Selametli Vadiler

YOLLARDAN IŞIKLAR akıyor. Arabalar, birbirlerini takip ederek kimi zaman kıvrılan kimi zaman yokuşları tırmanan yollardan geçip gidiyorlar. Bazen acı bir fren sesi, bazen eskimiş balataların gıcırtısı, bazen de eskimiş motorların hırıltısı baskın geliyor, nihayetinde bir gürültü oluşuyor caddede.

Bu gürültülerde ziyadesiyle payı olan bir dolmuş yol kenarından geçerken, bir adam el kaldırıyor, ani bir fren ile duruyor dolmuş. Yolcusunu alıyor, oturmasını beklemeden ani bir hızlanışla yeniden yola çıkıyor..Bir yolcu daha , iki yolcu daha derken, içerde oturanlar bu durma-kalkmalardan epey rahatsız oluyorlar..

Dolmuş bir o yana bir bu yana sallanırken, yolcular virajlarda birbirlerinin üstüne doğru kayıyorlar. Ayakta olanlar, nereden tutacaklarını şaşırıyorlar..

Kimi on dakika, kimi yarım saat gidiyor böylece..

İşte böylece bir hal içinde ben de, diğer yolcularla birlikte sessizce oturuyor, bir yandan gönderilen paraları öne iletiyorum..

Bir yandan düşünüyorum..

Yorucu ve çok yoğun geçen günler arasında, tek başıma yaptığım bir dolmuş yolculuğunun, tüm bu gürültülere, sarsıntılara rağmen, düşünmek ve gözlemlemek için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

Bazı insanlar için, sabırsız bir bekleyiş, bazıları için bir dinleniş, bazıları için anlamsız bir yolculuk, bazıları için külfet, bazıları için de vakitten kazanç olduğunu hayal ediyorum..

Çatık kaşlarıyla insanların her biri kim bilir ne düşünüyor, neyin tasasını çekiyor diyorum...

İşte böyle, birbirinden habersiz on-on iki insan sarsıla sarsıla giderken, ve gün biterken, aslında ne çok şeyin de geride kaldığını, buradaki şu insanların, hepsinin bir şekilde bu zamana dek geldiklerini, sapasağlam olduklarını, sağlık problemleri olmadığını, bir kazaya uğramadıklarını fark ediyorum..Seviniyorum..

Belki akıllarında, kalplerinde nice sorun var anlatmadıkları, belki acıları var dindirmeyi bir türlü başaramadıkları. Ama, hepsi sağ selamet bu dolmuşa ulaşmış, bir şekilde korunmuş olmalılar diye düşünüyorum..

Bin bir türlü hastalık, bin bir türlü kaza ve başka ihtimaller sıralandığında, aslında her birimiz, akşam eve dönerken, sapasağlam, bir dolmuşun koltuğuna oturduğumuzda, ne kadar çok şeyden korunmuş, gözetilmiş olduğumuzu unuttuğumuzu hatırlıyorum..

Bunu unuttuğumuzdan olsa gerek, dolmuşa bindiğimizde, gürültüler arasında, zihnimizi de karmaşaya boğuyoruz. “Şunu yaptım, şunu yapacaktım, acaba böyle mi deseydim, çok kötüydü, şimdi ne yapacağım” gibi kaygılı ve endişeli düşünceler başrolü alıyor..

Korunmuşluğumuzu, bizi Koruyan gözeten Rabbimizi, aslında nasıl bir sağlık ve selamet içinde olduğumuzu unutuşumuz, gerçek sevgiden, ve Rabbimize yakınlıktan uzaklaştırıyor bizi..

En güzel isimlere sahip olan Rabbimizin, okumayı, öğrenmeyi ya da düşünmeyi aksattığımız isimleri içinden, sağlık ve selamette olmakla ilgili isimleri çekip çıkarmayışımız da bundan olmalı..

O’nun isimleri ki, bize O’nu tanıtır, sevdirir, O’na olan bağlılığımızı, itaatimizi arttırır..Yakini arttırır..Böyle bir düşünceyle hazırlanmış bir kitaptan etkilenmiş ve şu üç isim üzerinde düşünmeye çalışmıştım..

Selam, Mü’min, Müheymin..

Selamet, emniyet ve koruyuculuğun tecellilerini içeren üç mübarek, üç ferahlatıcı isim.

Bu isimleri okuduğunda, insan tüm korkulardan, acılardan, sıkıntılardan emin oluyor..

Dünya üzerindeki selameti hissediyor..

El-Müheymin ismi, kulu dikkate sevk ediyor. Zerre kadar da olsa yaptığı iyi işlerin, niyetlerin, duaların, amellerin korunduğunu bilerek, bu güzel işleri arttırmaya , kötü işlerden de sakındırmaya yönlendiriyor..

Bedende dahi öyle sistemler, kayıtlar, depolar ve birbirinden karmaşık işlemler varken, bunların sayısı bile bilinmezken, ruh aleminde de böyle muntazam sistemler olmaz olur mu?..

Zerreden şemse kadar âlemle irtibâtımız, her birinin üzerimizde hakkı, her biriyle hasbihâlimiz, niyetlerimiz, şekvâmız, her hâlimiz, tahmid, tekbir ve tesbihlerimiz, hiç zerre zerre atlanmadan kaydedilmez olur mu?..

”Elbet mükemmel şekilde kaydı tutulur her şeyin” der insan düşününce..

Başı üzerinde tehlikelerden kendini koruyan bir fânus, bir zırh olduğunu, Allah’a dayanınca nasıl emn-ü emân içinde olduğunu göremeyebilir insan, çünkü; her kişi kendi âleminin gök kubbesini farklı hallere sokar..Sis bulutlarıyla kaplı ise eğer bir ruh, nasıl görür korunup gözetildiğini?..

Esasında ne kadar selametli vadilerde geziniyoruz biz..Şu ışıkların içinde aktığı caddelerdeki insanlar Allah’a emanet..Binlerce insanın gözleri, kalbi, refleks sistemi, ayakları, çalışan beyinleri Allah’a emanet..Öyle olmasa, refleks sistemleri bozulsa insanların, arabalar böyle akıp gidemeyecekti..Beyinleri olması gerektiği gibi çalışmasaydı, ya da kalpleri gerekli kanı pompalamasaydı yine öyle..

Yahut, bir deprem, bir afet, bir başka dert musallat olabilirdi herhangi birimizin başına bugün, olmadı ise eğer Rabbimizin koruyuculuğundandır.

İşte bu selâmetten nasîbimizi böylesi alıyorken, günlük telâşeler ve tasalar arasında Es-Selâm olan Rabbimizin üzerimizdeki rahmetini, selâmeti hatırlamalı..

Ah ki, selâma ermek için hakîkaten teslîim olmalı İslam’a..

İslam da, Müslüman da, Selâm da, Sâlim de, Teslim de hep aynı kökten geliyor..

Dar’üs Selâm’da da var bu harfler..

Dar’üs Selâm’a giden yolda, İslam’a teslim olmalı, sâlim bir yoldan ilerlemeli, Müslüman olmalı, kendisinden Emîin olunan kişi olmalı..

*

İşte dolmuştan iniyor sırası gelenler, bütün eklemleri bütün damarları güzel bir şekilde işliyor, bedenleri selâmette.

Son basamaktan, asfalta adımlarını atıyorlar, düşmüyorlar, gidecekleri yöne dönüyorlar, yön duyguları, görme duyuları , hepsi selâmette..

Oksijenle buluşuyor akciğerleri, aldıkları soluklar selâmette..

Yürüyorlar, sayılamayacak kadar çok sistemleri selâmette..

İşte gidiyorlar..

Bu gidişler, bu selâmetli vadilerden, en emniyetli, en güvenilir yer olan Dâr’üs Selâm’a olsun inşallah…

  01.07.2006

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut