Hak, Hikmet ve Marifet: Makullüğün Epistemolojisi

Khaled Abou El Fadl

Eğer bir çağın hikmet denklemlerinin başka bir çağ için yetersiz hale geldiğini hayal edebilirseniz, aynı durumun bu hikmete ulaşmanın araçları (marifet) için on kat ya da hatta yüz kat daha fazla geçerli olduğunu söyleyebilirsiniz.


MODERN ZAMANIN zorluklarına ve doktrinel mutlakçılığın baskıcılığına tepki olarak, birçok Müslüman reformcu, bilgi ve hukukun araçlarını vurgulayan teorilere yönelmiştir. Bilgi ve hukukun araçlarından bahsettiğimde, doğruyu belirleme ve kesin sonuçlara ulaşma yolu olarak örtüşen fikir birliği üzerinde fonksiyon gören teorileri kastediyorum. Diğerleri ise bireysel otonomi ve kişisel eylem gücünü vurgulayarak toplumsal çoğulculuğa vurgu yapar. Bazıları ise modern yabancılaşma ve görecelilik problemlerinden kurtulmanın bir aracı olarak kümülatif yorum ve geleneklere vurgu yapar. Diğer teorisyenler ise ortak kamu çıkarlarını veya kamu yararını vurgulayarak pragmatik ve pozitivist yaklaşımları benimsemiştir.

Benim bu çeşitli teorilere ve özellikle Rawlscı (John Rawls) anlamda örtüşen fikir birliğini vurgulayan teorilere yönelik temel sorunum, tüm bu yaklaşımların bilgi ve doğruya ilişkin işlevsel bir çözüm olmalarıdır; ancak bunlar felsefi ve entelektüel açıdan yetersizdir. Temel olarak, bu teoriler sosyolojiyi ve bir tür işlevsellik yaklaşımını kullanarak "herkes yanlış mı, yoksa herkes haklı mı" sorusuna cevap vermeye çalışırlar ve sonuç olarak verdikleri cevap "biz bilmiyoruz ve bilemeyiz! Dolayısıyla, üzerinde anlaşabileceğimiz her şeyi doğru kabul edeceğiz ve üzerinde anlaşamadığımız şeyleri (ve genellikle din bu kategoriye yerleştirilir), özel bir mesele olarak kabul edeceğiz" şeklindedir. Bu tür yanıtlar, görecelilik problemlerine işlevsel çözümler sunar, ancak en azından İslami felsefi bir perspektiften bakıldığında, bu yaklaşımlar tamamen tatmin edici değildir.

Modern çağda İslami epistemolojiye makul bir yaklaşımı, ölçüsüz rölativizm ve hoşgörüsüz ve zorba mutlakçılık gibi iki kötülükten kaçınan bir yaklaşım olarak belirteceğim. İslam mirasının semiyotiğinde üç kritik kategori bulunmaktadır: hak, hikmet ve marifet. Hakkı eşyanın gerçek doğası veya içsel doğru doğası ve özü olarak tanımlıyorum. Hikmetin temel ve hatta içsel olarak anlamı, eşyanın gerçek doğaları arasındaki ilişkilere göre doğruluktur. Doğru ölçüm veya Kur'ân metninde ifade edildiği gibi, eşyanın doğası arasındaki doğru denge (mizan al-haqa'iq) olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla, hikmet, genellikle bilgelik olarak çevrilen şey, sadece özün perspektifinden değil, aynı zamanda birbirleriyle ve rekabet eden doğruların birbirleriyle uyumlu olduğu şekilde doğruluktur. Marifet, eşyanın gerçek doğası arasındaki ilişkiyi bilme yoludur.

Yeniden ifade edecek olursak, hak, ciddi bir entelektüel cihad olan cehd (çaba ve mücadele) gerektiren bir anlama seviyesindedir; hikmet, hakkın bütünlüklü bir perspektifidir ve marifet, bilmenin araçları ve mekanikleridir. Felsefi olarak savunulabilir bir şekilde, eşyanın gerçek doğası olan hakkın sabit ve değişmeyen bir şey olduğunu ileri sürmek mümkündür; ancak hikmet, sabit ve değişmez değildir, çünkü eşyanın gerçek ilişkisini anlamadan önce neyin gerçekten var olduğu hakkında belirli bir düzeyde farkındalık ve bilinç elde etmek gerekmektedir. Örneğin, onikinci yüzyılın marifet veya epistemolojik mekaniklerine göre hikmet veya doğru ilişkileri, on altıncı yüzyılınkinden ve on yedinci yüzyılınkinden ve hatta yirmi birinci yüzyılınkinden farklıdır ve zaman ve mekân içinde hikmetin mekanikleri giderek karmaşıklaşmaktadır.

Ancak, asla bozulmayan ve değişmeyen temel bir matematiksel mantık vardır. Bu hikmeti anlamak için gerekli denklemler giderek daha yenilikçi ve karmaşık hale gelir ve bazen ilişkileri ortaya çıkarmak için yeni yaklaşımlar gerektirebilir. Örneğin, bir kişinin bilincinin nesnelerin ya ateşten, rüzgârdan, sudan ya da topraktan yapıldığı şeklinde olduğu bir bilinç seviyesindeki ilişkilerin tanımını hayal edin; ardından nesnelerin atom altı parçacıklara ayrıldığı bir tanımı düşünün ve ardından karanlık madde ve anti maddeye dair bir farkındalığın olduğu bir tanımla karşılaştırın. Marifet, ya da bilmek, hakkı anlamak ve hikmeti değerlendirmek için gereken bilincin çalışmasıdır ve insan bilinci sürekli olarak değişip evrildikçe, hikmetin bileşenleri de sürekli olarak değişmekte ve evrim geçirmektedir. Marifet doğası gereği nakil, ya da transkript ve iletime dayanamaz, ancak değişken ve dinamiktir.

Buna bir somut örnek vereyim, umarım İslam geleneğindeki dini metinlerde bulduğumuz şeye bir metafor olarak hizmet eder. Diyelim ki bir baba çocuklarına konuşuyor ve baba oğluna, "Benim hatıramı, kız kardeşine adil davranarak onurlandır!" şeklinde bir şey söylüyor. Sözlerin söylendiği bağlamda, adil davranmak, kız kardeşin kendi atını sahiplenmesine ve sevdiği kişiyle evlenmesine izin vermek anlamına geliyordu. O mekânın ve zamanın bilincinde, babanın elde etmeye çalıştığı nihai hikmet ve doğru anlayışı anlamak için gereken marifet, özel koşullarla hayal edilebilir. Şimdi aynı adalet anlayışını atların olmadığı, sadece kiminle evleneceği meselesinin olmadığı bir bağlamda düşünelim, ancak bilinç kendisi dönüşmüş durumda ve kız kardeşe adil davranmak artık kız kardeşin bağımsız bir varlık olarak tam bir gelişimine veya onur ve saygınlığının tam olarak gerçekleşmesine izin vermek anlamına geliyor. Hak, bu durumda adalet veya eşitlik nesnesinin gerçek doğası olup aynıdır; ancak, hikmet yani doğrunun ilişkisel dinamikleri, insan psikolojisinin bir fonksiyonu olan bilincimiz karmaşıklaştıkça ve insan ihtiyaçları dramatik olarak değiştikçe daha karmaşık hale gelir. Bu yüksek unsurları bilme epistemolojisi (marifet), kökten değişmek zorundadır; aksi takdirde hem hikmeti hem de hakkı tamamen çürütecektir.

Birçok açıdan, çağdaş İslam dinamiklerinde tekrar tekrar gördüğümüz, anlatı, marifet seviyesinde bir iletim veya transkript anlamında algılanır. Ancak bu marifet, nasıl açığa çıkarılırsa çıkarılsın, sürekli değişen ve koşullu insan bilincinin kritik bir unsuru olan insanların algılama ve anlama şekillerini görmezden gelir - hakkın bizatihi amaçlarına ulaşma veya bunları yerine getirme umudu varsa, insanın anlama ve algılaması hikmetin yenilikçi kavramsallaştırmalarına ihtiyaç duyar. Modern İslam'ın birçok dinamiğinde gördüğümüz gibi, eğer babanın kardeşlere kız kardeşlerinin atı kullanmasını söyleme anlatısını alıp tarihsel anıyı kendi zaman ve mekanımızda yeniden üretirsek, bu tamamen anlamdan yoksun olur ve hikmet ve hak yolculuğunun tüm girişimini temelden sarsar.

Bilinç ve bilincin evrimi, sürekli yaratıcı ve yaratan olan Allah'ın gerçekliği tarafından zorunlu kılınmıştır, bizim "varlık" ve "yaratılış" dediğimiz sürekli bir akışla - sürekli bir akış halinde olan koşullar ve yeni gerçeklikler, insan bilincine meydan okuyarak, beynimizi sürekli olarak yeniden düzenler; böylece bir dönemde bilgelik elde etmek için yeterli olan denklemler, farklı bir dönemde tamamen yetersiz hale gelir. Eğer bir çağın hikmet denklemlerinin başka bir çağ için yetersiz hale geldiğini hayal edebilirseniz, aynı durumun bu hikmete ulaşmanın araçları (marifet) için on kat ya da hatta yüz kat daha fazla geçerli olduğunu söyleyebilirsiniz. Teolojik açıdan bakıldığında, ilahilik sürekli var olan ve icat eden bir yaratıcı anlamına gelir – insanları vesile kılarak icat eden ve yaratan bir yaratıcı. İnsanlar, ilahi olanla bu ilişki biçiminde, bilerek ya da bilmeyerek, Yaratıcı'yı kabul etseler de etmeseler de bu ilişkinin cömertliği ve lütufkarlığı tarafından meydan okunurlar. Kur'ân'ın deyimiyle, ilahi etiklere göre (rabbaniyya veya 'ibadan rabbaniyyun olmaya) meydan okunurlar. Benim mütevazı görüşüme göre, sürekli değişen ve yeniden yapılanan bir epistemolojinin gerçekliğini ve zorunluluğunu inkâr etmek, bu ilahi olanla ilişki biçimine karşı bir nevi nankörlüktür.


https://www.searchforbeauty.org/2017/01/16/the-epistemology-of-truth-in-modern-islam-by-khaled-abou-el-fadl/ adresindeki "The Epistemology of the Truth in Modern Islam" adlı makaleden Harun Pirim tercüme etmiştir.

  16.04.2023

© 2021 karakalem.net, Khaled Abou El Fadl



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut