Herkes benim gibi düşünsün - mü ?

SAİD NURSİ’DEN Fethullah Gülen’e Gözyaşı Medeniyeti yazısı üzerinde hâlâ tartışmaların olması doğrusu benim pek öyle düşünmediğim bir şeydi. Fikir alışverişi noktasından baktığımızda arkadaşlarımızın düşüncelerini ortaya koymasının güzelliğine inanıyorum. Ancak bu yorumlarda zaman zaman “herkes benim gibi düşünsün” handikabına düştüğümüzü de itiraf etmeliyim. Ben de bir zamanlar “Bu Risale grupları niye birleşmiyor, niye farklı düşünce sahibi olabiliyorlar, herkes aynı şeyleri düşünüp söylese daha iyi değil mi?” diye dert edinenlerdendim.

Ama şimdi çok içtenlikle ve inanarak ifade ediyorum ki tüm grupların bir araya gelmesi ve aynı şeyleri düşünmesi düşünce ve eylem fakirliğidir. Zaman zaman bazı arkadaşlarımızın Risale gruplarını birleştirme faaliyetleri olduğunu, hatta bunun için komisyonlar kurduklarını biliyorum ve hayret edemeden geçemiyorum...

“Meşreblerde ittifak lazım olmadığı gibi caiz de değildir.” Bu söze iki bakımda inanıyorum:

1. Biz böyle bir ittifaka zihnen, hissen ve fiilen layık değiliz. Şu anki düşünce düzeyimiz ve ihlas yapımız böyle bir birlikteliği kaldırabilecek seviyede değil. Ve bu zihniyet değişimi öyle dünden bugüne olabilecek bir şey değil. Maalesef beş tane Risale okuyanın olduğu bir köyde en az iki Risale grubu oluyor. Bu böyle ise, bu işte kaderin bir sırrı, bizim de bir liyakatsızlığımız olsa gerek.

2. Mesailerin tanzimini yapamamak ve birilerinin “her şey, tüm ipler benim elimde olsun” zihniyeti diğerlerini âtıl bir zemine sürükleyebiliyor. Yakında karşılaştığım bir hadise bu fikrimi bir defa daha teyit etti. X grubunda çok da önemsenmeyen, pek işe yaramaz gibi görülen ve bu yüzden de âtıl kalan bir arkadaşımız, yıllar önce gittiği Y grubunda çok ileri düzeyde hizmetlerde bulunmaktadır. Uzun süre sonra bir araya geldiğimiz bu arkadaş benim hayal dahi edemediğim hizmetlerini anlatınca çok memnun oldum. Sonra da arkadaşımız “grupların beraberliğinden, bu dünya çapındaki hizmetleri beraber yapmaktan bahsedince aman dedim. Herkes yerli yerinde kalsın. Şayet sen hâlâ X grubunda kalsaydın, haftada iki gün derse gidip, başka bir şeye karışmayan biri olurdun. Çünkü o gruptakilerin seni görmek istedikleri yer burası.”

Evet ben meşreplerde ittifakın caiz olmadığına yıllar sonra artık gönülden inanıyorum. Belki de doğrusu ve olması gereken bu. Kimin mesleği, meşrebi neye ve nereye uygunsa, kim nerede kendini bulabiliyor, âtıl bir vaziyette kalmıyorsa buyursun orada kalsın. Hatta oraya sıkıca yapışsın. Bu zamanda kendi tarzımıza uygun, 1111 olabileceğimiz bir grup bulmak veya öyle bir grup olmak pek öyle kolay da değil. Pek çok kabiliyetli arkadaşımızın ufak tefek problemler yüzünden veya bir uyumsuzluk sebebiyle yüksek istidatlarını kullanamadıklarını gözlemleyebiliyorum.

Benim grubumda kendini bulan aktif bir kabiliyet beni sevindirir. Ancak benim grubumda pasif bir kabiliyet, farklı bir grupta aktif hale gelecekse orada olmasını tercih ederim.

Bu noktada Risale gruplarımıza olan bakış açımı da (biraz da yorumlar yüzünden) yenilemek istiyorum. Evet benim de şu veya bu grupta tenkit edebileceğim konular ve şahıslar var. Ancak ben bu tenkitlerin, “herkesin kendi bulunduğu grup içinde” yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yani X grubundan olan bir arkadaşımız kendi iç bünyesinde daha iyi olmak, yanlışlarını izale etmek, kendilerini geliştirmek için tarzlarını, düşünce ve eylem yapılarını konuşmalı, müzakere etmelidir. Ancak ben Z grubundaki biri olarak X grubundaki arkadaşları takdir etmeli, şevklendirmeli, hizmetlerinin devamı ve gelişmesi için dua etmeliyim. Yanlışlarını “sorulursa, daha özel şartlarda, kavl-i leyin ile ve ihlas dairesinde” dile getirebilirim belki. Ama kimseyi yapmakta olduğu bir şey için kafasına vura vura vazgeçirme gibi bir misyonumuz yok.

Emirdağ Lahikası’nda Sadık, İbrahim, Zübeyir imzalı bir mektup var. Bu mektup “Üstadımız diyor ki” diye başlıyor. Ve şöyle devam ediyor:

"Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir. Ben vefat etsem de, Eşref Edip Nurcular içinde bulunmasıyla büyük bir teselli buluyorum.

"Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz-fakat siyaset noktasında değil. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman, derste farketmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.”

Burada Sebilürreşad ve Büyük Doğu’nun hizmetleri takdir ve tahsin ediliyor. Dost ve kardeş olduğumuz vurgulanıyor. Ancak siyaseten beraber olunmadığı ifade ediliyor. Biz de her grubun her düşüncesine, her yaptığına katılmak zorunda değiliz. Ancak bu her hareketine katılmama, İman ve Kur’an dairesindeki kardeşlerimizi reddetmek, onları itham etmek anlamına da gelmiyor. Ben farklılıkların bu hizmeti hem düşünce, hem de hareket bakımından zenginleştirdiğine inanıyorum. Bir gün herkesin benim gibi düşündüğünü, benim yaptıklarımı yaptıklarını görürsem bu hizmetin kısırlaşmış olduğundan korkarım. Hayır, herkes benim gibi düşünmesin ve benim yaptıklarım ile sınırlanmasın. “Herkes benim gibi olsun, benim gibi düşünsün, ben en mükemmelim ve hatasızım, bu hizmetin tek temsilcisi benim, benim yanıma gelin” anlayışına karşı her zaman çekince ile yaklaşmışımdır...

Bu kadar büyük hizmetlerin elbette kusurları, problemleri, zaman zaman yanlışları olacaktır. Her grupta, diğer grupların beğenmediği bir takım konular olabilir. Bize düşen bunları insanların gözlerine sokarak nefsimize pay çıkarmak değil, kardeşimizin algılayabileceği vasıtalar ile ortaya koymaktır. Sözü eskitmemek, ayağa düşürmemektir. Söz bir defa eskidi mi anlamını kaybeder. Bâbil’e döneriz. Oysa bizim şefkate, duaya, birbirimizi anlamaya, takdir ve tahsin etmeye, kardeş olmaya, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş olmaya ihtiyacımız var.

Var mısınız Nur kardeşliğine.....

  30.01.2006

© 2021 karakalem.net, Levent Bilgi



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut