Sanal sınırları silmek

RİSALE-İ NUR’UN müellifi ve birinci talebesi Said Nursi, Lahikalarda çoklukla “şahsı manevi” ye dem vurur. Mekân ve zamanı ötelemeden, bunun yanında mekânın ve zamanın üstünde ve ötesinde bir buluşma adresi verir Risale talebelerine.

Bu adreste yönler bir aradadır, doğu batı kuzey güney çizgileri silikleşir, dünya ile ahiret arasındaki ince perde daha da şeffaflaşır.

Bir Risale-i Nur talebeleri vardır, bir de bunların toplamının oluşturduğu “şahsı manevi”. Arada şahıs, grup, makam yoktur. Mekân, kâinat mescidi; nefis dairesinde çıkıp kalp ve ruh hayatına yükselen talebeler için zaman izafileşir; kâh oradadırlar kâh burada. Bu kadar inbisat etmiş geniş daireye yayılmış şahsı maneviyi, küçük bir kaba hapsetmek mümkün mü?

Şahsı manevinin neticesi şirket-i maneviye akar; derecesine, hissesine göre her talebe bu şirketten istifade eder.

Çin Seddi üzerinde “Seddi Zülkarneyyn” bahsine okuyan bir Çinli, Alp Dağları üzerinde “Münacattan” dağlar bahsini okuyan bir Avrupalı, Hint Okyanusuna karşı “Ayetül Kübrayı” okuyan bir Hintli, New York’ta Peygamber mucizelerini anlatan 20. Sözü okuyan Amerikalı, Kremlin Meydanında Beşinci Şuayı okuyan bir Rus, Nijerya’da Birinci Sözü okuyan bir Afrikalı, Arap Yarımadasında İşaratül İ’caz okuyan bir Arap, Barla’da 10. Sözü okuyan bir Türkiyeli…

Bütün bu, birbirinden ayrı ve uzak gibi okumalar diğer Risalelere akıyor, Lahikalarla perçinleşiyor, tesbihatla renkleniyor, Cevşenle çeşnileşiyor, Celcelutiye ve diğer dualarla derinleşiyor ve enginleşiyorsa; Çinli, Hintli, Avrupalı, Amerikalı, Rusyalı, Afrikalı – bugünkü kavramla – aynı anda Hafız Ali ile online iletişime geçerek senkro oluyor ve şahsı manevinin şirket-i manevisi işlemeye başlıyor. Grubun, şunun bunun adı yok, tabelalar yok, sınırlar yok, ırklar yok… Mekân silik, zaman izafi…

Bir ad var; Nur, bir de onun talebeleri. Ötelemek, ötekileştirerek eleştirmek, damgalayarak dışlamak, Nur talebelerinin defterinde yok. Yokluk makamında varlığın Esma izini şahsı manevinin gücüyle ararlar, fedakârlık ve feragatla yakın yüreğe, uzak kıtayı Nur ulaştırmak için uğraşırlar onlar…

Ümmete sahile taşımak görevi artık birkaç şehirde birkaç insanın omuzlarında değil; Çin Seddi üzerinde, Alp dağlarında, Afrika ormanlarında, Amerika’nın şehirlerinde şahsı manevinin tutan eli, yürüyen ayağı, düşünen aklı, gören gözü mesabesinde manevi ortakları var ve bu ortaklar arasındaki çarklar iyi çalıştığında selamete çabuk erilecek. Yeni Kur’an medeniyetinde birkaç ülke yok, birkaç kıta da yok; bütün dünyayı kuşatan, yeryüzünü ihata eden bir medeniyet bu…

Düşünce açılarımızı üç yüz altmış derece genişleterek ileriye yürütsek, kalp kapakçıklarındaki kirleri temizlesek, sanal ve zorlama sınırları kaldırsak; kim ne kazanmaz, kim ne istifade etmez? Ümmet de, insanlık da kazanır, herkes istifade eder.

Risale-i Nur talebeleri ve şahsı manevisi ve şirket-i manevisi; şirkli küfür kalelerini ve kıtalarını yıkmak için yeryüzünde yürüyüşe çıkmış. Şahsı manevinin orduları ne dağ tanıyor, ne orman, ne şehir, ne de kalp… Nurun birinci talebesi Barla’da başlatmış bu yürüyüşü ve bir gün dünya Medrese-i Nuriye’ye dönecek inşallah.

“İstikbalde en gür seda İslamin sedası olacaktır”ı kim söylemişti?

  01.07.2013

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut