Sonsuzu delilleyen olarak izafiyet

Harun Pirim*

KAVRAMLAR, ŞEKİLLER, simgeler, yapılar, göstergeler belirli bir mânâyı, anlam bütünlüğünü yansıtabilmek için kullanılan irili-ufaklı aynalardır. Aynalar değişken, kırılgan, yansıttıkları mânâlar ise sabit ve sonsuza uzananlardır. Bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçebildiği gibi, bir mana noktasından da binlerce, çoklarca kelimeler, simgeler vs. geçebilir, geçmiştir, geçmektedir, geçecektir. Mesela kurşunun taşıdığı ölüm manası sabit iken, Victor Hugo’nun deyişiyle bir söz, bir bakış da ölümü taşıyabilir. Tam bu noktada kurşun izafîleşir. Kurşun, maddesi olan, delici bir nesne olabileceği gibi, bir insanın bir sözü ya da bakışı da olabilmektedir.

Göreliliği diğer bir yönüyle ele aldığımızda, içinde yaşadığımız kâinatta iyi-kötü, güzel-çirkin gibi manaların içiçe olduğunu, birbirleriyle çarpıştığını söyleyebiliriz. Bir kavrama zıddının dahil olmasıyla o kavramda dereceler, mertebeler ortaya çıkmaktadır. Sıcağa soğuğun girmesiyle az sıcak, ılık, sıcak gibi mertebelerin oluşması gibi. Benzer bir şekilde güzelliğin nisbîliği de çirkinliğin içine girmesi ölçüsünde, birlikte çarpışmaları nisbetinde beliriverecektir.

Göreliliğin bir başka çıkış kaynağını da bakış açısı olarak değerlendirebiliriz. Bir yazar ihtimal ki kâinata bir kitap olarak bakacaktır. Yazar, gökyüzü, yeryüzü bölümleri, insanlar, hayvanlar, bitkiler fasılları, türler sayfaları, bir özel şahıs, nesne sayfası gibi meslekî uzmanlık bakış açısı ile bir anlam hiyerarşisi elde edecektir. Bir botanikçi kainatı atom ve elementlerden terkip edilmiş; dalları hayvanlar, çiçekleri bitkiler, meyveleri insanlar olan bir ağaç olarak nitelendirecektir. Kimilerine göre kainat; içindeki süslemeler ve çeşitlilikle bir saraydır, düzenli olması yönüyle bir şehirdir. “Dünya, esir denizinde yol alan bir gemidir” ifadesi de, sahibinin bakış açısı ile doğru olacaktır.

İlk görelilik açıklamalarında manaları taşıyan aynaların kırılganlığından ve değişkenliğinden bahsetmiştik. Bu aynaların izafiyeti, taşıdıkları anlam yükleriyle ortaya çıkıyordu. Bu anlamlar sonsuza uzanan olarak düşünüldüğünde her bir ayna sonsuzu delilleyen olarak beliriverecektir. Nehrin belirli bir bölgesine yansıyan güneşi ele alalım. Yansıdığı bölgedeki binlerce kabarcığı, su damlalarını gözümüzün önüne getirelim. Nehre tepeden baktığımızda, bir kısmında belirli çapta güneşin bir yansımasını görürüz. Oradaki güneş görüntüsü sabit gözükmektedir. Sezgisel olarak bu manzarada güneş ve yansıdığı yer olan kabarcıklarla alakalı birşeylerin sabit olduğunu düşünürüz. Bu manzarayı daha yakından incelediğimizde, güneşin yansıdığı bölgedeki kabarcıkların ışıksız bir alandan bu bölgeye girip, en fazla ışık bölgesinin çapı kadar parlayıp, bölgenin dışına çıkmasıyla birlikte söndüğüne tanık oluruz. Bu akışkan sistemde sönen kabarcığın yerine parlayan bölgeye giriş yapan diğer bir kabarcığı görebiliriz. Kabarcıkların bu değişimi ve de ışığın ve parlamanın sabit kalması bizi tek bir güneşin var olduğu sonucuna ulaştırdığı gibi, her bir kabarcığın o bölgeden ayrılması, parlaklığının son bulması, güneşin yansımasının devamını, bir anlamda sonsuzluğunu gösterir. Lao Tzu’nun “Tek olan sonsuzdur ve daima öyle kalacakmış gibi gözüküyor” ifadesi de böylesine bir kainat okumasından çıkmış olsa gerektir.

Çevremizde ve kainatta güzellik manasının sabit, güzellerin ise değişken ve izafi olduğuna; aşkın sabit, âşık olan ve âşık olunanların değişken ve izafi olduğuna; şefkatin sabit, şefkat taşıyıcıların (anneler gibi) değiştiği ve izafi olduğuna şahit oluruz. Bütün bu aynaların, diğer bir ifadeyle anlam taşıyıcıların da sonsuza uzanan anlamların, manaların delilleyeni olduğu görülebilir, hissedilebilir, algılanabilir.

  18.12.2007

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut