2. Mektup Üzerine

Harun Pirim

“BU DAHİL bütün genellemeler yanlıştır” demiş F.Nietzsche. Genellemeler hayatımızda o kadar hemen el atıp kullandığımız bir alet haline gelmiş ki. Neredeyse hadiseleri ve insanları iyi-kötü, cümleleri olumlu-olumsuz genellemelerine mahkum eder olmuşuz. Halbuki olaylar ve meseleler çok hassastır. Bu itibar ile kalın ayrımların kucağına atılamazlar. Kerpeten ile saç teli tutulamayabilir. Mektubat’ın 2. mektubunda da Said Nursi talebesine hediyesini alamayacağından bahsederken hediyesini reddediş sebebinin diğer kendi yakınlarının hediyelerini almayış sebeplerinden farklı olduğunu vurgular. Bu ince vurgu iledir ki neticesi hediye almamak olan bir prensibin analizi yapılmış olur. Bu analizin bize de söylediği çok şey vardır elbette. Öncelikle “ilmini ve dinini para kazanmak için kullanıyor” ithamına maruz kalmamak için hediye almayı uygun bulmaz. Sonra yegane rehberi olan Kur’an’ın ifadeleri üzerine ecrin Allah’dan istenmesi gerektiğini bilir ve birilerinden bir karşılık beklemeyenin arkasından gidilmesi luzumuna binaen yine birilerinden karşılık bekleyen konumuna zahiren düşülebilmesi ihtimaline kapı açılmamasının Hak yolunda esas tutması gerektiğini hatırlatır.

2. Mektubun ilerleyen satırlarından hediye vermenin de sıradan bir iş olamayıp, bütün incelikleriyle insanın kendini sınaması gereken bir süreç olduğunu anlarız. Bunun için basit bir kontrol mekanizması geliştirilir. Hediyeyi verdikten sonra herhangi bir beklenti içinde olmamak. Diğer bir ifade ile Allah namına vermek. Vermek, almak kesişiminde bulunan insanın hediye alırken de teşekkürden şükre ulaşan yolculukta yaya kalmaması için “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmemiş olur” hadis ifadesinin dengesiyle beraber şükrünü o zahiri hediye taşıyıcısından sıyırıp Allah’a yöneltmesi gerekir. Ayrıca tevekkül, kanaat ve iktisat cevherlerinden oluşan eşsiz hazineden mahrum olma tehlikesine insanlardan mal almak ile de düşülebileceği anlatılır. Başka bir husus da Said Nursi için özel bir hal olan, emareleri ve deneyimleri ile sabit başkalarından özellikle de zengin ve memurlardan gelen hediyelerin kendisine rahatsızlık vermesidir. Bu rahatsızlık adeta kaderi bir dildir ve kendisine ‘hediye almak yasaktır’ der. Kendi fıtratındaki insanlardan sıkılma hali yönüyle de onlarla istemediği vakitte görüşmek zorunda kalmak ve onlardan hediye almak nahoş gelir. Kuru ekmek başkalarının baklavasından daha tatlıdır ve yamalı elbise, başkasının vereceği sağlam elbiseden daha makbuldür. Son olarak da İbn-i Hacer’in "Salâhat niyetiyle sana verilen birşey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır." ifadesine dayanarak hediye alamayacağını çıkışı olmayan (hediye alamamak konumundan) bir mantık örneğiyle delillendirmiş olur. Yani kendisini salih bilen salih değildir. Bu yüzden hediye alamaz. Salih olmayan birisi de zaten hediye alamaz. Ahiret endeksli yaşayan bir insan, amellerine karşılık dünyada sadaka alırsa amellerinin ahiretteki baki meyvelerini dünyada tüketmiş olur velhasıl…

  15.03.2008

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut