Serbestiyet

Dindar olmayan muhafazakârlık makbul; muhafazakâr olmayan dindarlık, aykırılık

Gelenek ile din, muhafazakârlık ile dindarlık arasındaki gerilimi görmemiz ve irdelememiz gerekiyor... Bu, en başta dindarlar için gerekli. Çünkü muhafazakâr reflekslerin gölgesinde dindeki fıtrîliğin, insanîliğin ve adalet hassasiyetinin aşındırıldığı şu süreçte başta gençler olmak üzere toplumun geniş kesimleriyle dini konuşabilecekleri bir alan açabilmeleri ancak böyle mümkün olacak.



BİR VEYA iki yıl önceydi. Bir müzakere ortamında ‘muhafazakâr’ olarak tanımlandığımda itiraz etmiş ve kendimi hiçbir zaman bir ‘muhafazakâr’ olarak hissetmediğimi söylemiştim.

Muhatabım beni ‘muhafazakâr’ olarak tanımlarken, şahsen yeterince tanımadığı ama genel olarak ‘dindarlığı’ muhafazakârlığın tezahürleri arasında gördüğü için, elinden geldiğince dindarâne hayat yaşamaya çalışan biri olmam hasebiyle öyle söylemişti muhtemelen. Gerek bu ülkede gerek başkaca diyarlarda ‘muhafazakârlık’ ile ‘dindarlık’ arasında epeyce geniş bir kesişme kümesinin olması da sanırım bunda etkiliydi.

Ama itirazımda haklıydım, çünkü hayatım boyu muhafazakâr çevrelerle bir şekilde temas ettiğimde hep aykırı düşmüştüm. Devletçi değildim, milliyetçiliğe karşı hep mesafem olmuştu, ‘mukaddesatçı’ kelimesini hiç sevmiyordum, modernist olmadığım gibi gelenekçilikle de arası hoş olmayan biriydim. Dahası, özellikle Türkiye hudutlarından çıkıp belli konulara daha küresel açıdan baktığımda, yelpazenin kendisine daha yakın düştüğüm tarafı, muhafazakârların yeri veya yanı olmuyordu.

Türkiye’deki din karşıtlığına, hatta dine ve dindara karşı küçümseyici bir tutumla kendisini otomatikman ‘aydınlanmış,’ ‘modern,’ ‘ileri’ ve ‘ilerlemeci’ gören kişi veya kesimlere kesin biçimde mesafeliydim. Böylelerin kollektif narsisizme kadar varabilen üsttenci tutumuna karşı, bir dindar olarak muhafazakârları, bu arada özellikle siyaset söz konusu olduğunda muhafazakâr siyasetçileri ‘ehven-i şer’ olarak gördüğüm de bir vâkıaydı. Ama solu sağı karışık şu ülkeden öte küresel düzlemde meseleye bakıldığında, tartıda yanına düştüğüm eğilimin muhafazakârlar olmadığını biliyordum. Küresel tartışma konularında takındığım tutum, istisnaî birkaç konu hariç, onlara yakın değildi. Bundan öte, meselâ siyaset söz konusu olduğunda Almanya’da sosyal demokratları, Fransa’da sosyalistleri, İngiltere’de İşçi Partisini, Amerika’da Demokratları kendime daha yakın, ya da ihtiyatla konuşursak, en azından ‘ehven-i şer’ olarak görüyordum.

Ama bu kişisel hikâye bir tarafa, Türkiye’de muhafazakârlık ile dindarlığı özdeşleştiren bir anlayışın çift taraflı olarak yerleştiği bir gerçek. Çift taraflı diyorum; çünkü epeyce insan ‘dindar’ olduğu için kendisini ‘muhafazakâr’ diye tanımlarken, dindar olmayan epeyce insan da aynı şekilde dindarları ‘muhafazakârlar’ hanesine kaydediyor. Benim başıma gelen de, böyle gelmişti zaten.

Bu değerlendirme ve yerleştirme, benim gözüme kategorik açıdan sorunlu olduğu kadar, bu ülkede devam etmekte olan bazı meselelerin de sorumluları arasında gözüküyor. Çünkü bu yaklaşım, ‘din’i ve ‘dindar’ı olmadığı bir yere yaklaştırır ve yakıştırırken, bu ülkedeki birçok düğümü çözecek olan yeni bir eksenin oluşumunu ve gelişimini engelliyor.

Gençlik yıllarımdan beri yazageldiğim, başka birçok ismin de hemfikir olduğunu bildiğim bir husus var: Türkiye’deki ana ayrışma, gerçekte dindar-seküler veya sağ-sol ayrışması değil. Asıl ayrışmanın hürriyet-otoriterlik, demokrasi-otokrasi ekseni üzerinden görülmesi ve okunması gerekiyor. Ve dindar-seküler, sağ-sol gözlüğü içinde karşıt veya aynı ‘kamplarda’ görünenler, özgürlük-tahakküm, demokrasi-otokrasi denklemiyle bakıldığında önemli ölçüde yer değiştiriyor. Bu ikinci denklemle baktığımızda, en çok da dindar-seküler, sağ-sol ayrışması içinde birbirine karşıt görünenlerin büyük kısmını, aslında birbirine çok benzediğini, bir nevi ‘düşman kardeşler’ niteliğinde olduklarını görüyoruz. Serbestiyet’teki yazılarım dahil, farklı vesilelerle sıklıkla vurguladığım üzere, biri seküler, diğeri dindarâne bir çizgide ilerliyor gözüken Kemalist ve Hamidistlerin ortak refleksleri bunun bir örneği. Dindarlık-lâdinîlik...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.<

  04.08.2022

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut