Sevgiliye gül dermek

Aytekin Akar

Übeyy ibni Kâ’b, birgün Peygamberimize aleyhissalâtu vesselama sordu: “Ey Allah’ın Elçisi, ben sana çok salavat getiriyorum. Duamın ne kadarını salavata ayırayım?” Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam “Dilediğin kadarını” buyurdu. Übeyy yine sordu: “Dörtte birini ayırayım mı?” Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam yine “Dilediğin kadarını,” buyurdu. “Ama arttırırsan senin için daha iyi olur.” “Yarısını?” “Dilediğin kadarını. Ama arttırırsan senin için daha iyi olur.” “Peki, duamın tamamını salavata ayırsam?” “İşte o zaman Allah senin bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını da bağışlar.” (Tirmizi)


ÂHİR ZAMANDA sünnet-i seniyyeye sarılana, yüz şehit sevabı verilecektir. Birçok hadiste bildirildiği üzere, fitnelerin her bir koldan üzerimize akın edeceği, hak ile batılı ayırt etmemizin güçleşeceği bu zamanda, sünnetlere ittiba etmek demek ki böylesine zor olacaktır. Sünnet üzerinde kararlılıkla gidenler, rahmet hazinesine erişeceklerdir. Ancak, bu yola yakınlaşmanın en temel şartı, çok özel bir rahmet duası olan salavattır.

Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyruluyor: “Allah ve O'nun melekleri Peygamber'e hep salât ederler. Ey mü'minler, siz de O’na salât ediniz ve samimiyetle selâm veriniz" (el-Ahzâb, 56).

Salavat, herkesin “nefsi nefsi” diye yalvardığı en dehşetli günde “ümmeti ümmeti” diye Rabbine iltica eden Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselamının yakarışına daha dünyada iken gönderilebilen somut bir “amin” hükmündedir. Sadece bir sözden ibaret değil, kıymetli bir ibadet, mühim bir duadır. Öyle ki, dualarımıza salavatla başlayıp salavatla bitirmemiz, iki makbul dua arasına duamızı eklemek gibidir.

Salavat hediyedir. Her zikrettiğimizde, Kainatın Efendisine anında sunmuş oluyoruz. Muhabbet ve hürmetin kalplerden taşarak dillerden dökülen halidir. Kim insanların en güzeline aracısız, gecikmesiz böylesine değerli bir hediye sunmak istemez ki?

Selâm ki, Rabbimizin isimlerindendir. Selâmette olmasını dilemek, gönülden razı olmak, şeksiz şüphesiz itaat etmek manalarına gelir. O’nun şahsında bütün ümmetin selâmetini dilemeyi, O’na gönülden itaat ettiğini bildirmeyi kim istemez? Her salavat O’na dinini yaşatmak için manevi bir destek ve O’nun izinden gitmeye bir ahittir.

O, “Kıyamet günü bana en yakın olanlar, üzerime en çok salavat getirenler olacaktır” (İbn Mes'ûd) buyurmuştur. Rabbimizin ezelde levh-i mahfuza kendi ismi ile beraber nakşettiği, mahlukâtın zirvesine yerleştirdiği, kâinatı hürmetine yarattığı Zat’a kim yakın olmak istemez? O yaratıldı ki, biz yaratıldık. O olmasaydı, hiçbir şey var olmayacaktı. O halde, O’na yaklaşmaya gayret etmek, zirvelere yönelmek manasını taşır.

Biz ki, mahlukâtın en mükemmelini, âlemlerin efendisini görme şerefine nail olamadık. O’ndan senelerce sonra dünyaya geldik. Ama şükürler olsun ki, O’na yakın olabilme nimetinden mahrum bırakılmadık. Bize salat-ü selam ve sünnet-i seniyye ile O’na yaklaşabileceğimiz bildiriliyor. “Bir kimse bana selâm verince, Allah (c.c.) bana ruhumu geri verir, ben de onun selâmına mukabele ederim" (Ebu Davud) hadisi de ispat ediyor ki, O daima hayattadır. Zira, O’na sürekli selâm gitmektedir. Zaten peygamberlerin cesetlerinin çürümesi de toprağa haram kılınmıştır.

Salavat, vasiyettir. Öyle değerli bir vasiyet ki; onu bize, yüzlerce yıl dünyayı kasıp kavuran küfrün, cehaletin ve delâletin koyu karanlıklarını yirmi üç senede paramparça eden, hem asr-ı saadette ve hem de vefatının ardından sayısız evliya, mürşid, müçtehid ve mütefekkir yetişmesine vesile olarak insanlık için ebedi saadet yolunu aydınlatan bir muhbir ve müjdeci bırakmıştır. Vasiyet ki, bazen kalanlara en manalı emirdir, ifası ise en derin saygının göstergesidir.

Salavat, peygamber hakkıdır. Vefa borcudur. Kendinden çok ümmetini düşünen, onlar için üzülen, her derdiyle ilgilenip dua eden ve kıyamette de mağfiret dileyecek olan, şefkat ve merhamet timsâli bir peygamberin üzerimizdeki hakkıdır. İnsanlığın kurtuluşuna vesile olacak vahyi; dili, tavrı ve davranışları ile gösteren ve canlı emsâl olan bir Zat’ın hakkını ödemek hiçbir zaman mümkün olmasa bile, salavat bu yolda paha biçilmez güzellikte bir niyettir.

Salavat, Rahman’ın rahmetine vesile bir eczadır. Kurtuluş reçetesinde vurgulu harflerle yazılıdır. İhlas ölçeğinde, sıhhati hem dünya hayatına, hem de ahirete akseder. Dilden kalbe işledikçe, şifâsı da ziyadeleşir. Çok şükür ki, en değerli zikirlerden olan salavat nimeti bize emrolunmuştur.

Şeyhü'l Ekber İbnül Arabiye göre salavatın faydası, yapan kişiye döner, zira onun akidesinde ve niyetinde samimi bir kişi olduğunu, Peygamberimize aleyhissalâtu vesselamın sevgisini, itaat ve hürmetini göstermektedir. Salavat ile ilgili birçok hadisten birinde “Kim bana bir defa salavat getirirse Allah da ona on defa rahmet eder." (Ebu Davut) buyrulmuştur. Rabbimizin sevdiği zatlara yakın olabilmek, bizi azaptan uzaklaştırır. Başkasının dilinden bizim için dökülen dua, kendimiz için yaptığımıza nispetle çok daha geçerlidir. Cenab-ı Hakk’ın çok sevdiği insanların bizim için duası elbette daha da kıymetli olmalıdır. Eğer dua ve şefaatine nail olduğumuz zat, Rabbimizin bütün mahlûkatın üzerinde tuttuğu, en derin muhabbete layık bulduğu kişi ise, bu bizim için çok büyük bir şeref ve ikramdır. O halde, bir bakıma salavat ile talep ettiğimiz, bize O’nun vasıtasıyla geri dönmesini ümit etmekte olduğumuz, Rabbimizin rahmetidir.

Salavatta sınır yoktur. Selâm, dua ve ibadet hükmünde olduğundan, sadece Peygamberimizin aleyhissalâtu vesselamın ismini duyduğumuzda değil, en fazla başta Cuma günleri olmak üzere aklımıza, gönlümüze her düştüğünde salavat getirebiliriz. Bu konuda, şöyle bir hadis nakledilmiştir:

Übeyy ibni Kâ’b, birgün Peygamberimize aleyhissalâtu vesselama sordu: “Ey Allah’ın Elçisi, ben sana çok salavat getiriyorum. Duamın ne kadarını salavata ayırayım?” Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam “Dilediğin kadarını” buyurdu. Übeyy yine sordu: “Dörtte birini ayırayım mı?” Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam yine “Dilediğin kadarını,” buyurdu. “Ama arttırırsan senin için daha iyi olur.” “Yarısını?” “Dilediğin kadarını. Ama arttırırsan senin için daha iyi olur.” “Peki, duamın tamamını salavata ayırsam?” “İşte o zaman Allah senin bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını da bağışlar.” (Tirmizi)

Anlıyoruz ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselam ve Ehl-i Beytine getirilen salavat, çok kazançlı bir ticaret gibidir. Kalbimizin derinliklerine işleyecek samimi bir niyetle, göndereceğimiz her salat-ü selâm, inşaallah bizim de derecemizi yükseltecek, halimize tesir edecek, O’ndan hayatımıza izler taşıyacak, dua hükmüne geçerek rahmete vesile olacaktır.

Rabbimiz bizi salavatın değerini anlayıp dilinden, kalbinden düşürmeyen ve âlemlere rahmet olarak gönderdiği sevgili Resulünün şefaatine nail olacak kullarından eylesin.

  13.02.2011

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut