Hayal ve Vehim Olmadan Hayat Ne Sıkıcı!

Mona İslam

BİR DÜNYADAYIZ. Her yönüyle bizim dünyamıza benziyor. Evler, arabalar, şehirler ve hatta suç bile var. Bir tek farkla…Hiç kimse yalan söylemiyor. Ahlaken böyle olduğunu sanmayın sakın! Bilakis değil, insanların birbirlerine şiddet uyguladıklarını, kaba davranarak kalp kırdıklarını, beğenmeyip aşağıladıklarını, merhametsizce kovduklarını, hatta soygun yaptıklarını bile görebiliyoruz. Ama yalan yok. Bu insanların doğalarında yalan söyleme dürtüsü bulunmuyor. Çünkü yalan henüz keşfedilmemiş. İnsanlar orada olmayan bir şeyi nasıl söyleyeceklerini bilmiyorlar. Üstelik bazen en utanç verici doğruların alakasız bir konuşma esnasında söyleniverdiğini de görebiliyorsunuz. İnsanların olanı gizleme kabiliyetleri de yok, ki bu çoğu zaman yalana benzer bir işlev de görebiliyor.

Böyle bir dünyada eksik olan şey hayal ve vehim. İnsanlar hikaye yazamıyorlar, kurgu yapamıyorlar, geleceğe ilişkin umutlu olacak görünür bir sebep yoksa, umut da edemiyorlar. Her şey sebep-sonuç ilişkisi içinde düşünülüyor. Bunun için kimi ‘looser’ tiplerin, sürekli başarısızlığa düçar insanların intihar ettiklerini görebiliyoruz. Şişman ve ezik çocuklar kendilerinde güzel hiçbir yan göremiyorlar. İnsanlar daima zahire bakıyor, kimse içeriye doğru bir bakış fırlatma yetisine sahip değil. Herkes olan biteni birer veri gibi söylüyor. Ancak insanlar, robot olmadıkları için, eksik ve kusurları yüzlerine vurulunca çok inciniyorlar.

Bir gün, bir adam, ailesinden, işinden, evlilik ümitlerinden, arkadaşlık ilişkilerinden, ekonomik durumuna kadar her alanda başarısız biri, başarısızlığın çok can yakıcı bir hale geldiği bir anda tutunacak bir dal buluyor*. Yalanı keşfediyor. Bunu nasıl yaptığına kendi bile şaşırıyor. Yaptığı şeyi etrafına tanımlamaktan bile aciz, çünkü bir şeyi tanımlamak ona ad vermek için onun herkesçe bilinir olması gerekiyor. Ezik kahramanımız kendini kurtarıyor.

Televizyonlarda filmler değil, tarihi olaylar gösteriliyor. Çünkü kimse kurgulamayı bilmiyor. Kahramanımız da böyle bir televizyonda, tarihi olayları bulan ve yazan bir senaryo grubunda çalışıyor. Evvelce atıldığı işine inanılmaz bir hikaye ile geri dönüyor.Çalışma arkadaşları ne kadar absürt şey anlatırsa anlatsın ona inanıyorlar. Adamımız gözler ağızlar açık dinleniyor. Elbette ki işini geri alıyor.

O kötü biri değil, ama insan böylesi bir dünyada tek yalan söyleyici olduğunda yapabileceklerinin bir sınırı var mıdır? Hakikatte insanın sınırı yoktur. O da birkaç çılgınlık deniyor. Sonra vazgeçiyor çünkü insanları su-i istimal etmek istemiyor. Bir de sevdiği güzel bir kız var, kız ona bir koca adayı olarak bakmıyor, çünkü o güzel görünümle uzak-yakın alakası olmayan biri. Kız olası çocuklarının genlerine kafayı takmış durumda, ondaki iç güzelliğe kör. Zaten bu dünyada kimse iç güzelliği görmüyor çünkü bu muhayyile isteyen bir iş. Öte yandan karşısındaki adamda hiç kimsede olmayan bir yetenek bulunduğunun da farkında, bu onu gözünde çekici kılıyor. Ona soruyor “Sendeki bu yetenek genlerinin çocuklarımıza geçmesine de engel olur mu?” Adam düşünüyor, yalan söylese muradına erecek. Ama aşkın içindeki merhamet ortaya çıkıyor, adam kıyamıyor sevdiğini aldatmaya, ve “Hayır” diyor. Kız başkasıyla evlenmek için hazırlıklara girişiyor.

Hikayenin en ilginç yanı, hatta eleştirilir noktası kahramanın annesinin ölüm döşeğinde söyledikleriyle başlıyor. Annesi ölümden korkuyor, ama öleceği de kesin. O da annesini avutmak için ona yok olamayacağını, babasıyla buluşacağını, gittiği yerin buradan güzel olduğunu, ona bir köşk verileceğini söylüyor. Anne mutlu ölüyor. Fakat anlatılanları duyan doktor ve hemşireler şaşkınlık içinde adama dönüyor ve soruyorlar “Bunları nerden biliyorsun?”

Burası dananın kuyruğunun koptuğu yer. Çünkü bu dünyada kimse ölünce ne olacağına dair bir fikir sahibi değil. Hayal-vehim yetisi de olmayınca ölüm bir karanlık. Güzel değil, çünkü hayalin süsleyen elleri ortada yok. Korkunç da değil, çünkü vehmin karanlığa dair kötü, ürkütücü fısıltıları da yok. Hayal olmayınca insanlar geleceğe ilişkin umut edemez, yatırım yapamaz olurken, vehim olmayınca da olası kötü durumlara karşı tedbir alamaz ve ölüm ötesine karşı kendilerini hazırlayıp koruyamaz oluyorlar. Hayalin cemalî, vehmin celalî tecellisinden mahrumlar. Ancak insanlar bu ‘Yeni Haber’i duyunca akın akın geliyorlar. Gelmezler mi! Bu ‘Haber” insanlığın en önemli haberi. İnsanlık için varlık ve ölüm meselesinin önünde bir mesele daha yok ki! Adam düşünüyor, bir gün evinden çıkmıyor, onlara iki kartona yazdığı(keşke iki tablete yazsaydım kalıcı olurdu) dediği varlığa, ölüme, ahirete ve tanrıya ilişkin meseleleri ve temel iyi-kötü prensipleri anlatıyor. Burada bize vahiylerin de hayal ve vehim ürünü ve dahi yalan olduğu, ancak insanları mutlu etmek için söylendiği fikri veriliyor.**

Adam artık bir kahraman, bir peygamber. Gökteki Adam sadece onunla konuşuyor. İnsanların onun doğru mu yalan mı söylediğine ilişkin bir şüpheleri yok, çünkü kimse yalan diye bir şeyi bilmiyor. The Invention of Lying (Yalanlar Üzerine Bir Komedi) bir Rick Gervais filmi, yönetmen aynı zamanda senaryonun da yazarlarından biri diğeri ise Matthew Robinson. Filmin sonunu elbette izlemeniz gerekiyor. Ancak filmin müsbet-menfi her yanıyla önerebileceğim, insanın kendini ve latifelerini ve ilahi şeriatları, temel ahlakı sorgulamasına, hayatında neyin nimet neyin bela olabileceğini hissetmesine yardımcı olan bir öyküsü var. Yeteneklerinizin iyi ya da kötü olana yönlendirilmesinin mümkün olduğu, bunun ancak mahiyet-i eşyayı tağyir eden niyetle alakalı olduğu gerçeği alttan alta veriliyor.

Yani bana bunları hissettirdi…

İzleyin. Benden söylemesi…


*Elbette yalan tutunulacak bir dal değildir, ancak filmde öyle gözüküyor.

**Vahiy alıyormuş gibi yapmak Allah’a iftira atmaktır, bundan daha büyük bir günah olmadığı Kur’an’da açıkça belirtiliyor.

Not: Ben herhangi bir yargılama yapmadan filmi ve verdiği mesajları naklettim, kuşkusuz yönetmenin ve senaristin felsefi görüşü filmin mesajını belirler. Ancak insan elinden çıkan her üründe bir dane-i hakikat bulunur, insan fıtraten mükerremdir. Ben bu filmde hayal ve vehim konusunda bir dane-i hakikat buldum.

  15.05.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut