Davanın rantla imtihanı

BİR SOSYOLOJİ profesörü olsaydım, hele de ‘siyaset sosyolojisi’ üzerinde derinleşmiş olsaydım, dahası doktora öğrencileri için tez konusu belirler bir pozisyonda olsaydım, bu yıl doktora tezi seçecek en az bir öğrencimi Filistin’deki son seçimlerin arkaplanı üzerinde çalışmaya yöneltirdim.

Diğer bir deyişle, Filistin davasıyla özdeşleşmiş olan Filistin Kurtuluş Örgütünün kırk küsur yıl sonra Filistin’de yapılan ikinci (ve gerçekten çok partili anlamda ilk) seçimde uğradığı ağır yenilgi üzerinde çalışmaya...

Ve kendisine, özellikle bu kırk yıl içinde bir ‘özgürlük mücadelesi’nin nasıl bir ‘iktidar ve rant ilişkisi’ne dönüştüğünü çözümlemelerini isterdim.

Oradan da, benzer durumdaki başka yapıların akıbetiyle ilgili bir mukayesede bulunmalarını isterdim.

Buradan da, bu muhtemel ‘ortak’ akıbetin ortak sebeplerine dair genel bir ders çıkarmayı umardım.

Siyaset sosyologu değilim, profesör de değilim, böylesi bir çalışma ısmarlayacağım bir öğrencim yok, amatör de olsa böyle bir konu üzerinde derinleşmeme elverecek bir zaman genişliğine de şu an için sahip değilim.

Ama inanın, kürsü sahibi bir profesör olmasam dahi, şayet vaktim olsa, bu konu üzerine tam da bu çerçevede bir kitap çalışması yapmayı çok ama çok isterdim ve isterim.

Çünkü bu Filistin tablosu, haklı davaları bile yozlaştıran bir keyfiyeti, ‘mikro iktidar’ olgusu eşliğinde ‘davanın rantla imtihanı’nın hazin sonuçlarını gören gözlere gösteriyor. Şu aşamada, sonucu görüyoruz; ama bu sonucu hazırlayan ‘sebepler’ üzerine ayrıntılı bir inceleme, yozlaşmamaya talip kulaklara küpe olması bakımından, ne de güzel olurdu!

Filistin seçimlerinin son hafta içinde Türkiye gündeminde de bir ziyaret sebebiyle baş sıraya oturan sebepleri malum. Adı Filistin davasıyla özdeşleyen Filistin Kurtuluş Örgütü, diğer adıyla el-Fetih beklenmedik derecede ağır bir yenilgiyle seçimleri kaybetti; ve belki kendileri dahil kimsenin seçimi kazanacağına, hem de böyle ezici bir farkla kazanacağına ihtimal vermediği Hamas seçimleri kazandı.

Filistin, Orta Doğu ve hatta dünya siyasetinde taşları yerinden oynatan bir gelişmeydi bu. Sözkonusu tablonun zuhuruna dair tahlillerde ise, hep bir sonucun altı çizildi: el-Fetih kadrolarındaki, hele son on yıldaki özerk Filistin yönetimi esnasında iyice açığa çıkan yozlaşma.

Filistin halkının önemli bir kısmı mülteci kamplarında yaşarken, İsrail işgali altındaki şehirlerde yaşayanların büyük kısmı da bir ekonomik sıkıntıyla hemhal olagelirken, Filistin halkının özgürlük davasını temsil misyonu yüklenmiş bir örgüt zamanla bir ‘dünyalık’ kapısı haline gelmişti çünkü. Örgütün kaymak tabakası Filistin halkının genel iktisadî bunalımının aksine işgal altındaki topraklarda saray gibi evlerde yaşıyordu; daha alt kadrolar ise ‘Filistin polisi’ olmuşlardı ve işlerini yaparken adaleti gözettikleri ya da rüşvet gibi yoz fiillerden uzak durdukları asla söylenemezdi. Herkes bir tarafa, Filistin davasının tartışılmaz sembolü Yasir Arafat dahi bu ‘dava üzerinden rant edinme’nin de simgesiydi. Öldüğünde, kimi hesaplara göre 165, kimi hesaplara göre de 300 milyon civarında bir serveti vardı Arafat’ın; ve bunu babasının mirası olarak veya babasının mirasını nemalandırarak edindiği söylenebilir durumda değildi. Uluslararası toplumun Filistin’e sağladığı milyarlarca dolarlık yardımların önemli kısmı doğrudan Filistin halkına değil, ya değişik dolambaçlı yollarla ya da pek de şeffaf olmayan ihaleler yoluyla el-Fetih mensuplarına kaydırılmıştı.

Filistin’in ilk gerçek anlamda demokratik çok partili parlamento seçimleri değerlendirilirken, bu hususlar üzerinde çokça duruldu. Paralelinde, Filistin davasından ‘dünyalık’ devşirenlerin Filistin halkının kurtuluşunu sağlayacak ama fedakârlık da isteyen adımları atma noktasındaki acziyeti yahut tutukluluğu da...

Böyle bir tabloda, kuruluş öyküsü bulanık noktalar barındıran, kimi iddialara göre el-Fetih’e karşı ağırlık teşkil etmek üzere İsrail’in de oluşumuna ve bir noktaya kadar gelişimine göz yumduğu iddia edilen Hamas, ama faraza öyle olsa bile kontrol edilemez bir noktaya ilerleyen ve Filistin halkının el-Fetih’e olan sevgisini kendisine devrettiği Hamas aradan fırlayıp Filistin davasının yeni temsilcisi oluvermişti işte.

Ki tam da bu noktada, el-Fetih’in yaşadığı rantla imtihanın bir benzerini şimdi de o yaşayacak; imtihanı geçemezse, benzer bir akıbeti o da paylaşacak.

‘Mikro’ ölçekte Filistin’de yaşanan bu tablonun, ‘makro’ ölçekte dünyanın her tarafındaki hangi eğilimden olursa olsun her özgürlük hareketi ve her kurtuluş mücadelesi için geçerli olduğunu hissediyorum.

Dahası, bu sınanmanın, özgürlük hareketi gibi bir niteliğe veya bir örgüt kimliğine sahip olmasa da, her kitlesel hareketi, her sivil toplum kuruluşunu, her muhalif çıkışı da kapsama alanı içinde tuttuğunu düşünüyorum.

Dahasının da dahası, projektörü çok yakınlara çevirdiğim, İslâmî hizmet amacıyla bu ülkede teşekkül etmiş her türlü oluşumun da bu imtihanı yaşıyor olduğuna; ama ‘imtihanı geçtiğini’ söylemenin pek de mümkün olduğuna inanıyorum.

Neredeyse kırk yılına girmiş ‘Millî Görüş’ hareketinin bu açıdan bir analizi de bir siyaset sosyolojisi öğrencisini çarpıcı sonuçlarla yüzyüze getirirdi herhalde. Ama bizim gibi sıradan insanlar, oğul Erbakan’ın lüksler içine batmış hayatından da yeterince sonuçlar çıkarabiliyorlar.

Mevcut iktidar yapısı içinde de, çocukları üzerinden gelişen servetlerini muhalefet partisini liderine “Sen benden daha temiz değilsin” söylemiyle savunmaya çalışan Kemal Unakıtan gibi örnekler de davanın rantla imtihanının çarpıcı örneklerini sergiliyor; ve çok daha örtülüsü ya da yaygını ihale takiplerinden makam kavgalarına uzanan geniş bir ‘kifayetsiz muhteris’ tablosuyla kendini gösteriyor.

Daha dar planda, cemaatî yapılanmalar içerisinde de, ‘hizmet adına,’ ‘hizmetin izzeti adına’ ranta ve lükse bulaşmış kişiler, liderler ya da kadrolar çıkıyor karşımıza. Bulaşmayanları tenzih ederek ve onları ellerini öpecek derecede sevdiğimizi söyleyerek belirtelim; umumî tablo böyle yansıyor gözümüze.

Davanın rantla imtihanı...

Dava içinde zamanla bir ‘mikro iktidar’ alanının oluşumu ve bu iktidarı temsil edenlerin uhrevî bir davadan dünyalık devşirir duruma düşmesi...

Ahireti anlatırken dünya pazarlar duruma düşüş...

Her uhrevî hizmeti bekleyen en yaman çelişki ve en ağır sınanmadır bu.

Bu sınanmayı altetmenin yolu ise, ikinci İhlas Risalesi’nin satırlarında ve İhlas Risaleleri müellifinin hayatında gizlidir.

Elbette açıkyüreklilikle ve kendisi için okuyana...

  19.02.2006

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut