MÜ’MİNÂNE BİR yaşamın derinlerinde değil, sığ sularında geziyoruz çoğu zaman. Ayaklarımıza batan midye kabuklarına rağmen... Peki, okyanuslara hicretin seferleri hangi arada başlıyor acaba?
Asr-ı Saadet’in mü’minler için en önemli olayıdır hicret. Hiç şüphesiz, ahir zamanın da öyle. Hicret fiziksel bir yolculuğun ayaklarında yapılan mekân değiştirme olayı değildir sadece. Yer değiştirme, iç dünyada hicrete karar verildikten sonra gerçekleşen fiili hareketin sonucudur. En önemli hicret, hicrete karar verilirken insanın kalbine gelip gitmesindeki o yoldur. Hicretin en zor olanıdır bu. O kısa ama bir o kadar uzun ve karmaşık yol. İnsan dünya hayatında hep iki seçenekle imtihan edilir. Bu seçenekler için sürekli gelgitler yaşar. Bir de bakmışız ki hicretin müdavimi oluvermişiz.
Hicret edebilmeli insan. Ama “Nereye?” diye sormamalı. En uzak yere, yani kalbine hicret edebilmeli. Muhaciri de kendi olmalı, Ensarı da.
Dünya hayatı alabildiğine hızlı akarken, çoğu zaman Ensar olmayı seçiyoruz. Davet ediyoruz. Ama hicret ne Muhacirsiz yapılır, ne de Ensarsız. Tek taraflı hicretleri yaşamak mü’minâne tavrın en kaçınılmaz çıkmazlarıdır. Kalkıp gitmek zor geliyor kalbimize. Muhacir olmaktan geçen hicreti Ensarla kabullenivermek zoruma gidiyor çoğu zaman.
Yağmurlu zamanların şehir kokan kaldırımlarıdır, hayatın hicret mevsimleri... Hangi ara yaşanır bilinmez, ama çetin geçecek bir kışın haberleri alınır uzaktan. Sonra insan mesnevî aşklar yaşamak ister. Yaşadığına dair en küçük söylemler Hicretin Ensarına ve Muhacirine birer selamdan ibaret kalır. Kalbe yapılan hicretler dur-durak bilmez.
İnsan hicretlere gençlik yıllarında başlar. Ömür boyu aşk üzerine kurulacak olan hayatın sakinlerini aramaya başlar. Çok kalabalıklara ihtiyaç yoktur. Tek kişilik Muhacirini de bulsa, hemen yola koyulmak ister. Çünkü kalb akılla yoldaşlık yapmıyordur. Ensarına diyecekleri olmadığından, yollarını kaybeder ilk Hicretin yolcuları. Gençliktir zaman; yalınayak da olsa, onca yol göze alınır.
Ve hicretler başlar…
Kalb bir kere Ensar olmayı göze alacak cesareti bulmuşsa, Muhacirler ara ara gelmeye başlar. En zoru da aşkın muhacirlerine ev sahipliği yapmaktır. Ağırlamak zordur onları. Bir bakarsın kapıdadırlar, bir bakarsın çoktan uzaklaşmışlardır. Artık kalbde yorulmalar başlar. Bir mecazi aşkın kalb direnişleri, Ensarın ağlamalarına bırakır yerini… Davetsiz gelen misafirler değildir bunlar; acı ve keder yüklü, haram direnişli mevzilerde sürünerek gelen bir aşkın muhacirleridir. Kutsal belde kabul etmemekte dirense de, aklın hissiyatına dair en küçük söylemler artık kapının ardında kalmıştır. Ve olanlar olur. Şehrin sakinleri, Ensarlar, o şehri terkederler. Muhacirler bir zafer çığlığı atarlar; ama yalnızlıktır zaman. Farkına vardıklarında terkedilmiş bir şehrin yıkıntıları arasında Ensarın ayak izlerini ararlar…
Vakit Muhacirlerin, Ensarına kavuşmaları için yapacakları duanın vaktidir...