İhsan ihsandır..

İKRAM, İHSANDIR..
DOĞRUDAN Rabbe ait bir vasıftır.
Karşılıksızdır.
Onun için çok önemsenmiştir.
Allah’a (c.c) yaklaşmanın en kestirme yolu,
Karşılıksız ikram etmekten geçer.
Yaradılışı gereği âdemoğlunun karnı şu üç şeye karşı yumuşaktır:
Güzellik, mükemmellik ve karşılıksız ikram..
Düşmanımızda bile görsek,
‘Cemâl’e, ‘Kemâl’e ve ‘İhsân’a kayıtsız kalamayız.
İnsanın karşılaşınca reddedemediği,
Nedensiz olarak sevdiği ilk şey ‘ihsan’dır.
Karşılıksız ikrama duyarsız kalabilecek birisi yoktur.
Fermân-ı nebevî ile ihsan;
Allah’ı sanki görüyormuş gibi ibâdet etmektir.
Zirâ, biz O’nu görmesek de O bizi görmektedir. [1]
Bir yandan bakınca karşılıksız ikram etmek olan ihsan,
Diğer taraftan Yaratıcının (c.c) huzurunda olmanın verdiği,
Ruh halini kuşanmak olarak karşımıza çıkıyor.
Sanki insandan,
Bu iki kavramı bünyesinde buluşturması isteniyor gibidir..

Her bir mahluk varlığını devam ettirebilmek için,
Sonsuza uzayan bir ihtiyaç silsilesine muhtaçtır.
Vücut sahasında kalabilmek için,
Gerekli olan ihtiyaç listesini alt alta yazmaya kalksaydık,
Ne kalem yeterdi ona, ne de kütüphaneler dolusu defter! [2a] , [2b]
Ömrümüz tükenirdi de o listenin sonunu yine getiremezdik.
Madem ki ihtiyaçlarımız sonsuzdur,
Elbette onları her an karşılayan Birisi var demektir..
Yaratıcı (c.c) şayet bizi sevmese,
Tüm bu nimetleri bizden niye esirgesin?
Varlığımızın devamı için,
Saymakla bitiremeyeceğimiz bunca nimeti,
Karşılıksız olarak bize niye versin?..
Siz sevmediğiniz insanlara,
En küçük bir şeyinizi veriyor musunuz?.

İnsan, huzur-u ihsandayken insandır.
Çünkü ihsan, ihsandır.. [3]
Kendimize dönüp baktığımızda,
Bizde de karşımızdaki insanlara karşı,
Halet-i ihsaniye diyebileceğimiz,
İhsanda bulunma özelliğinin var olduğunu görürüz.
Fakat onları sevmemiz koşuluyla…
Zira sevmediğimiz insanlara,
En küçük bir şeyimizi bile vermeyiz.
En azından gönül rızasıyla veremeyiz.
Yaratıcı (c.c) ise,
Karşılıksız olarak nimetleriyle bizleri perverde ettiğine göre,
Gerçekten bizi seviyor demektir.
Böyle bir Zât’a karşı saygıda kusur edilir mi?
Ona suizanda bulunulur mu?
Sevgimizin delili kulluk etmektir. [4a] , [4b]
Kulluğun temel mihengi de,
Her yaptığını, her ânını Allah rızası için yapabilmektir.
Sanki Onu (c.c) görüyormuş gibi..




Dip Notlar:

[1]. Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber (a.s.) bir gün insanların arasında oturuyordu.
O sırada ona bir zat geldi ve:
“Ey Allah’ın Resulü! İman nedir?” dedi.
“Allah’a, meleklerine, kitaplarına,
Allah’a kavuşmaya,
Peygamberlerine inanman ve keza son dirilmeye iman etmendir” buyurdu.
Gelen kişi, “Doğru söyledin. İslâm nedir?” dedi.
“İslâm, Allah'a kulluk etmen ve ona hiç bir şeyi ortak yapmaman,
Farz namazı dosdoğru kılman,
Farz kılınmış olan zekâtı vermen ve Ramazanda oruç tutmandır” buyurdu.
Gelen zat, “Doğru söyledin. Ey Allah’ın Resulü! İhsan nedir? dedi.
Resulullah (s.a.v), “Allah’a onu görürcesine ibadet etmendir.
Her ne kadar onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür” buyurdu.
O zat, “Ey Allah'ın Resulü, Kıyamet ne zamandır? dedi.
Cevaben Efendimiz (s.a.v) buyurdu ki:
“Bu konuda sorulan sorandan daha çok bilgiye sahip değildir.
Fakat onun alâmetlerini sana haber vereceğim:
Cariyenin efendisini doğurması, onun alâmetlerindendir.
Yalınayak ve çıplak kimseler,
İnsanların idarecileri oldukları zaman,
İşte bu da onun alâmetlerindendir.
Koyun çobanları yüksek bina kurmakta birbirleriyle yarışa başladıkları zaman,
İşte bu da onun alâmetlerindendir.
(Kıyametin vakti) Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği beş şeye dahildir.”
Bundan sonra Peygamber (s.av):
“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi ancak Allah’ın katındadır.
Yağmuru O yağdırır,
Rahimlerde olanı O bilir.
Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez,
Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez,
Şüphesiz Allah her şeyi bilendir,
Her şeyden (hakkıyla) haberdardır..” (Lokman suresi / 34) ayetlerini okudu.
Ebu Hureyre der ki:
Sonra o şahıs dönüp gitti.
Arkasından Allah Resulü (s.a.v):
“O adamı bana geri getiriniz” diye emretti.
Bunun üzerine sahabeler onu geri getirmek için aramaya başladılar,
Fakat bir şey göremediler.
Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v):
“İşte o, Cebrail’dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için gelmiştir.” buyurdu..
Müslim / İman: 1 / Hadis no: 10

[2a]. “De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa,
Ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi,
Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir..”
Kehf Suresi / Ayet: 109

[2b]. “Ve yine bilmezler mi ki,
Cenab-ı Hakkın tecellisine (yaratılmışlar üzerindeki yansımasına) mizan (ölçü) olacak,
Kaffe-i kelimatıdır (kelimelerin hepsi) ki,
Eşcar (yeryüzündeki bütün ağaçlar) kalem,
Denizler mürekkep olsa, o kelimatı (kelimeleri) yazıp bitiremezler..”
İşaratü’l-İ’caz / syf: 208

[3]. Münazarat / syf: 108

[4a]. “(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?.”
Furkan Suresi / Ayet: 77

[4b]. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım..”
Zâriyât Suresi / Ayet: 56

  25.01.2009

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut