Gezi’nirken kaybolmamak

Mustafa H. Kurt

DÜNYAYA UHREVÎ hassasiyetlerle bakmaya çalışan ve kendisini inançlı olarak tanımlayan insanlar ile, dünya görüşünde dine aynı derecelerde bir belirleyicilik biçmeyen kimseler arasında, -pek çok başlığın yanı sıra- politik aksiyonerlikte de çok ciddi üslup, yöntem ve mental farklılık bulunur.

Zira en başta, haklı olduğuna inandığı talepleri uğruna “ses getirmesi” ‘mazeretiyle’ yakıp-yıkmaktan, çatışmaktan ve en galiz küfürleri savurmaktan çekinmeyen bir kesimin söylem ve eylemlerindeki ‘hareket serbestisi’ ile; derdini helal-haram çizgisine, ahiret-mizan hesabına ve kul hakkı endişesine göre anlatmak gibi bir ‘derdin’ sahibi kimselerin sergilediği bir ‘çevrelemedir’ burada söz konusu olan.

Ki bahsi geçen bu karşı duruş şekilleri, sadece şekil ve yöntem açısından bile ilkinden yana bir benzeşmeye tabi tutulduklarında, kaybeden ikinci kesim olacaktır hep.

Bu itibarla, ‘evde zorla tutulan’ yüzde elliye (meydanlara doğru) yol verilmesi, bu kesimin çok hassas bir sınanmayla yüz yüze olduğunu da haber vermektedir.

Çünkü kim ne derse desin, tepki gösterdiği kesime oranla dinî hassasiyetleri daha yüksek olarak bilinen ve şu ana dek daha makul ve metanetli bir görüntü verebilmiş olan ‘yüzde ellilik’ bu kesimin omuzlarında, an itibariyle gayet tarihî bir sorumluluk bulunmaktadır. Bu kesim, çıkacağı o meydanlarda (ilk başta Dergah-ı İlahiye’ye karşı olmak üzere, insanlığın ve İslam’ın geleceği önünde) söz konusu hassasiyetlerinin gerektirdiği şekildeki bir duruşa, diğer bir tarifle “kulluk bilincine dayalı”, hakka riayet, edep, vakar ve şefkatle ‘çevrelediği’ müspet bir üsluba uymakla mükellef durumdadır.

Mümin, imanıyla farkını ortaya koyan bir kıymettir çünkü..

Yıkmak değil yapmak, tahrip değil tamirle vazifelidir; Firavuna dahi “kavl-i leyyinle” konuşandır çünkü mümin.

Ve kavga anında rakibine değil de, ancak öfkesine yenildiğinde mağlup olan kimsedir mümin. O kadar ki, ‘gerektiğinde’ kullanma vicdansızlığından geri durmayacağı nükleer silaha sahip bir düşman karşısında bile, -aslında o silahın sağlayacağı "caydırıcılıkla silahlanmak" yerine-, o düşmanı bizatihi o vicdansız silahla mağlup ettiği zaman mağlup olacak asıl kimsedir mümin. Tıpkı, bir silah gibi gördükleri kalabalıklarını ve destekli güçlerini yakıp-yıkma yolunda kullananlar karşısında, aynı ‘silaha’ sahip olduklarını sadece göstermekle yetinmeyerek, onu onlara karşı ve onlar gibi kullandıkları takdirde kaybedecek olan tarafın yine ehl-i asayiş olacağı gibi..

Bu hakikatler ışığında, dileriz ki, kendileri de meydanların tehlikeli yollarında gezi’nmeye karar verenler o gün evden çıkmadan önce bir kez daha düşünerek, karşı çıktıkları eylem ve söylemlerin benzerini verme tuzağına düşmemek konusunda, birbirlerini bir kez daha uyarırlar. Buradan da hareketle, tarihin haklı davalarını haksız metotlarla ‘savunarak’ hakikatte mağlup olmuş biçarelerle dolu bir ibret sahnesi olduğunu tekrar hatırlayarak sorulmalı belki: Acaba, haklı iken ve tamirin, asayişin, müspet hareketin tarafı iken haklı kalınabilecek mi; yoksa anarşizmi hatırlatacak derecedeki o ‘çapulcu özgürlüğe’ karşı çıkılırken, ‘ifade özgürlüğünden’ yana olunduğu da açıklıkla ortaya konulmayarak ve -mazaallah- o ‘çapulcu’ ifade ve eylemleri hatırlatacak resimler vermek suretiyle, gezi’nirken kaybolanlardan mı olunacak?

Son söz, bu Gezi Parkı “sembolizmi” meselenin daha derinlerdeki sebeplerine, hatta kim bilir, “Türk unsurunda ebedî kabil-i iltiyam olmamak suretinde bir inşikak çıkacak. O vakit milletin kuvveti, bir şık, bir şıkkın kuvvetini kırdığı için, hiçe inecek.” ikazıyla haber verilen o “inşikak’a” ve bunun amillerine daha da dikkat kesilmemize neden olacaktır belki de.

“Her şey ya hakikaten, ya bizzat veya neticeleri itibariyle güzeldir” ne de olsa..

  09.06.2013

© 2021 karakalem.net, Mustafa H. Kurt



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut