Gurub anında bir zulmet parıltısı

Aytekin Akar

GÜN BATIYOR...

Sükunete bulanan yeryüzü de, gün ile birlikte zevale doğru mu gidiyor ne? Karanlıklar topluca çökerken hepimizin üzerimize, yine de herkes tek başına, kendi içinde yaşıyor galiba kendi günbatımını. Işıltısı ömrü ilerledikçe solan güneş, zihnimde kopkoyu demlenmiş bir yorgunluk mirası bırakarak, kendi kızıllığıyla bile vedalaşıyor. Yarına ötelenerek birikmiş yaşanması kaçınılmaz onca sorun da yorgunlukla perçinlenmiş gibi. Günün batışında, sırtımdaki gaflet ve günah yükleriyle ben de batar gibiyim.

Akşam ilerliyor, ömür defterinde bir yaprak daha dolmak üzere. Her gün ayrı bir imtihan, sanki her nefes ayrı bir suale kapı aralıyor. Üzüntülerim, pişmanlıklarım ve endişelerim sevinçlerime sürekli tuzak kuruyorlar. Dünya, besbelli niceleri gibi beni de kendi eksenine almış, bir türlü bırakmıyor, savurdukça savuruyor.

Ne yazık, görünen o ki, çoğu zaman doğumumla ölümümün kıskacına, gün doğuşuyla batışı arasına hapsetmişim içimde yaşayabileceğim ne varsa. Zihnimin ve yüreğimin derinliklerinden gelen asıl duyulası sesler, dünya savurdukça çevremde örülmesine göz yumduğum kalın duvarları yeterince delemeden cılızlaşırcasına kalakalmışlar.

Akşam gecenin karanlığına sürükleniyor...

Gece ise sanki tüm gafletiyle yine yutmaya hevesleniyor beni. Önüm ve arkamdan savunmasızca yaklaşan ve sırtımda tüm dünyamla başbaşa kalmış halde hüzün dolu bir yalnızlık hissediyorum... Düşünceler hislerimi tetikliyor, hislerim düşüncelerimin peşini bırakmıyor.

Gözlerim ağırlaşıyor daha şimdiden, ömrümün sonuna gelmişçesine nefeslerimin yavaşladığını farkedebiliyorum. İşte şimdi bir film gibi izlemeye başlıyorum çocukluğumu, büyüdüğümü, yaşlandığımı... Hayret, yaşadığım, şahit olduğum onca teferruat yuvarlanıp gidivermiş farkettirmeden hafızamın dipsiz kuyularına. Kaçıncı nesildenim ben bu âlemde, kaçıncı ferd, kaçıncı canlıyım acaba doğduğu anda ölüme namzet olmuş? Ve kaçıncı yolcuyum bu önüme serilmiş inişli çıkışlı hayat yolunda. Kaç akşamım oldu burada, kaç gece dünyanın karanlıklarında sakladım sandım nefsimi? Ve neresindeyim kimbilir ömür denen, bana tahsisli, bana özel bu vaktin?..

Kalabalıklar sanki karanlıklardan evlerine saklanıyor...

Oysa sabah da izlemiştim ben sokakları. Erken saatlerde, insanlar ölmüş de yeniden diriliyor gibi, ortaya çıkmış, besbelli kafaları günlük meşgaleler ile dolu biçimde hedeflerine yönelmiş, karınca misali bir o tarafa bir bu tarafa yürüyorlardı. Hala gözümün önünde, karşıdaki bakkalın sahibinin, kapısında tek tük ekmek, gazete almak için gelen ilk velinimetlerini, ellerini oğuşturarak, güleryüz ve memnuniyetle süzüşünü. Tahsilat ne oldu acaba gün sonunda? O ilk aydınlıkla başlayan, herkes için farklı farklı ve hüzün, dert, keder, sevinç gibi türlü türlü renklerle yoğrulmuş koşturmacalı serüven ne de çabuk bitiverdi.

Bir an hafifçe irkiliveriyorum, gözlerim aralanıyor. Uzaklardan gelen bir ezan sesi huzur dolu bir esinti gibi penceremden odaya sızıveriyor. Tam o an, bu çağrıyla “kalpleri evirip çevirenin” kalbime dokunduğunu hisseder gibi oluyorum.

Son insanın son gününe dek, günü her gün öldüren, ertesi gün mutlaka diriltecektir diye düşünmeye başlıyorum. Kaç kere şahidim çünkü buna. Mevsimleri, bitkileri, günleri öldüren gözümün önünde öldürüyor diriltiyor, öldürüyor diriltiyor. Yok etmeye kâdir olanın, defalarca da var etme kudreti elbette var. Başıboşluğa mahal yok.

Bu kez, günün ansızın ölmesiyle başlayıveren, çevreme, kendime kasvetli ve gafletli bakışlarım, tam da zamanında beni ve herşeyi var edenin huzuruna davet edilmemle, karanlık ötesi ufuklara doğru yöneliyor. Şükrediyorum... Adeta beni, kulluğumun tatlı ağırlığını yüklenip, dünyanın ezici yükünü sırtımdan bırakmaya zorluyor. Ölmüşken diriltiliyor gibi, uykudayken uyandırmaya çalışıyor gibi, gün boyu farkına varamadan dalıp gittiğim asıl karanlıkları farkettiriyor. O, kulluklarını sırtlananları yaşatırken yoruyorsa, yorarken de güç veriyor. O’na sırtını dayayabilen tüm dünya karşısında olsa, yıkılmayacak biliyorum.

Hissediyorum... Şimdi arkasından okuduklarımla günümü defnetmiş halde, serin bir abdestle O’nun huzuruna çıkarken çok daha huzurluyum.

  08.10.2010

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut