Hüznün secdesi

Aytekin Akar

“Allahu Teâlâ, seher vakti, istiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu, istediğini vereyim, duasını kabul edeyim buyurur. ” [Hadisi Şerif - Müslim]

HÜZÜN DAMLIYOR bu gece seccademe. Yüreğim buruk, kederler içinde. Dedem düşüyor hatırıma. Benim küçüklüğümdeki hali, cevval dimdik duruşu, hiddeti… Ve ardından biraz büyüdüğüm zamanlardaki hali, gittikçe eriyen kanserli bedeni, kısılan sesi, titrek dizleri… Cenazesi yıllarını tükettiği binadan gittiği sabah, balkonlardan bakan acılı yüzler, yaşlı gözler… Yetmiş küsur seneyi, bizimle aynı mekânlarda harcayan o değilmiş gibi birden bire ortadan kayboluşu. Ve aynı yolda ilerleyen, şu an diğer odada uyuyan, yılların bedeniyle birlikte beynini de ziyadesiyle kemirdiği, gözümün önünde küçülen, gittikçe kendi tenhalığına kapanan babam… Uzağımda, yakınımda cereyan eden göç hikâyeleri öyle çok ki. Sürekli olarak dolup boşalan dünya, ne gidenleri yolundan çevirebiliyor, ne de bir vefa gösterebiliyor.

Gecenin karası siniyor odama. Biliyorum kaç lamba yaksam ışıtamaz şu anda kasvetli yalnızlığımı. Kul yapısı duvarlar, beni köşeme sindirmeye hevesli gibi üstüme gelmek için, sırtlandıkları saatin akrebiyle yarışıyorlar sanki. Belli ki, uzun zamandır en çok bu gece hapsoluyorum kendime.

Başımı dizlerime dayıyorum… Düşünceler düşlerle karışmış hücum ediyorlar. Yaşadıklarımdan kesitler; iliştirdiğim arzu, istek, korku, endişe gibi etiketleriyle gözüme bir görünüp bir kayboluyorlar. Çocukluğumu sanki yeterince yaşamamışçasına, geri istiyorum. Öyle derinden ki isteğim, işte şimdi hayalimin dürbününden kendimi minik bir yavru olarak izleyebiliyorum… Kıpır kıpır yerlerde emekleyen masumiyetim, arada sırada da kucaklarda bayram ediyor. Gözyaşlarım bile berrak, haklı ve art niyetsiz. Hayatım küçücük âlemimde acıkıp doymak, oyunlar oynamaktan ibaret. El bebek gül bebek, ufacık halimle, dev bir ilgi ve sevgi yumağına yaslamış beni Yaradan. On, on beş yıl, ömür defterimin ilk yaprakları, pırıl pırıl, lekesiz ve pir-ü pak. Eğlenircesine öğrenmenin, hayatı basit ve sade bir pencereden keşfetmenin, güzellikleri ilk kez tatmanın tarifsiz zevki, mutluluğu… Ah çocukluğum, gelemeyeceğini bile bile seni özlememek, çağırmamak hiç mümkün mü?

Birden bir bebekten, beli bükülmüş birine kayıveriyor yeniden hayalim. Bu seferki, ne rahmetli dedem, ne de ihtiyar babam. Bu derin çizgilerle kaplı benekli yüz, çoğu ağarmadan terk edip gitmiş bembeyaz saçlar… Gözüm ısırıyor, ne kadar da tanıdık. Evet. Besbelli; bu benim yaşlılığım.

Tüm sergüzeştim boyunca, çocukluk ve gençlik rüzgârları bazen yerlerde sürümüş, bazen yükseklere taşımış istidatlarımı... Ayakta durabilmek için dayandığım şu baston gibi, çocukluktan beri okuyarak, dinleyerek öğrenip, yaşayarak biriktirip, yanımda bu yaşa kadar getirebildiklerim şimdi iç âlemime baston olmuşlar. Cesedimin ruhuma yaptığı gölgeler ve nefsimin dünya uykusunu süsleyen rüyaları, beni nasıl da yormuş ve yıpratmış görünüyor. Yaşlılığa hüzün mevsimi, veda vaktinin elçisi derler. Bu beni taşırken artık zorlanan dizler, feri sönmüş gözler, alçak seslerden bihaber kulaklar, solan çiçekleri andıran ten… Durum öylesine belirgin ki. Hep bir ağızdan, fırsatların tükenişinin, imtihanın sonunun, kendi kıyametimin her an gelmek üzere olduğundan bahsediyorlar.

