Çevre ve insanın sınırları

Zeyneb Hafsa

İnsan katiyetle evrenin yapılışının da yıkılışının da müsebbibinin kendisi olduğunu düşünmemeli. Bu, kendisini fazlaca büyütmek olur. Biz sadece vesile unsurlarıyız. Niyet ve eylemlerinin Allah tarafından takdire uzandırıldığı vesile unsurları…


BİR ÖNCEKİ yazımda dünya ve evrenle ilgili detaylı bilgiler veren bir belgeselden (Sıradışı Bir Kaya) bahsetmiştim.

Bu belgesel ve benzerlerinde görebileceğimiz mesajlardan biri şudur: “Bu dünyanın bir düzeni var ve insanoğlu bu düzeni bozmaktadır.” Bu tarz bir alt metne ya da doğrudan ifadelere özellikle çevreyle ilgili yazı, konuşma ve görsel-işitsel materyallerde rastlamak mümkündür.

Aslında bu ifade ilk bakışta gayet mantıklı geliyor. Bana da uzun seneler mantıklı gelmişti. Ta ki “Home” (Yuva) isimli bir başka belgeseli izlemeye karar verip kardeşimle de buna dair hasbihal edinceye değin. Zira o, konuya dair şu minvaldeki sözleriyle ilginç bir yorum getirdi: “Bugünkü insanoğlu -özellikle dinden de ayrışmış ise- kendisini herşeyin merkezinde, her şeyin yapıcısı, edicisi varsayarken aslında tersini de varsaymış oluyor. Yani kendisini herşeyin bozucusu, yıkıcısı da sayıyor.” Doğruydu, doğrudur. Nitekim yazının başındaki ifadede de bu içkin aslında. Çünkü “bu dünyanın bir düzeni var” derken bu düzenin arkasında aşkın bir yaratıcı varsayılmıyorsa bundaki yerçekimi gibi insana doğrudan atfedilmeyecek şeyler için “rastlantısal”, dolaylı olarak insana atfedilebilecek diğer şeyler içinse “insan yapımı” olduğu varsayımına gidiliyor.

İnsanoğlunun bugün geldiği noktada kendisini pozitif anlamda her şeyin müsebbibi, edicisi, oldurucusu, yapıcısı addetmesi pek çoğumuz için alışılageldik bir olgu. Hatta dini referanslarla da sıkça eleştirilen bir olgu bu. Fakat tersinin de doğruluğu bu kadar aşikar değil sanırım ki yazının başındaki ifadeye dair herhangi bir olumsuzluk aklıma gelmemiş bugüne değin.

Oysa insanoğlu istese de güneşin durmasına, ayın solmasına, oksijenin tükenmesine sebep olabilir mi? Allah izin vermedikten sonra hayır. Nitekim bunca senedir yeryüzünde insanoğlunun hala temel şeylerin hiçbirisini bozamamış, tüketememiş olması da buna bir kanıt olsa gerektir.

Bu husus aklıma şu örneği getiriyor: Peygamberimizin (s.a.v.) dedesi, o doğmadan önce gerçekleşen fil vakasında Ebrehe’nin ordularının karşısına yörenin üst düzey yöneticilerinden biri olarak çıkarıldığında develerini sorunca Kabe yerine develerini sorması yadırganıyor. O ise şöyle cevap veriyor: “Kabe’nin Rabbi Allah’tır. O, onu koruyacaktır. Ben ise develerimden sorumluyum.” Bu, şu anlama gelmiyor; kutsallarımıza saldırıldığında hiç bir şey yapmayalım. Tabi ki hayır. Sadece burada çok önemli bir mesaj var; Kabe dinin şeairlerinden biri olarak o denli önemli bir yapı ki insanoğlu onu bozmak istese dahi Allah istemedikçe ona kimse dokunamaz. Ya da bu, şu anlama da gelmiyor: Develeri sadece insan koruyabilir. Hayır, o da ancak Allah’ın izniyle ve yardımıyla korunabilir.

Benzer şekilde, çevreyle ilgili mevzularda da insana düşen, çevreye olabildiğince ihtimam göstermek. Ancak buradaki kırmızı çizgi şu: insan katiyetle evrenin yapılışının da yıkılışının da müsebbibinin kendisi olduğunu düşünmemeli. Bu, kendisini fazlaca büyütmek olur. Biz sadece vesile unsurlarıyız. Niyet ve eylemlerinin Allah tarafından takdire uzandırıldığı vesile unsurları… Nitekim ayette deniyor ki “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum, 41).

Bu tarz bir bakış açısı pek çok mevzuya da genişletilebilir durumdadır. Örneğin, bir işyerindeki pozisyonunuz dolayısıyla pek çok şeyin size bağlı olmasından hareketle o şeylerin ancak sizden dolayı çalışır, işler olduğunu düşünmeye başlayabilirsiniz, başlayabiliriz. Dolayısıyla o pozisyondan ayrılmak bize ekstra korkutucu gelebilir zira biz olmayınca oranın batacağını, çökeceğini düşünebiliriz. Halbuki pek çok durumda, tıpkı evrende olduğu gibi, o yerlerdeki işler biz olmasak da bir şekilde yürür. Eğer öyle olmasa idi birileri ölünce dünyanın dengesinde bozulmalar olurdu. Oysa öyle değil. Bu bakış açısı, aşırı sorumluluk hissiyatını da azaltabilecek güzel bir bakış açısı bence.

  03.11.2022

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut