Çırpınış

ŞU KÜÇÜCÜK KUŞ gibi çırpınıyor yüreklerimiz... bir dakika bile durmadan göğüs kafesimizde pıt pıt atıp, can suyunu pompalıyor duruyor..

kalp bir yanda çırpınıp dururken, ruh da beden mahpusluğunda çırpınıyor olmalı...yaşadığımız şu kaotik süreçte, hiç çırpınmaz mı ruh?..hiç çarpışmazlı benlikler?..hiç uçuşmaz mı hayaller, ümitler?...

çırpınan yüreğim "an"ı yaşamaktan geriye dönüp bakamaz oldu..çünkü geçmişe ya da geleceğe bakabilmek, durup düşünmek ister, tahayyül ister, ve en önemlisi vakit ister.

Vakit nimetini çok iyi kullanamadığımız bu dönemde, tüm bu muhasebelerden de uzak kaldım sanırım..

geriye dönüp bu bir ayı düşünmek istiyorum..

öyle çok şey gelip geçti ki gözlerimizin önünden..öyle çok hayat..öyle çok acı...öyle çok ibret...

her nöbet ayrı bir alemdi muhakkak..her insan ve her olay bambaşka kapılara açılıyordu..hangi kapıyı anlatsam..

yakın geçmişten başlayarak sıralasam...80 yaş üstü hastalar mesela..bir asıra yakın yaşamlarına neler sığdırdılar kim bilir..

en acısı, ömür nihayete erecekken, kimsenin kendilerine sahip çıkmaması olmalı..80li yaşlarda bir beyefendi, uzman nörolog ve uzman psikiyatrist, bir bakımevinden getirildi üstülelik çocukları olmasına rağmen...ne acı..

bir başka beyefendi, 1 ay önce sağlıklıyken birden geçirdiği felç ile yatağa mahkum kalınca, ve bir lokma ekmek verecek bir kişi bile yanında olmayınca, 1 ay hiç beslenmemişti hiçbir yere kıpırdayamamıştı..ve bir ayda sırtında 20x30cm'lik bir yatak yarası açılmıştı..tüm organları görünüyordu.."su" diye inlediğini seçebiliyordum yalnızca...ve ertesi gün vefat etti..Allah rahmet eylesin..

bir başka 80 yaş üstü hanımefendinin ise beni görmeden kendisiyle ilgilenen kızı, gayet kırıcı ve kaba davranırken, beni gördüğünde annesine tatlı dille güler yüzle bir şeyler söylüyordu...utandım..o insan adına o insanın annesinden utandım...

gencecik kızlar gördüm, bir sürü ilaç içip canına kıymaya teşebbüs eden..ve bir tarafta 80 yaşında yaşamaya direnenleri de..

genç olan yaşlı olanı, yaşlı olan genç olanı anlamıyordu..

hayatı bir film izler gibi izliyoruz bir aydır...acılara şahit oluyoruz ve bazen mutluluklara...

kan değerlerine bakıyoruz bütün gün..pek çoğu nizam içinde olması gereken değerler arasında seyrediyor..sağlık ne müthiş şey diyoruz..ne büyük nimet..

çok şükür diyoruz..bedenimize, ailemize, konumumuza..her şeye..

tüm bunlara dil ile şükretmek kafi olur mu hiç?....

Rabbim çırpınışlarımızı şükreylesin..Bize merhamet eylesin..

Ve tüm gafletimiz için bizi affetsin...

Dün tefe'ülde çıkan satırlardan bazıları sanırım buraya uygun düşecek..Mevlana diyor ki: "Dünya nedir? Tanrı'dan gafil olmaktır..Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret etmek ve kadın; dünya değildir." 1/983

ardından kitap diyor : Ölçü harika dedim kendi kendime. Zenginlik, çok para, çok altın, servet, kadın Dünya ya da zindan değilmiş meğerse. Sadece bunların insanı sahibinden gafil etmesi, habersiz bırakmasıymış. Vay canına asıl işi anladım şimdi. Ne olduğumuz neye sahip olduğumuz değil mesele. Kiminle olduğumuz. Asıl iş O'nunla olmak. Bu servetle de mümkün. Parasız da. Yapılması gereken O'nun verdiğini onun için harcamak sadece. Paraysa para. Sağlıksa sağlık. Bilgiyse bilgi. Ömürse ömür. ''**

işte böyle dedi tefe'ül...ve etkiledi hepimizi derinden...

bi çırpınış da böyle bitti...

O'nunla kalın inşallah efendim...




**:Mevlana ile Aşkın Terapi

  18.02.2008

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut