“Ve ‘Ey kavmim’ diye devam etti, ‘Bu, Allah’a ait olan dişi deve sizin için bir işaret olacaktır; bunun için, onu bırakın Allah’ın arzında otlasın; ona bir kötülük yapmayın, yoksa beklenmedik bir azaba duçar olursunuz!”
“Bu uyarıya rağmen, hunharca boğazladılar onu. Bunun üzerine Salih: ‘Artık sadece üç gününüz kaldı, barınaklarınızda eyleşecek’ dedi, ‘bu (söylediğim) yalanlanmayacak bir hükümdür!”
Hûd sûresi, âyet: 64-65
Nâkatullah, Allah’ın devesi, Semud kıssasının anahtar kelimesi olarak çok derin ve sembolik anlamlar taşıyan bir kelimedir. Kıssada, zalim bir kavim olan Semud hiç kimsenin özel mülkiyetinde olmayan, yani bu anlamda sahipsiz bulunan, koruyucusu, hamisi bulunmayan bir deveyi bir güç gösterisi olarak boğazlamışlardır. Üstelik bunu hunharca yaptıkları da açıktır. Önce devenin ayaklarını tek tek kırmışlar, ona eziyet etmişler ve sonunda öldürmüşlerdir.
Güç ve kuvvetin egemen olduğu toplumlarda zayıflara, kadınlara, yetimlere, yaşlılara, yoksullara yapılan muamele de bundan farklı değildir. Vakıf malları yağmalanır, kamu malı hortumlanır, yetimler ya istismar edilir ya eziyet görür, kadınlar posası çıkıncaya, yaşlanıp çirkinleşinceye kadar tepe tepe kullanılır, sonra bir kenara fırlatılıp atılır. Kapitalizm adı altında insanlar köle gibi çalıştırılır, emeklerinin karşılığından mahrum edilir. Hakları gasp edilen, bir itiraz geliştiriyorsa, kabilse susturulur, değilse öldürülür.
Zalimler bunu çeşitli sebeplerle yaparlar. Bunlar bazen menfaat, bazen güç gösterisi olarak icra edilir. Ancak tamamında müşterek olan, firavun zihinlerin tahtlarının daima köleler üzerinde dikili olmasıdır. Bizim asrımızda melunların sayısı kavm-i Salih’te olduğu gibi 9 değil, belki 9 milyondur. Aramızdaki fark ancak budur. Zulüm artık daha sofistike hale gelmiştir.
Emperyalistler gittikleri topraklarda yerel halka daima Semud’un Allah’ın devesine davrandığı gibi davranmışlardır. Avrupalılar Yeni Dünyayı kana boyarken, İngilizler Avustralya yerlilerini köleleştirir, satar, evlerine hizmetçi diye küçücük çocuklarını alıp kaçırırken, halihazırda sayısız çocuk yahut kadın fuhuş sektörünün elindeyken, yaşadığımız zaman diliminde nâkatullahın bir değil milyonlarla ifade edilebildiğini söyleyebiliriz. Artık uğursuz bir sektör şiddeti, insanlara işkenceyi filme alıp piyasaya sürmekte ve bir bakıma ‘şiddet pornosu’ adı altında buna talep bulmaktadır. Artık aramızda sokakta kimliğini ve kişiliğini bilmeden yanından geçtiğimiz, şiddetten şehvet duyan psikopatlar yaşıyor.
Victor Hugo 1800’lerde yazdığı “Gülen Adam” romanında Çin’de “imal edilen” vazo çocuklarından bahseder. Bu çocuklar anne babalarından para karşılığı 2-3 yaşlarında satın alınır ve bir vazoya yerleştirilir. Vazonun üstü ve altı açıktır. Çocuk gündüzleri dik, geceleri yatık tutulan bu vazoda büyür, vücudu ona göre biçimlenir; bu sırada acı çektiğinden, bağırmasın diye de ona uyuşturucu verilir. Sonra Batılı beyler bunu alıp evlerine süs eşyası olarak koyarlar. Çocuğu kurtarmanız imkansızdır. Vazodan çıkardığınız anda incecik olan boynu çıt diye kırılıverir. Zulüm böyle ince ince hesaplarla var olur.
Yine ünlü bir derginin modern köleler başlığı altında sözünü ettiği, küçücükken kaçırılıp zengin insanların evlerine, yabancı bir ülkeye getirilen, dil öğretilmediği, pasaport verilmediği için kayıt dışı yaşayan, Batılı efendilerine hizmet eden Üçüncü Dünya çocukları da nâkatullahtır. Organ mafyasının elinde içi boşaltılıp sırf Batılı ve zengin oldukları için hayata daha layık oldukları düşünülen insanlara organlarını cebren veren ve bir çukura atılan insanlar da nâkatullahtır. Koruyucusu olmadığı için, parası pulu, sahip çıkacak ana babası olmadığı için zulmettiğiniz kadınlarınız, nasıl olsa kahrımı çekmek zorunda dediğiniz eşleriniz de nâkatullahtır. Bu anlamda nâkatullahın, dişi bir deve olması anlamlıdır. Dişi olan daima güçsüzdür, ezilmeye müsaittir, istismar edilebilir.
Zalimlerin unuttukları ise kainatta hiçbir şeyin, ama bahusus mazlumların sahipsiz olmadıklarıdır. Onların ardında sizin güçlü saydığınız, beyler ve paşalarla kıyası mümkün olmayan bir güç vardır. O Kadir ve Kahhar olan Allah’tır. Ve zalimler bunu gözardı edip deveyi öldürseler de bu dünyada hepsi hepsi üç gün eyleşeceklerdir. Önce necasetleri sebebiyle kirlenen yüzleri sararacak, sonra utançları yüzlerini kızartacak ve üçüncü günde kendilerini bekleyen yüzleri kapkara bırakacak kahredici bir ses olacaktır. Bu dünya hayatı dün bugün ve yarından ibaret topu topu üç günlük bir zaman diliminden başka ne olabilir ki...
Bu Allah’ın tüm dişi develerine, ve onun eziyet görmesine yürekleri el vermeyen mü’minlerin kalplerine bir müjdedir. Azap üç gün uzaklıktadır. Bu, yalanlanmayacak bir yargıdır.
Salih aleyhisselama ve ümmetine selam olsun…