Gece, iyice bırakıyor ağırlığını üzerime… Sanki artık sabah ışıltıları hiç dolmayacakmış gibi odama. Gerçekte, kaldıramadığım, belimi büken, beli bükülmüş yaşlı halimin hayali mi? Yoksa geceninkiyle kıyaslanamayacak mazimin karanlıkları mı? Öyle ya, belki benim için ömür sahnesinin perdesi, şu yaşlı adama bile dönüşemeden apansız kapanabilir. Oysa ben hiç ölmeyecekmişçesine, kalan nefeslerimin sayısını bilmeden, sadece anı tüketmekle meşgulüm. Bu gece evimde iken, yarın öğlen mezarımda olabilirim.

İçimde incecik bir sızı dolaşmaya başlıyor… Düşünüyorum. Bu yaşıma kadar, gaye bilerek el üstünde tuttuğum, aldanmışlık, şartlanmışlık sapaklarına uğrayıp peşinden koşturduğum onca şeyden geriye neler kaldı? Beni bir damla sudan var edip, annemin rahminde bir tohum gibi yeşerten, süt çeşmeleri ile besleyip büyüten, şimdiye kadar hep koruyup kollayan, şerefli bir misafir kılan Rabbimin sözlerine muhalif haller içinde geçen zamanlarım, zifiri gecelerin bile yanında ışıltılı kaldığı birer büyük kara nokta oldular yüreğime. Çok zamanlar, gaflet çukurlarına düşerek, nefis ve şeytan tuzaklarına yakalanarak, O’nu unutup oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya denizinin dalgalarında kaybolup gittim. Kim bilir kaç zaman, O’nun rızasını kazanacak kaç fırsatı hazin biçimde kaçırdım.

Pişmanlık damla damla süzülüyor yanaklarımdan… Seccadem merhametle kucaklıyor alnımı. Her an muhtaç yüreğim yalvararak O’na sormadan edemiyor: Canım tenimi terk edercesine, umut çeşmesinden akan gözyaşlarım sel olsa ve son nefesim olsa tam bu anım, kurtuluşum kılar mısın? Sıvadığım bunca kiri, pası yüreğimden silip, kalan vaktimde kıblemi Sana doğru sabitler misin? Beni her ayağım kaydığında düşmekten koruyup, her batağa saptığımda saplanmaktan kurtarır mısın?

Biliyorum. Beni hiç başıboş bırakmayan, bağışlayıcı olan ve affetmeyi seven Sen, son nefesime kadar da tövbe kapılarını yüzüme kapatmayacaksın. Yüreğimde Sen’i hep baş tacı edebilmem, içimde bir cennet yaratmandır. Sen’in sevgini, tüm sevgilerin üstüne taşıyabilmek, rızan için yaşamaya çalışmak, karanlık gecelerimi de karamsar vehimlerden kurtarıp nurlandıracaktır. Ömrümün kalanını bereketlendirecek, sıhhat, gaflet ve hevesat içinde geçen gençliğimin elimden gidişine teselli olacak ve yaşlılığımı da benim için dertten devaya çevirecektir.

Sabahın ilk ışıklarıyla perdelerim aralanıyor… Tefekkür ufkumda şafak söküyor. Âlemlerime yayılan aydınlıkla daha net sezebiliyorum. Gecenin şehadetinde teslimiyet ile affedilmek için yapılan ihlaslı yakarışlar, kalan ömre kararlı şekilde başlamakla çok daha fazla kıymetleniyor. Bir de seher vakti, dua ve istiğfar tam hedefini yakalarsa, işte o zaman güneşle birlikte yeniden doğmuş olunuyor.

  10.01.2011

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut