Evren bize göz kırpıyor

DETERMİNİZM, SEBEPLERE tesir vererek sonuçları sebeplerin yarattığını iddia eder. Evrende oluşan tüm olayların neden-sonuç ilişkisine dayalı olarak gerçekleştiğini savunur.

Mekanistik olan bu akım, zihnimiz için zehir hükmündedir. Yedikçe bilincimizi felç eden zehirli bal gibidir.

Bu zehirin panzehiri ise "besmele"dir.

Evrende durağanlık yoktur. Her şey, her an hareket halindedir. Bu kompleks harekette, sebep ile sonuç aynı anda vardırlar. Sebep ile sonucun birlikteliği söz konusudur. Sebeplerin yokluğunda sonuç oluşmaz, bu doğrudur. Fakat sebebin yokluğunda sonucun oluşmaması, sebeplerin sonuçları yarattığına dair bize hiçbir ipucu vermez. Sebep-sonuç ilişkisinde, sebepten sonuca doğru bir akışın varlığını gözlemliyoruz, bu da doğrudur. Zamanlaştırılmış bir evrende, sebeplerin sırf sonuçtan önce gözleniyor oluşu, sebeplerin sonuçlara tesirinin olduğuna dair bir iddia hakkı da vermez. Aksine, her an hareket halinde olan evren, oluşan sonuçları, hemen akabinde sebep haline getireceği için bu bir çelişkidir. Sırtını sebeplere dayadığımız bir yaratılma hali, bir an önce hâkim olan bir unsuru, bir an sonra mahkûm haline getirir ki; hem her şeye mahkûm bir sonuç, hem de hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı için harekete geçmeye mecbur da olmayan bir sebep kanununu, hâkim bir kudret gibi kabul etmeye bizi zorlar.

Her an hareket halinde olan evrenimize, harekete geçmesine ihtiyacı olmayan sebeplerin yön verebilmesi mümkün değildir. Her an hareketin olduğu bir evrende, her an yaratılma hali de vardır ve sebeplerden çok öte, --yatay değil dikey bir ilişkinin-- hareket noktasına ihtiyaç duyulmaktadır. Burada yatay ilişki, sebepten sonuca doğru olan akışı ifade ederken, dikey bağlantı ise doğrudan müdahaleyi anlatmaktadır. Görüneni görünmeyene bağlayan dikey bağlantılar vardır. Bildiğimiz veya bilmediğimiz bütün mahlukat türlerinin dışında, dikey bir bağlantı noktası olmadan, sebeplerin sonuçlara doğru birlikte akışı mümkün değildir.

Zamanlaştırılmış bir evrende, önce ve sonra kavramları mutlak olamaz. Zaman dediğimiz boyut, hareket neticesinde oluşur. Hareketin değişmesi zamanı da değiştirir. Mesela, ışık hızı gibi bir harekette, önce ve sonra kavramları yer değiştirir. Sonuç önce, sebep sonra gözlenmeye başlar. Zaman bize göre tersine işler. Karadeliğe düşeli milyonlarca yıl olmuş bir yıldızı, onun için biz hâlâ var görürüz. Yıldız bize göz kırpar durur ama aslında yerinde yeller esiyordur!

Vücudumuzdaki kırmızı kan hücrelerinde yani eritrositlerin içinde bulunan demir atomlarında da benzer bir durum gözlenir. İnsan ömrü ortalama 80 sene olmasına rağmen, vücudumuzdaki demir (Fe+2) atomları, elli milyon yaşındadır! Ne dünyamız ne de güneş sistemimiz, demir atomlarının oluşumu için yeterli bir alt yapıya sahip değildir. Galaksinin uzak diyarlarından milyonlarca yıl önce pişirilerek dünyamıza gönderilmiştir demir atomları. İnsanoğlu henüz daha yeryüzünde yokken, dünya ona hazır hale getirilmiştir.

Neticede, sebep ile sonuç arasında gözlediğimiz birbirine yapışıkmış gibi olma hali, sebeplere hiçbir zaman sonuçları yaratma kudretini vermemektedir. Tıpkı, uzaktan bakıldığında bitişikmiş gibi görünen ufuk çizgisinin, aslında yer ve gök arasındaki mesafe kadar uzak oluşu gibi. İşte bu doldurulamayan mesafeyi ise ne sebep ne de sonuçtan tamamen farklı bir kudretin kaplaması gerekir ki, sebebin eli sonuca uzanabilsin. Yani o sebebinin gerektirdiği sonuç vücuda gelebilsin.

Kısacası, evrende bir sebepler çizgisi vardır. Belli sebepler belli sonuçlardan önce gelir. Sonuçlar da belli sebepleri takip eder. Sebep-sonuç bağlantıları, sebep ve sonuçtan tamamen farklı ve aşılması mümkün olmayan bu yatay ilişkinin dışında, dikey bir bağlantı ile bir araya getirilmektedir. Sebep ve sonuç, bir 'birlikte yaratılmışlık' halidir. Bir yaratıcı ile, sebeplerle sonuçların arasına böyle bir dikey bağlantıyı sağlayacak destek noktasını koymaz isek, evrenin ve evrendeki varlıkların hareketini açıklama imkânımız da kalmayacaktır. Oysa her an, her şey hareket etmektedir. Öyleyse, sebep ve sonuca aynı anda hükmeden, çizgisel değil dikey bir irade olmak zorundadır. Bize bu dikey iradeden haber veren, her türlü eylemin başlangıç şifresi 'besmele'dir. Evrenin her tarafına dal budak salmış olan 'hareketlenme kanunu' besmele ile potansiyelden kinetiğe dönmektedir.

İşte bu panzehir, sebeplerin sonuçları yarattığı vehmini kökünden keser, atar. Sebep ile sonuç arasındaki sonsuz yatay mesafe ancak 'besmele' yani Allah'ın adıyla aşılır. Deterministlerin zannettiği gibi, mekanistik bir öncelik-sonralık ilişkisiyle değil! Sebepler ile sonuçlar arasına konmuş olan ilişkiler, sırf insan için dizayn edilmiş, akıllı bir mahluk olan insanın Yaratıcısını ve O'nun maksatlarını gereğince kavrayabilmesi için konmuş dileyiş tarzlarıdır. Yani sebepler vardır, ancak hakiki bir tesirleri yoktur.

Yaratıcının sonuçları yaratmak için sebeplere veya başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Fakat, Yaratıcısını tanımakla ancak mânâsını bulan ve öte alemlerde kendisine sonsuzluk iksirini sunacak açılımları bu sayede kazanacak olan insanın, sebeplerle sonuçların arasındaki ilişkilere ihtiyacı vardır. Allah'ın varlığına dair emareler, Allah'ın kanunları merak edilerek delillendirilir. Her şeyin sonlu olduğu bir evrende, sonsuz olan Yaratıcının varlığı bu sayede bilinebilmektedir.

En küçük bir zerreden en büyük galaksilere kadar her şey, o İlahî şifrenin eman vermesiyle necat bulabilmektedir, harekete geçmektedir. Varlık sahasına çıkmış her ne varsa mânen / hâl diliyle "bismillah" demektedir. Yaratıcısız olmaz ilanını etmektedir.

Peki, bu nasıl bir Yaratıcıdır?

  24.10.2022

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut