İNSAN CİSMANİYET itibarıyla et ve kemik, maneviyat itibariyle akıl, ruh, sır, kalb gibi letaiften yaratılmış. Kainat zaman ve mekandan.
İnsanın da kainatın da önemli an ve mekanları var. İnsanın mekanı olan bedeninin güzel yerleri olduğu gibi, insanın zamanı olan maneviyatının da eşref vakitleri olmuş. Aynı şekilde kainatta da cami ve mescidler gibi güzel mekanlar ile bayramlar ve kandiller gibi önemli zamanlar var.
Her defasında insan ve kainat birbirini bütünlüyor, tamamlıyor. İnsan ve kainat birbirine kah zarf, kah mazruf oluyor. Allah zarfın da mazrufun da sahibi. Zarf ve mazrufu içinde tutan zarflar yaratıyor. İşte Ramazan böyle bir zarftır.
Nasıl insan cismaniyat ve maneviyattan, kainat mekan ve zamandan müteşekkil ise Ramazan da tabir yerindeyse cismaniyat ile mekanı temsil eden oruçtan ve maneviyatı ile zamanı temsil eden Kur’an’dan müteşekkil. İnsan Ramazan’da cismaniyet itibariyle oruçtan, maneviyat itibariyle Kur’an’dan.
Kainatta hayat mertebeleri cismaniyata bakan tarafıyla bitki, hayvan ve insan olarak sıralanmış. Ruhaniyata bakan tarafında ise şuheda, Hızır ve İlyas (as) hayatı gibi. İnsan cismaniyat açısından hayvaniyata, ruhaniyat açısından melekiyete bakar. Ramazan orucu ile cismani yanına sınırlar getirerek nisbeten hayvaniyattan çıkarken, Kur’an ile meşgul olarak melekiyet makamına yükselir.
İnsan zifir, fikir, şükür için yaratılmış. Bu üçlü halkanın sırası insanın ruh durumuna ve zamana göre değişir. Bazen şükür fikri, bazen fikir zikri, zikir şükrü besler. Bazen de tam tersi. Kur’an da bir kitab-ı zikir, kitab-ı fikir ve kitab-ı şükürdür. Kur’an Ramazan ayında inzal edilmeye başladığı için Ramazan’da Kur’an’ın zikir kitabı olma tarafı daha ağır basar.
İnsanın cismaniyatı et ve kemik ile kaim. O da ekl (yemek) ve şürb (içmek) ile mümkün. İnsan oruç vasıtasıyla bedenini bakıma alıyor. Yemek ve içmek adetini tekrar düzenliyor. Oruç bedenin zekatı olduğu için nasıl zekat haramı temizliyorsa oruç da bedeni temizliyor. Bedeni temizlerken bedeni zahiren azaltıyor, ruhu bedene nisbetle artırıyor. Cismaniyet maneviyat aleyhine zayıflaşıyor, zaifleşiyor. Kendini ilhama ve vahye daha fazla açık hale getiriyor. Maneviyat Kur’an’dan aldığı feyz, ilham ve zuhur ile cismaniyet aleyhine daha da güçleniyor. Kısa zaman sonra maneviyat cismaniyat üzerinde hakimiyeti ele alıyor. İnsan bedenin hayatından sıyrılarak ruhun mertebe-i hayatına giriyor. İşte tam bu noktada insanın hayatında önemli bir kavşağa geliniyor. Ramazan’daki oruca kadar hayli güçlü, derli toplu olan beden, tefekkür ibadetine medar akli melekelerini oruçtaki döneme göre daha fazla kullanabiliyordu. O dönemlerde insandaki ibadet hali afaki tefekkürden enfüsü tefekküre oradan da tezekküre, zikre doğru ilerliyordu. Ramazan’da durum tersten işliyor. Önceki dönemde tefekkürden tezekküre geçilirken ve bu nisbeten zor olurken, Ramazan’da tezekkürden tefekküre geçiliyor ki, bu tefekkürden tezekküre doğru olan geçişten çok daha kolay ve emin. Zira oruçsuz dönemde menbaını ilhamdan alan tefekküre dayanan kişi bu defa Kur’an ayı olan Ramazan’da menbaını ilk elden Kur’an’dan, yani vahiyden alıyor. Sair vakitlere göre daha fazla okunan Kur’an’la insan Kur’an’ın i’cazı, mucizevi dili ile karşı karşıya bulunuyor.
Galiba Ramazan’la ilgili kelam serd ederken bunların analitik ve akli olmasından ziyade kalbi olmasına dikkat edilmeli. Üstad’ın Ramazan’da telif ettiği yazılara baktığımızda genel olarak kalbi meselelerin, akli meselelere göre daha fazla ağırlıkta olduğu görülür. Zira Ramazan ispat ayı değil, ihbar ayıdır. Tetkik ve tahkik ayı değil, ilham ayıdır. Tefekkür ayı değil, tezekkür ayıdır. İlham ve tezekkürü netice veren vaka-i hayaliye, hadise-i misaliye, rüyaya benzer hadiseler daha fazla ortaya çıkar. Ramazan’daki hal hayale, rüyaya, misali hadiselere dayanır. Akla ve izaha dayanmaz. Bunun için Üstadın 16. Lem’a’da Ramazan’la ilgili bir suale verdiği cevapta da olduğu gibi Ramazan’da sözler sünuhat kabilinden olmalı.
Ramazan’da kalp ile beraber nefsi de hakikatlerle meşgul etmek için Üstadın ifadesiyle çocukça bir üslup ihtiyar edilmeli. Yani varlıkla dolaysız bir ilişki kurularak ifadeler son derece açık, net ve fıtri olmalı. Nasıl dua yapılırken samimi bir dil ve hal şart ise bu ayda da samimiyi bir üslup ön planda olmalı.
Ramazandaki telifler akıl ve nefisten çok, kalb ve ruha hitap ettiği için manzum ve şiir tarafı ağır basar. Mesele Üstadın Ramazan’da telif ettiği ‘Hakikat Çekirdekleri’ manzum yazılmıştır.
Yine Ramazan’daki telifat ilhama dayandığı için sair zamanlardaki telifata göre daha kısa zamanda yazılır. Mesela Ramazan Risalesi kırk dakikada yazılmıştır. Hakikat Çekirdekleri yirmi günde iki veya üç saat çalışmak sureyitle yazılmış.
Bizler Ramazan’da tezekkürü tefekkürünün önüne geçmiş bir Üstadın talebeleriyiz. Acaba Ramazan’ın damarlarına kan veren o tezekkür havasına nasıl gireceğiz ki hassaten eli kalem tutan kişiler olarak Üstadın o ayda tezekkür ile vardığı neticeler olan telifatlar gibi telifatlar yapabilelim?
Galiba bunun için Ramazan’daki itikaf sırrını çok iyi anlamamız gerekiyor. Onun fani dünyada, fani ömür içinde ve kısa hayatta niçin baki bir ömür, uzun bir baki hayatı tazammun edip, kazandırdığını, seksen sene bir ömür semaratını kazandırdığını bilmemiz gerekiyor.
Niçin her hasenenin sevabı başka vakitte on ise Ramazan’da bine çıktığını, Kur’an’ın her bir harfinin bin ve Ayetü’l Kübra gibi ayetlerin herbir harfinin binler ve Leyle-i Kadirde okunan Kur’an’ın her bir harfinin otuz bin hasene verdiğini bilmemiz gerekiyor.
Bunun için sırf uhrevi olan Ramazan-ı Şerifde dünya işleriyle meşgul olarak manevi huzurumuzu haleldar etmemeliyiz. Ramazan’da hayrı birden bine çıkan tilavet-i Kuran, zikir, evrad, tesbih, salavat ve istiğfar ile meşgul olup, Ramazan-ı şerifteki kıymettar vakitlerimizi bir nur kırıntısı bulacağız diye radyo ve tv gibi şeylerle zayi etmemeliyiz. Muhakkak “Ramazanda herkes derecesine göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, manevi sürürlara mazhar olurlar. Kalb, ruh, akıl, sır gibi letaifin mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır.” Biz de bu terakkiyat ve tefeyyüzden nasibimizi almalıyız.
Ramazan’da kalp ile beraber nefsi de hakikatlerle meşgul etmek için Üstadın ifadesiyle çocukça bir üslup ihtiyar edilmeliydi. Bu yazı da bir Ramazan yazısı nihayetinde. İnşaallah bu yazıda Ramazan’ın hürmetine ve Ramazan’ın yüce hakikatine layık çocukça bir üslüp yakalanmıştır. Zira bu satırların yazarı bu çocukça üslubun Ramazan’ın tezekkür halkasına girmekle mümkün olacağını, Ramazan ilk elden tezekkür ayı olduğunu, tefekkür ayı olmadığını hissedebiliyor. Geriye o tezekkür havasından çocukça bir üslubu çıkarabilmek kalıyor.