Gece nöbetçisi

HİKÂYE NEW York’ta başlıyordu. Brooklyn’de ihtiyar bir adam yolda karşıdan karşıya geçerken birden fenalık geçirmiş ve yere yıkılmıştı. İhtiyar adamı hemen ambülansla hastaneye kaldırdılar. Adam hastanede dalgın halde yatarken oğlunu sayıklayıp duruyordu.

Hastane görevlileri ihtiyar hastanın cebinde buldukları bir mektup sayesinde adamın oğlunun denizci olduğunu ve Kuzey Karolina’daki bir askerî üste olduğunu anladılar. Durum Brooklyn Kızılhaç merkezine bildirildi. Onlar da haberi Kuzey Karolina Kızılhaç merkezine ilettiler.

Hastanın durumu ağır olduğu için mesajı bir an önce askerî üsse yetiştirmek gerekiyordu. Bir Kızılhaç görevlisi ile bir subay cipe atlayıp delikanlıyı aramaya gittiler ve onu çamurlar içinde tatbikat yaparken buldular. Vakit kaybetmeden cipe bindirip havaalanına götürdüler.

Genç adam hastane kapısından içeri adım attığında, hava iyice kararmıştı. Heyecanı yorgunluğunu da bastırıyordu. Bir hastabakıcı onu hastanın yanına götürdü ve adama:

“İşte oğlunuz geldi” dedi.

Görevli, hasta gözlerini açıncaya kadar, bu cümleyi birkaç kez tekrarlamak zorunda kaldı.

İlaçlarla uyuşmuş hale gelen adam karşındaki üniformalı genci sisler arkasından görüyor olsa gerekti. Elini belli belirsiz uzattı. Asker kuvvetli parmaklarıyla ihtiyarın sıska titrek ellerini, cesaret vermek ister gibi, şefkatle sıktı. Sonra hastabakıcının getirdiği iskemleyi yatağın önüne çekti. Hastanede geceler bitmek bilmiyor; bununla beraber, denizci hâlâ daha yarı karanlık odada oturuyor, ellerini avuçları içinde tutarak hastaya biraz ümit, biraz cesaret vermeye çalışıyordu. Hastabakıcı ne zaman odadan içeri girse delikanlıyı aynı vaziyette buluyordu. Birkaç kez genç adamın dışarı çıkıp biraz dinlenmesi için ısrarlı olmuş, ama ona sözünü dinletememişti. Genç asker gözünü ve dikkatini ihtiyardan ayırmıyor, ne giren hastabakıcıyı bakıyor, ne de hastane içinden gelen gürültülere kulak veriyordu.

Hasta bütün gece boyunca oğlunun ellerine sarılarak yattı ve gün doğarken can verdi. O zaman genç adam ihtiyarın elini yatağa bıraktı ve gidip hastabakıcıyı çağırdı. Sonra da, bekleme odasına geçerek ilk sigarasını yaktı.

Hastabakıcı gerekli işlemleri yaptıktan sonra askerin yanına gelerek başsağlığı dilemek istediğinde, genç adam onun sözünü kesti ve:

“Kimdi bu adam?” diye sordu.

Hastabakıcı hayretle:

“Babanız değil miydi?” diye soruyla karşılık verdi.

“Hayır” dedi genç adam. “Onu hayatımda ilk defa gördüm.”

“Ama niye sizi yanına götürdüğümde bunu bana söylemediniz?”

“İçeri girer girmez, bu işte bir yanlışlık olduğunu anladım. Ama ihtiyar oğlunu sabırsızlıkla bekliyordu. Ölmeden önce onu son defa görmek istiyor olduğu belliydi. Zavallı adam öyle bitkin haldeydi ki, oğlu olmadığımı fark edemezdi. O halde, adamın oğlunun yerini alabilir, son saatlerini huzur içinde geçirmesine yardımcı olabilirim diye düşündüm ve birşey söylemeden onun yanıbaşında kaldım.”

Genç denizci sözünü bitirdikten sonra arkasını dönüp gitti. İki gün sonra, adamın asıl oğlu, babasının cenazesini kaldırmak üzere askerî üsten yola çıkmış, geliyordu.

Yanlışlığın sebebi çok basitti. Aynı birlikte görev yapan iki askerin isim benzerliği personel şefliğini yanıltmıştı. Sonradan yanlışlığı farketmiş ve ihtiyarın oğlunu yola çıkarmışlardı. Fakat bu yanlışlık, dünyada iyi kalpli insanların olduğunu bir kez daha göstermişti.




(Roy Popkin)

  23.02.2007

© 2021 karakalem.net, İsmail Örgen



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut