Bir okulu, en iyi, öğrencileri tanıtır. Ağacı da, meyveleri…
Dolayısıyla, Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamı, sahabilerine bakarak da tanımak mümkündür. Ashâb-ı Kirâm, hem bir topluluk, hem de birer fert olarak, yaşadıkları hayat ve ortaya koydukları eserle, son ve en büyük halkasını Peygamber aleyhissalâtu vesselamın oluşturduğu risalet ağacının değerinin, gücünün ve güzelliğinin delili niteliğindedir.
Cahiliyeden Asr-ı Saadet çıkaran büyük dönüşümün bir tarafı Resûlullah aleyhissalâtu vesselam ve Kur’ân’a bakıyorsa, diğer tarafı da—Kur’ân’a ve Resûlullah’a muhatabiyetlerinin kalitesiyle—sahabilere bakmaktadır.
Hepsi de Rablerinin üzerlerine yüklediği vazifeyi hakkıyla yerine getirdikleri halde kavimlerinden lâyık oldukları karşılığı ne yazık ki görmeyen diğer peygamberlerin durumuna bakıldığında, bu gerçek, daha da iyi anlaşılır. Musa aleyhisselam, asâsı ve parıldayan beyaz eli gibi, Kızıldeniz’in yarılması gibi büyük mucizelere mazhar, Tevrat’ın onun elçiliğinde indirildiği büyük bir peygamberdir. Ama, Benî İsrail ona bir peygambere ve onun getirdiği ilâhî hediyeye bağlanılması gereken şekilde bir bağlılık sergilemiş değildir. İncil’in mübelliği ve yine mucizeler sahibi bir diğer ulu’l-azm peygamber olarak İsa aleyhisselam için de durum budur.
Aynı şekilde, Nuh, Hûd, Salih, İbrahim, Lût aleyhimüsselam âlemler Rabbinin onlara yüklediği vazifeyi hakkıyla ifa etmişlerdir. Ama ne yazık ki, karşılarında, onların bir ilâhî hediye ve emanet olarak getirdikleri hidayet nurunu kalblerinin en derininde saklayıp hayatlarını bununla hayatlandıracak bir ümmet görememişlerdir. Hakikati toprak gibi sinesine alacak bir ümmet değil, hakikate karşı kayadan da sert bir kavim çıkmıştır hepsinin karşısına.
Ama sahabiler için durum hiç de böyle değildir. Onlar, hem de Cahiliye şartları içinde doğup büyümüş oldukları halde, kalblerini de, akıllarını da Kur’ân’ın nuruna alabildiğine açmış; böylece, kendi zamanlarından öte, sonraki bütün zamanları bu nurla aydınlatmışlardır. Tevhid hakikatinin, Kur’ân’ ın ve Resûlullah’ın hakkını ve hatırını gözeterek herşeyi göze alan Mekkeli sahabiler, yani Muhacirîn, bu açıdan bakarsak hürmeti ve takdiri nasıl da hak etmektedir! Hak ve hakikat yolunda herşeyi göze alan Muhacirîn için herşeyden vazgeçip her türlü tehlikeyi göze alan Medineli sahabiler, yani Ensar da hürmeti ve takdiri aynı şekilde hak etmektedir.
Muhacirîn’i ve Ensar’ı, önden gidenleri ve arkadan gelenleri ile sahabiler, gerçekte, bir bütün olarak insanlığın iftihar tablosu niteliğindedir. Çünkü, “Ben bir beşer yaratacağım” buyurduğunda âlemler Rabbine insanın ‘yeryüzünde fesad çı karma’ kapasitesinden söz açan melekleri de imrendiren ve böylece meleklerin karşısında insanlığın alnını ak eden bir iman ve ubudiyet tablosudur onların sergilediği…
Bu özellikleri iledir ki, sahabileri, en başta âlemler Rabbi Kur’ân’ında, hem de defalarca över. Ve Fetih sûresinin son âyetinden öğrendiğimiz üzere, âlemler Rabbi onları sadece Kur’ân’ında övüyor değildir. Önceki ümmetleri hak yoluna irşad için indirdiği Tevrat’ında ve İncil’inde de onları övmektedir:
“Muhammed, Allah’ın elçisidir. Onunla beraber olanlar; kâfirlere karşı şedit, aralarında ise birbirine karşı şefkatlidirler. Onları cemaat halinde sürekli rükûda, secdede, Allah’ın fazlını ve rızasını isteyenler olarak görürsün. Alâmetleri, simalarındeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki tarifleridir. İncil’deki tarifleri ise, dal budak salan, güçlenip kalınlaşan, gövdesi üstüne dimdik duran, ekincileri hayrette bırakan, böylece kâfirlerin kinlerini boğazlarında tıkatan sağlam, kuvvetli bir ekindir.”
Peygamber aleyhissalâtu vesselamın ashâbı için yaptığı övgüler, işte bu açıdan bakıldığında gereğince anlaşılır. Onun “Ashâbım yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz” sözü de, “Ashâbıma sövmeyin” uyarısı da, yine bu açıdan bakıldığında adresini ve anlamını bihakkın bulur. Sizin Yıldızınız Kim?, Asr-ı Saadet ve sahabilerle ilgili olarak, bütün bu gerçeklerin ışığında gerçekleşmiş okumaların bir meyvesini içeriyor. Hepsi de hidayete götürücü birer ‘yıldız’ olarak sahabilerin kişiliklerini, hayatlarını ve bilhassa yaşadıkları bazı imtihanları, biz bugünün mü’minleri için birer işaret taşı olarak ele alıyor.
Hepimiz biliyoruz ki, kimliğimiz ve kişiliğimiz kimleri ‘yıldız’ ve ‘kahraman’ olarak seçtiğimize göre şekilleniyor. Dolayısıyla, ahir zaman mü’minlerin zor bir zamanda âlemlerin Rabbinin doğru yolunu bulabilmeleri ve o yolda sapmadan ve kaymadan kalabilmeleri için, sahabilerin kişiliklerinden ve hayatlarından kendileri için bir ‘role model,’ bir örnek, bir nümune-i imtisal hâsıl edebilmeleri gerekiyor.
Bununla birlikte, nasıl gökteki yıldızları tek tek saymamız mümkün değilse, bu kitapta da bütün sahabileri tek tek anlatabilmiş değiliz. Bu kitap, kendi hayat yolculuğumuzda karşımıza çıkan sorulara ve sorunlara Asr-ı Saadet’ten bulduğumuz cevapların ve devaların bir meyvesi olarak doğdu zira. Bütün yıldızları gösteremiyor, ama yıldızlara nasıl bakacağımız konusunda umarız ki ufuk açıcı bir örnek bakış ortaya koyuyor.
Elinizdeki kitabın, bir ‘mikro siyer’ örneği olarak Peygamberin Bir Günü ile birlikte, Asr-ı Saadeti anlama ve kendi hayatımızı ona göre yeniden biçimlendirme yolunda da bir ufuk açacağını umuyoruz.
Dileriz, bu iki çalışmayı bu çizgiyi takip eden ve üzerinde çalışıyor olduğumuz yenileri takip eder.
Her kitap kapağında bir yazarın ismini taşır, ama hiçbir kitap tek bir kişinin eseri değildir. İnsan âlemler Rabbinin ikramı ve ihsanı olmadan hiçbir şey yapmaya muktedir olmadığından, her ne ortaya koyuyorsa onun için Rabbine şükür borçludur öncelikle. Ortaya koyduğu şey için O’nun bazı kullarına teşekkür de borçludur. Nitekim, hadis ve siyer alanında ortaya koydukları emekle bizim en küçük ayrıntısında dahi büyük hikmetler ve dersler saklı Saadet Asrında olup biten herşeyden haberdar olmamızı sağlayan bütün isimlere teşekkür etmek, bir gönül borcumuzdur. Allah, sahabiler ve muhaddisler başta olmak üzere, hepsinden razı olsun.
Elinizdeki kitabın kağıda ve mürekkebe dönüşme sürecinde ise, teşvik ve tavsiyeleri dolayısıyla Haluk İmamoğlu ağabeye ve yayın yönetmenimiz Ali Erdoğan’a teşekkür ediyorum. Grafik servisimizin gayretli isimleri Mesut Sarı ile Gökhan Koç’a ve kapakta imzası bulunan Yasin Özcan kardeşime de, gösterdikleri ortak çaba ve heyecan için teşekkür borçluyum. Onların beraberce sahip oldukları sanatkâr hassasiyetini kitabın iç tasarımına da taşıyan Mahmut Güleç kardeşime de çok teşekkür ediyorum. Dileriz, Rabb-ı Rahîm daha nice kitap için beraberce çalışmakla bizi nimetlendirir.
Hepimizin, Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın ‘arkadaşlarım’ hitabına mazhar olmuş sahabilerin hayatlarıyla bıraktıkları ışığı takip edip, görmeden ona iman edip onun yolunda yürüyen ‘kardeşleri’ olabilmemiz duası, selam ve sevgiyle…
METİN KARABAŞOĞLU
Erenköy, 31 Mart 2011