Evlilik ve Arkadaşlık: İşârâtü’l-İ‘câz’dan bir açılım

Zeyneb Hafsa

Geçmişi büyük bir ihtimalle ilk insana değin uzanan evlilik kurumu eskiden daha doğal akışında giden, pek tartışma götürmez bir yapıda iken bugün pek çok açıdan tartışılır ve hatta eleştirilir hale geldi.


BUGÜN EVLİLİĞİN gerek eksilerinin gerekse varlığının tartışılmasına yol açan çok çeşitli sebepler var. Sosyo-ekonomik yapı, siyaset ve kültür gibi… Bunlar bu yazının konusu değil ancak ayrıca incelemeye değer. Bununla birlikte bu tartışmalara da sebep olduğunu düşündüğüm, son birkaç yüz yıldır evlilik kurumunu özellikle etkileyen gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz: Endüstriyel devrim ve kadınların çalışma hayatına girişi, tüketim olgusu, makroekonomik durumlar (enflasyon, işsizlik, krizler, vb.), sosyal medya etkisi, değişen kültür ve algılar, düğün ve evlilik sektörü üzerinden metalaşma,(*1) teknolojik gelişmeler (sperm bankası, taşıyıcı annelik vs.).

Bütün bunların neticesinde gelinen noktadaki bazı olgular ise şöyledir:(*2) Evlilik yaşının artması, evliliklerin azalması ve bunun yerine beraber yaşamanın artması,(*3) evlendikten sonra boşanmaların (hatta evlendikten çok kısa süre içerisindeki boşanmaların) artması.

Bu listelenen maddeler de ayrıca tartışılası. Fakat bu yazıda bunların detayına girmeden evlilikle ilgili temel güncel problemlere değineceğim. Ardından evlilik kurumuna bakışa dair alternatif bir görüş paylaşacağım. Son olarak bunu, Said Nursi’nin perspektifiyle destekleyeceğim.

Temel problemler

Bugün için evliliğe dair temel problemlerden bir tanesi, evlilik yaşının artması. Bunun niye problem olduğunu özet bir şekilde anlatan Altay Cem Meriç şu minvalde bir açıklamada bulunuyor: “Ne kadar geç evlenilirse insanlar o kadar oturmuş bir yapıya sahip oluyor ve değişmeye meyyal olmuyor. Ve böylece bu kişiler evlendiğinde sanki iki sert cisim birbirine değmeye çalışıyor gibi oluyor. Oysa genç yaşta evlenmek, insanların birbiriyle büyümesini sağlıyor.” Bu alıntıda önemli bir gerçekliğe dikkat çekilirken şu hususların da dikkate alınması gerek diye düşünüyorum: yapı oturmuşluğunun probleme yol açma nedeni, bunun özellikle günlük rutinler açısından kendinden bir adım dahi ödün vermeme ve orta yol bulmamaya yol açmasıdır. Eğer bu özellikler genç birilerinde varsa -ki vardır- yaşa bakılmaksızın bu da probleme yol açacak cinstendir. İkinci olarak, ergenlik yaşının oldukça ilerilere sarktığı bu zamanda gençlerin evlilik sorumluluğunu ne derece kaldırabilecekleri de dikkate alınmalıdır.

Bir diğer problem evliliğe girmenin de içerisinde kalmanın da ekonomik olarak hem zor olması hem zorlaştırılmasıdır. Zor olması durumu, insanın elinde olmayan makroekonomik koşullara bağlıyken zorlaştırılması mevzusu ise gerek evlenirken talep edilen şeylerin, gerekse de evlendikten sonra istenenlerin oldukça masraflı olup insanları yıldırmasından kaynaklanmaktadır. (Güzel bir alternatif için bkz. https://karzihasenvakfi.com/)

Kadın-erkek ilişkilerinin seyrinin doğallıktan uzak ve İslam’ın çok da arzu etmediği şekillere bürünmesi bir başka problemdir. Bu durum hem evlilik öncesi maddi ve/ya manevi tatmine imkan bulanların evlenmesini engellemesi -ya da en iyi ihtimalle geciktirmesi- hem de evlendikten sonra eşlerin başka alternatiflere yönelmesini kolaylaştırması ve evlilik birliğini sarsması anlamında problem oluşturmakta. Bunda sosyal medyanın ciddi bir etkisi var.

Bir başka önemli problem evlilikten beklenenlerin giderek artmış olması. Bugün artık bir eşten yek diğerinin tabir-i caizse herşeyi olması beklenmektedir. Yine özellikle dizi ve filmlerde görülen, romantik tarafı ağır basan birlikteliklerin öne çıkarılması, evlilikten aşırı yoğun bir duygusal beklentiye sebep olmaktadır. Nitekim Şefkat Yolu’nda Metin Karabaşoğlu şöyle yazıyor: “Evliliğin “gerek şart”larından biri olarak aşk, genelde, “yeter şart” olarak algılanıyor.” Karabaşoğlu’na göre bu algıya sebep olan pek çok şey var elbette: filmler, diziler, sosyal medya vd. Burada söylenmek istenen elbette aşkın kötü bir şey olduğu değil. Fakat aşkın bazı aksaklıkları var. Çünkü aşk karşılık beklemeye dayanır. Oysa sevgi, muhabbet, hürmet, şefkat gibi kavramlar karşılıksızlığa vurgu yaptığından evliliğin sağlamlığı açısından daha öne çıkarılmalı. Bu noktada Karabaşoğlu, Said Nursi’den şu alıntıyı yapar: “Hem şefkat halistir, mukabele istemiyor, safi ve ivazsızdır… Halbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder.” (Mektubat, Yedinci Mektub). İşte bu sebeplerden, bence evlilik kurumu için gerekli dahi olmayan aşkın karşısına evliliğin devamı için şefkat gibi daha başka şeyler koymak gerekiyor. Bunlardan bir tanesine -dostluğa- dair bir paylaşımla devam edelim.

Evliliğe farklı bir açıdan bakmak

Bu noktada, meşhur iktisatçı-düşünür J. S. Mill ve eşi Harriet Taylor Mill’in fikirlerinin temel çıkış noktası olarak kullanıldığı, The Chief Inducement? The Idea of Marriage as Friendship (Temel Saik? Arkadaşlık Olarak Evlilik Fikri) başlıklı makale (Ruth Abbey ve Douglas J. Den Uyl tarafından 2001’de uygulamalı felsefe alanındaki bir dergide yayınlanmıştır) konuya dair farklı bir bakış açısı sunabilir diye düşünüyorum.

Makale, içeriğine uygun bir şekilde şu alıntıyla başlıyor:

“Arkadaşlığı, [evlilik] tercihinin temel saiki yapmayan ve onu diğer unsurlardan önce değerlendirmeyen adam, iyi bir eşi (kadını) hak etmiyor demektir.” (Mary Astell, 1686).

Makale tam da bu noktadan hareketle, evliliğin bir arkadaşlık, dostluk olarak ele alınıp alınamayacağını tartışmaya açıyor. Bunu yaparken de sadece kişisel fikirlerden hareket etmeyip evlilik-arkadaşlık füzyonunu daha önce iddia etmiş olan J. S. Mill (1806-1873) ve Harriet Taylor Mill (1807-1858) gibi isimlerden yararlanıyor. Yazarların temel amacı, evlilik-arkadaşlık ilişki kurgusu üzerinden bir öneride bulunup evliliğin anlamı ve değerine dair tartışmalardaki mevcut belirsizlikleri gidermek değil, fakat meseleye farklı bir bakış açısıyla bakılıp bakılamayacağını ortaya koymak…

Yazarlar, arkadaşlığın en üstün türüne dair temel belirlemeleri Aristo’nun Nicomachean Ethics’inden alıyorlar. Aristo’ya göre arkadaşlığın en üstün türü, diğer iki türden (çıkar ve zevk arkadaşlığından) daha yücedir. En üstün tür arkadaşlıkta, birbirinden yararlanmak ve birbiriyle vakit geçirmekten zevk almak da mevcut olmakla birlikte tarafların birbirlerini bu özelliklerden bağımsız olarak değerli bulması söz konusudur. Böylesi bir arkadaşlıkta taraflar birbirlerinin varlığından memnuniyet duyarlar, birbirleriyle vakit geçirmekten hoşlanırlar, birbirleriyle aktif bir ilişki yürütmek ve duygularını paylaşmak isterler. Bu tarz bir ilişki uzun solukludur fakat inşa etmesi de vakit alır. Aristo’ya göre böyle bir arkadaşlığı inşa etmenin tek yolu, beraber çok vakit geçirmek ve tarafların birbirlerini tanımalarına imkan verecek çok çeşitli şeyleri beraber yapmalarıdır, yani maddi-manevi paylaşımdır. Böylece taraflardan her biri diğerinin kendi kendini tanımasına da katkıda bulunur. Zira birbirlerinde kendilerinin göremedikleri şeyleri görebilirler (bu, tasavvuftaki ayna metaforuna benzetilebilir). İlaveten, birbirlerinin daha iyi olmaları için birbirlerine yardımcı olurlar. Yine Aristo’ya göre bu tarz bir arkadaşlık için taraflar birbirlerine özellikle karakter açısından benzer olmalıdırlar. O halde kadın ve erkek arasında eşitsiz bir yapı olduğunu iddia eden Aristo’ya göre bu tarz bir üst arkadaşlık kurulması zor hatta imkansızdır. Her ne kadar Aristo böyle değerlendirse de yazarlar, Aristo’nun üstün türden arkadaşların birbirine eşit, birbirlerinin mevcudiyetinden haz alan, hayatlarını birlikte geçirmek isteyen kişiler olduğu iddiasının aslında bugün anlaşıldığı şekliyle evlilik ilişkilerini karakterize ettiğini ya da edebileceğini düşünmekteler.

Nursi, evlilik ve arkadaşlık

Bu noktada, yukarıda bahsi geçen makaledeki görüşü, işin içine Allah, iman ve ahiret gibi kavramları da katarak daha sağlam hale getirebileceğini düşündüğüm, Said Nursi’nin bir paylaşımından bahsedeceğim.

Nursi, İşârâtü’l-İ‘câz’da Bakara Suresi’nin 25. ayetini tefsir ederken ayette geçen son nimet olan eşlerle ve eş edinmeye vesile olan evlilikle ilgili şu muhteşem ifadeleri kullanır:

Saadetin esaslarından nikah ise: Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.

Evet, bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.

Kalblerin en latifi, en şefiki, “kısm-ı sani” ile tabir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhi imtizacı ikmal eden, kalbȋ ünsiyet ve ülfeti itmam eden, surȋ ve zahirȋ olan arkadaşlığı [italik bana ait] samimileştiren, kadının iffetiyle, ahlak-ı seyyieden temiz ve pak bulunması ve çirkin arızalardan hâlî olmasıdır.

Burada Said Nursi öncelikle şu latif ifadeyi paylaşıyor: “İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır.” Bu elbette yukarıdaki makalede bahsedildiği gibi hem aynı cins arasındaki arkadaşlık ilişkileri için (zaten cinsler arası arkadaşlık/dostluk olamayacağı hatta olmaması gerektiğini düşünüyorum) hem de cinsler arası evlilik ilişkisi için geçerlidir. Nursi’nin burada kasdettiği ise özellikle ikincisidir.

Peki neden önemlidir bu? Nursi şöyle devam ediyor: “… ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.” Bir adım ötesinde ise şu açıdan önemlidir: “Bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.” Bu çok önemli. Zira insan gün içerisinde mesela hoşuna giden bir çiçeğin kokusunu ister ki biri daha duysun, paylaşsın; gece gökyüzünde beliren aya bir başka insanla beraber baksın, ibret alsın; okuduğu bir şeyde beğendiği yerin altını çizdiğinde bunu bir başkası da görsün, açılım olsun ilh. Bu, en düz diyebileceğiniz insandan tutun, en sofistike düşünen ve hisseden insana değin herkesin farklı derecelerde ve şekillerde ama mutlaka ihtiyaç duyduğu bir şey. Fakat maalesef bazı insanlar buna ihtiyaç duyduğunu anlamaz bile. Ya da daha rafine haline ihtiyaç duyduğunu anlamaz. Veyahut geç anlar (ki bu durumlar evliliği olumsuz etkileyen ya da etkileme ihtimali olan şeylerdir). Elbette bu ihtiyaç aynı cinsten kişiler arasındaki arkadaşlıkta da paylaşılabilir, tıpkı yukarıdaki makalede bahsedildiği gibi. Ancak bunun asıl kıvam bulması, cinsler arasında olsa gerektir zira erkek kalbine karşılık gelecek, onun hayret edip tefekkür ettiklerine başka boyutlardan da bakabilecek kalp ancak kadındadır: Nursi’nin son paragrafta da dediği gibi, “Kalblerin en latifi, en şefiki, “kısm-ı sani” ile tabir edilen kadın kalbidir.”

İşte tam bu noktada Nursi, bir önceki makaleden farkımızı da ortaya koyup şöyle der: Ancak ruh imtizacı (bu da çok önemli bir başka husustur) gösteren, kalbȋ ünsiyet ve ülfet sunan, surȋ ve zahiri arkadaşlığı ortaya koyan kadını asıl istenir kılan ise bu özelliklerine ilaveten iffetli ve ahlaklı oluşudur.

Neticede tüm bu özellikler, özellikle fazla düz olmayan, hayata dair daha derinlikli ihtiyaçlar duyan erkeklerin evlenirken tercih edeceği kadın profiline dair de bir özet olsa gerektir. Tabi aynı durum kadın için de geçerlidir.

Sonuç niyetine

İçerisinde paylaşımın, anlayış, şefkat ve fedakarlığın aşktan daha fazla içerildiği arkadaşlık, bugünün tartışılır kılınan evlilik kurumuna farklı bir bakış açısı sunmak için güzel bir kavram. Yukarıda bahsi geçen makalede, Antik Yunan’dan hareket edip J. S. Mill gibi bir iktisatçının da görüşlerinden yararlanılarak, özellikle cinsler arası arkadaşlığın ve ona eşlik eden evliliğin, kişilerin hayatı için önemine vurgu yapılıyor. Benzeri bir vurguyu, daha üst bir boyuttan Said Nursi’nin de yaptığını düşündüğüm için yazının ikinci kısmınıysa buna ayırdım.

Neticede varılan noktayı şöyle özetlenebilir: ruh imtizacı, hayata dair hem hayret ve tefekkür boyutunda paylaşım hem de zorlukları ve iyilikleri beraber deneyimleme, değişen boyutlarda olsa da insan için çok önemlidir. Bu sebeple hem kendi cinsinden buna uygun arkadaşlar seçmek hem de arkadaş-eşler seçmek gerekir. Tabi ahlakı elbette önceleyerek…


  1. Bu konuda şu kitaba bakılabilir: Ed. Marleen Dekker ve Rijk van Dijk (2010). Markets of Well-being, Brill.

  2. Bu olguların detayı için şu kitaba bakılabilir: Jean M. Twenge (2022). Ben Nesli, Kaknüs Yay.

  3. Örneğin İsveç’te evlilik dışı beraber yaşamanın hukuki kurallara tabi ayrı bir kurumlaşmış hali olarak sambo (“sam” beraber, “bo” yaşam anlamındadır) vardır.

  31.07.2023

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut