Arşiv

Bir Rahmet Şarkısı: Su

UZAKLARDA YA DA YAKINLARDA. Denizin karayla buluştuğu, dalgaların kumsala dokunduğu yerde, mırıltılı bir konuşmadır sürüp gider. Deniz dudaklarını dalga dalga uzatır ve dilinden minicik, saf damlacıklar dökülür. Güneş sıcak sıcak dokunur damlacıklara. Dokunmasıyla her biri maviliğini soyunur, ağırlığını unutur. Saf saf bulutlara yükselir.

Yağmur olur sonra. Zerre zerre kucaklar toprağı. Usulcacık damlar biri beyaz zambağın yaprakları arasına. Bir diğeri lâlenin al dudağına ilişiverir hemencecik. Beraberce seher vaktinin parlak gözyaşları olurlar. Yıldızları uğurlar, gün ışığının elinden tutarlar. Bir başkası, tohumun sert kabuğuna kadar dayanır, hayatın kapısını çalar. Tohumun uyanışına, baharın filizlenişine vesile olur.

Kimisi köklere tutunur; ağaç ağaç, dal dal, yaprak yaprak hayata tırmanır. Hayatı giyinir tomurcuklarda, meyvelerde.

Su hayata koşar.

Her sabah gelir, avucumuza doluşur. Bir dost; uzaklardan gelen bir dost gibidir. Yüzümüzü okşar; serin. Dudaklarımıza dokunur; yumuşak. Bulutların, dağların, denizlerin, derelerin, taşların duru, saf, berrak, pak selâmını getirir bize. Tenimize diriliş selâmı sunar, bizi gün ışığına yolcular.

Hepsi hepsi, tatsız-tuzsuz, renksiz, kokusuz, şekilsiz birşeydir su. Neredeyse maddelerin en basiti. Hatta çoğumuza göre, en ucuzu, en değersizi. Öyle ki, "sudan ucuz" hiçbir şeyimiz yoktur. Galiba hor görüyoruz, hakir görüyoruz suyu.

Ama o hiç oralı değildir... Bizim için çırpınır durur. Bize öylesine yakın; öylesine samimidir ki bizimle... Bir dere kenarında ya da bir sahilde onun akışını, kıpırdanışını seyretmişsinizdir. Öyle içten kıpırdaşır ki, kendinizi bir kaptırmaya görün; neden sonra anlarsınız duygularınızın da onun kıpırtısına ayak uydurduğunu. İpi çözülmüş bir sandal gibi, farkına bile varmadan akıntıya kapılır, gider duygularınız. Hele dalgaların kayalara vuruşu yok mu? Kayalara değil de ruhunuza çarpar sanki her biri. Dokunuşu ayrı, düşünüşü ayrı, salınışı ayrı bir duygu suyun. Zaman olur, dalgalanır, içli bir ayrılık türküsü söyler sahiller boyu. Gözyaşı olur su; duyguların en gizlisine ayna olur, annelerin göğsünde; anneden yavruya şefkatin en lekesizine, sevginin en safına elçi olur.

Bir gönüldür su. Her zerresi hayat için çırpınan bir gönül. Öylesine arzuyla çırpınır ki... Baksanıza, kumsallarda sönmemiş çırpınışı. Oradan dalga dalga damarlarınıza kadar uzanmış. Kanımız, canımız olmuş, ta kalbimize kadar taşmış denizden. En ince duygularımıza damlamış. Hücrelerimizin zarlarına kadar gelip durulmuş. Hücrelerimiz sahil olmuş çırpınışlarına. Duygularımız suya yaslanmış, su ile kaynaşmış.

Hayatla ilgili hemen hemen her olay, her türlü reaksiyon su içinde olur. Hayata lâzım bütün elementler suda buluşur, suda kaynaşır, suda yoğrulur. Onca cansız madde suya tutunur, öylece canlılığa bürünür. Su hayata beşik olur.

Nedense hep söndürücü diye biliriz suyu, oysa canlılık ateşi su ile alevlenir. Başka hiçbir sıvı, hiçbir madde su gibi yandırmaz hayatı.

Tatsız, renksiz, kokusuz, şekilsiz demiştik su için. Hayır, doğru değil. Onsuz hayatın ne tadı vardır, ne tuzu. Onsuz yapraklar, güller rengini kaybeder. Kokuları yayılmaz olur çiçeklerin. Şekilsiz de değildir su. Aksine, herşeye şekil verenin mürekkebidir sanki. Susuz kaldığı için pörsüyen çiçeklerinizi, kuruyan bitkileri, boynu bükük kalan dalları bir düşünün. Çiçekler o göz okşayıcı kıvrımlarını, yapraklar o tatlı şekillerini suyla giyinirler. Dünya güzellerinin yüzünde suyun dağılışı bir bozulsun da, o zaman görün siz kimin güzel olduğunu.

Kısaca, su denizlerden bulutlara, bulutlardan toprağa, topraktan denizlere dolanıp durur. Ama bu arada hayata da uğrar. Hayattan süzülür. Hayatın her çeşidinden imbiklenir. Tıpkı taşlar üzerinden kayıvermesi gibi, hücreler üzerinde dolaşır. Hayatı dalgalandırır zerre zerre. Canlılar onun kollarında salınır.

Merhametin, şefkatin heykeli olsa, su gibi olur herhalde. Su gibi berrak, su gibi saf, su gibi şeffaf olmalı merhametin heykeli. Hiç ayırmaksızın herşeye sızan, herkesi kucaklayan, her bir şeyi okşayan birşey olmalı. Hiç kimse hissetmese de, herkesin içinde dolanan birşey olmalı. Zaman zaman coşmalı, hattâ yağmalı doyasıya.

Şimdi başınızı yukarı çevirin. Bulutları görüyor olmalısınız. Her biri damla damla rahmeti hecelemek için bekleşiyorlar. Bekleyelim; rahmet ha yağdı, ha yağacak...

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Senai Demirci

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut