı rızasızlık, nefsimin zillet veya gurur gibi belalar ile başbaşa kalması gibi tehlikelere düşürüyor. Halbuki, ben yaratan değil sadece tercih edenim. Elimden gelen, Rabbimin izni ölçüsündedir.

O’ndan gelen sıkıntıları şekvâ ile sızlanarak karşılamam, nasıl kulluğumun izzetine yakışmıyorsa, musibetleri kafa tutar gibi karşılamak ta acizliğimi göz ardı edecek kadar kendi gücümle aşabileceğime inanmamı, fâni ve âciz olana güvenip dayanmamı netice veriyor. Sonrasında âciz ve fâni olanın yıkılması, beni de yıkıyor. Her vesileyle elden bırakmadığımı zannettiğim tevekkül; aslında para, mal, mülk, eş, dost gibi fani ve geçici olan şeylere tevekkül etme şekline dönüşmüş oluyor. Üzerime düşeni fazlasıyla yapıyor olsam da olmasam da, yine de ben önce sebeplere dayanırım, güvenirim manası çıkıyor. Halbuki, hakiki tevekkül sebeplere, vesilelere en münasip şekliyle müracaat ederken bile takdiri Allah’a bırakmakla olur. Çünkü, neticede her şeye kadir olan yalnızca O’dur. Sebeplere müdahale edebilecek olan da, en hayırlı neticeleri ihsan edebilecek olan da, O’ndan başkası değildir. O, hiçbir hadiseyi sebepsiz, başıboş ve hikmetsiz yaratmıyor.

İmtihan gereğince verilen sorunlara yine verilen imkânlarla karşı koymaya çalışırken, kendimi bu derece kaptırmam sorunların birer parçası haline gelmeme yol açıyor. İmtihan sorusunu da, onu çözmeye uğraşmak için gerekebilecek imkânları da bana veren, soruyu çözerken içinde kaybolup gitmemi istemiyor ki. Soru çözülse de, çözülmese de mühim olan benim çabam ve tavırlarımdır. Kendim dâhil kimseye ve hiçbir şeye değil sadece Rabbime güvenmem, sorunlarla baş edebilmeyi sadece O’ndan dilemem gerekiyor. O benden sıkıntılara odaklanırken, kulluğumu unutmamayı, görevlerimi rafa kaldırmamayı bekliyor. Çünkü fırtına halleri, can havliyle tüm dikkatin dağıldığı, şeytanın ömür gemisinin rotasını değiştirme hilelerine çokça başvurduğu zamanlardandır. Rahatına düşkün olan nefsin, zorluktan şikayet ederek sabrı ve şükrü bir kenara iteklemeye zorladığı dönemlerdir. Bu yüzden, böyle zamanlarda dünya imtihanını kazananlardan çokça haber verilmiştir.

Rabbimiz bize, sayısız çözümlerin sahibi olan kendisine, kaderimize razı bir halde ve hiçbir şeyi araya sokmadan İbrahimvâri “Hasbünallahi veni’mel vekil” diyerek teslim olmayı nasip etsin.

  29.10.2011

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut