Karlar soğuk değildi

Hamdi Ekin*

UZUN BİR baharın kışa döndüğü bir anında, yaratılanların yeniden O’na teveccüh ettiği andayız bu aralar. Yaprakların en renkliden en renksize değil, asıl olan renklerine kavuşmasına sevinir belki de kışa renklerini veren ağaçlar. Toprak topraklığına sevinir, belki de onun rengini anımsamayı. Artık kainat yeni bir yaratılıştadır, etrafa sessizliğini vermiş olduğu haşir sabahına özlemle…

En çok hasretlere kalırım kışın. Ağzımızdan çıkan buhardır belki de bir nefeste içimize çektiğimiz havanın kokusu. Artık tüm şehir kar kokuyordur. Beyaz tanelerin öylesine nazenin bir şekliyle yağması ve her bir tanesinin bir meleğin indirdiğidir yeryüzüne ve bir şehir bütün pislikleriyle bir gecede kırmızı bir havada birkaç saatte beyaza bürünür mü?

İşte o kar taneleri ancak bir Rahmân’ın sonsuz hazinelerinden inişidir yeryüzüne. Öylesine Latif ve öylesine Berr’dir ki, öyle bir Rahîm’dir ki, kullarına karşı iyiliği çoktur hükmüne şahitlik ederler. Ve böyle bir havada en çok yapmak istediğiniz şeydir karanlık bir sokakta sokak lambasının aydınlığında kar seslerinin sessiz inişlerine şahit olmak. Çünkü o lamba da şahittir ki, bütün şehir Settar ismine mazhardır. Hava ne kadar da ılıktır, değil mi? Bazen yürürken düşünürüm kar tanelerine basmaktan çekinmeyi. Oysa yeryüzü alabildiğine kar taneleriyle doludur…

Ve şimdi gözkapaklarınızın üzerine karların yağdığını hissedin. Yani meleklerin gözkapaklarınızın üzerine kar tanelerini yerleştirdiklerini.

Ve şimdi kalbinizi alın avuçlarınıza. Biraz yukarı doğru tutun ve meleklerin avuçlarınızı doldurduğu rahmet taneleriyle yıkayın. İçiniz üşümüştür. Biraz da titresin ki, işlediğimiz her bir günahın acısını hissetmekten nazik ve naif kar tanelerini bile hissetmez olmuşuz. Ö yle değil mi?

Hayatımızın hangi kışını yaşıyorduk kimbilir? Hangi baharları gördük ve hangi çiçeğin ölümüne şahit olup, sevdiklerimizden ayrılığın hüznünü yaşadık? Bugüne kadar on kış mı geçti ömrümüzden, yoksa otuz kış mı eksildi bakıp da göremediğimiz şehirden? Ya da altmış kış olabilir mi?

Ve bütün bunları düşündükten sonra yine bir kışın ortasında buluverdim kendimi. Kışları yaşıyorum şimdi; belki de son kışım olabilir mi sorusuyla. Bütün bunları düşündükten sonra, yine de fikir çağrışımları yapmadan duramıyor insan. Pişmanlıklar, istiğfarlar… Olabildiğince masum bir hâl alıverir beni, kışa yüzümü dönüp de kulağıma fısıldayan şu şarkının dizeleriyle:

Ne kadar az yol almışım ne kadar az yolun başındaymışım meğer/ Elimde yalandan kocaman rengarenk geçici oyuncak zaferler…

Hakikaten ne kadar az yol almışım ki, dünya beni öylesine başladığım noktada sürüklüyor, ve ne kadar da yolun başındaysam bir türlü varamıyorum gitmek istediğim onca yolun sonuna.

Hayatı hep kazanılası zafer yığınlarından ibaret olduğu öğretildi bana. Kaybetmek asla yok; güçlüysen kazanırsın, zayıfsan ezilirsin. Hani diyorum, hani gösterin bana O’nun esmasına şahitlik eden bitkileri, ağaçları, kuşları, yıldızları. Hangileri iktidar savaşındalar? Ve hangileri ki, zaferin çığlığını insanlardan daha güçlü çıkarırlar? Var mı? Gösterebilir misiniz?

Ve işte yine o sorulara dönülür çoğu zaman: Neden? Niçin? Niye?

Artık niye sorusunu sormaz oldum kendime. Artık nedenlere değil takılışım. Ne olanlara…

  29.01.2008

© 2021 karakalem.net, Hamdi Ekin



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut