Hayatı “mektub-u samedani” ile okuyabilmek

ZAMANIN AHİRİNDE bir hüccet-ül iman olarak Risale-i Nurun hayatı, eşyayı ve hadiseleri anlamlandırmaya yönelik merkeze aldığı en temel usül ve üslub ‘esma talimi’ ne dayanır. Ziranın eşyanın hakikatı esma-i ilahiyedir ve eşyanın mahiyeti esma-i ilahiyenin tecellisidir. Risale-i Nur, işte bu eşyanın hakikatı ve mahiyeti arasındaki irtibatı, esma talimiyle imani bir temellendirmeye kavuşturur. Ve en nihai amaç insanı bu esma talimine muhatap olup, okuyup, anlamlandıracak, maruf bilgisini ve ontoloji tasavvurunu bu muhatabiyet üzerine inşa edebilecek bir marifet donanımına kavuşturabilmektir. Ancak böylelikle insan, ahiret aleminde perdesiz muhatap olacağı esmaya sebeblerle perdeli dünya hayatında muhatap olabilecek, esmanın sahibine muhatab-ı has olabilecek bir kıvama gelip ‘ahseni takvim’(en güzel kıvam) sırrına erecektir. Risale-i Nur bu ahseni takvim sırrının taliplisine bir anahtar ve usül olarak bir kavram (veya bir tılsım) öğretir: ‘mektub-u samedani’.

Evet kainat ve içindekiler, insanın hayat ve zihin yolculuğunda, fikir ve hayal seferlerinde muhatap olduğu her şey bir mektubtur. Dahası yine bu mektub yine insanın insaniyetine, özüne, vicdanına yani kendisine dönebildiği kadarıyla insanın kendisini muhatap alan mektublardır. Samed olan Rabbinin mektublardır. Mektub yazılmış manasındadır ve en başta yazıcısına işaret ettiği gibi, insanın şahit oldukları ve yaşadıkları da bir mektubtur ve o mektubların sahibine işaret eder. İnsanı önce bu mektubları doğru okuyacak bir öze çağırır, sonra muhatap alındığı görüp gözetildiği, mektubun sahibi için bir anlam ifade ettiği, başıboş olmadığı fikrine ulaştırır.

Hem her mektub da aynı hislenmeye davet etmez insanı, kimi hüzünlendirir, kimi sevindirir, kimi ne hüzün ne sevinçle tariflenmeyecek tuhaf hislere taşır insanı. İnsanın hayat yolculuğunda muhatap edildiği, şahit olduğu mektublar gibi. Hayat bazen minare başında, bazen kuyu dibinde, kimi zaman sükunun kimi zaman coşkunun ellerinden tutarak sürünür, yürür, koşar yada uçar. Ama her halukarda ve her hal üzere Samed olan, yani hiç bir şeye muhtaç olmamakla birlikte kendisinden başka hiçbir ihtiyaç şeye ihtiyac olmayan/bırakmayan bir Rabbin mektubudur. Dolayısıyla her mektubtan başka başka esmanın dersini alabilmek, talimini yapabilmektir aslolan. Bu talimle beraber şu hikmetin şuunatına ulaşmalıdır ki, ne hüznün ve elemin kıymıkları batmışken yüreğine, ne de kalbi sevinç ve coşkunun kanatlarıyla uçuyorken de ihtiyacı olan Samed olan Rabbine ilticadır. Muhtaç olduğu kudretin anlamı ancak böylece açılır dünyasına..

Hem her mektub muhatabına özeldir, muhatabına özel hisler, duygular taşır. Bunun gibi her yaratılmış olandan her insanın nasibi, nasibindeki mana, manasındaki esma, esmasındaki vurgu da farklı olabilir ve öyledir de çoğu zaman. Zira her insanın bu dünyadan ayrı hususi bir alemi vardır ve mektubat-ı samedani den nasibi bu alemin renklerinden nasiplenmiştir. Belki de bu sırdandır hakikat taliplilerinin, “maksud aynı, rivayet muhtelif” bilgelikleri.

Hem mektubtan aslolan mektubun kendisi, cismi, zarfı değildir. Mektubu anlamak demek onun kağıdının rengini, boyutunu anlamak bilmek demek değildir. Kağıtta yazılmış olanların ifade ettiği manadır aslolan ve mektubu muhatabı için anlamlı kılan. Bu anlamın sırrına ve künhüne vakıf olduktan sonra kağıdını yırtsanız bile mektubu yırtmış olmazsınız. Bilakis “ben şişeyi çaldım taşa” bilgeliğinde yol almış olursunuz belki de..

İşte nazarımızda değersizleştirip, nazarımızı değersizleştirdiğimiz küçücük unutulmuş bir taş parçası gibi tüm küçük şeyler veya aklımızı baştan çıkararan büyüklükteki galaksiler, hepsi birer mektubu samedanidir. Ve büyüklük/kıymet/mana onlara muhatap olan bir ‘insaniyet’in o mektublardaki manadan nasiplenebilmesi, enfüsi aleminde bir marifet haline getirebilmesidir. Her mektub muhatabın hususi aleminin renklerine uygun zengin manalar taşır, muhatab oluşunu hissettirme bu manaların en başta gelenidir. Ve esma talimi burada başlar. Zira mektuba muhatab olduğundan gafil olanın, mektubun manasına dair (diye)bildikleri yanıldıklarına yetmeyecektir.

Aslolan her yaratılmışı, maddesi ve zarfı bizim beşeri algılarımıza göre ne kadar basit, küçük, önemsiz görünürse görünsün, ifade ettiği, işaret ettiği, manaya hürmeten, mektubu samedani olduğunu içselleştirmiş bir edayla muhatap olmaktır. İşte o zaman, toprağı cevher eden ariflerin nazarına sahip olabiliriz, hayat bizi hangi hale giriftar ederse etsin şükrü ve sabrı başarabiliriz. İşte o zaman esma talimini insaniyetinin merkezine alıp, kapital-ist beşeriyetten uzaklaşmış bir abd-i külli olabilir, ahseni takvim sırrının sırrından nasiplenebiliriz..

  09.03.2006

© 2021 karakalem.net, Metin Ergöktaş



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut