Arşiv

Sen Yarına Erişemezsin!

SEVGİLİ DOST,

Dün elimizden gitti. Yarınki gün daha gelmedi. Sen ve ben sadece bugün içre yaşıyoruz. Lâkin hep yarının hesabını yapmadayız. Yarın için varacak menzillerimiz var. Yarınların ardında bekleneyen maksudlarımız var. Demek bugün ne menzile erişebileceğiz, ne de maksudumuz elimizde olacak. Bugün sadece yolumuz var. Şimdi biz yol ehliyiz ve yolcuyuz. Bugün nereye doğru yürüyoruz, sen onu söyle. Varacağımız yer yarının hesabıdır. Değil mi ki maksudumuz ilerilerde, bugün niyet günüdür. Bugün dua günüdür, maksudumuzu elde etme günü değil. Şimdi sebeplere tevessül ânıdır, sonuçlar sonra verilir.

Yarın geldiğinde o da bir ‘bugün’ olacak ve sen hiçbir zaman yarının eteğinden tutamayacaksın. O halde kendi rengini de erişemeyeceğin yarınlarda değil, bugünde ara. Burada, hemen şimdi, neysen o’sun sen. Kendini yarınların arkasına attığın hedeflere, menzillere, maksudlara erişip erişmemeye göre tanımlamaya kalkma. Menzil değil mi ki yarınların arkasındadır, yarına erişemeyen sen oraya erişip erişmemekle mükellef değilsin. Sen bugünün ehlisin, yol adamısın ve doğru menzile doğru yoldan yürümekle mükellefsin.

Sözler dellâlı, bu dünyada niyetimize ve duamıza karşılık eriştiğimiz maksudlarımızdan ‘dünyevî ve ehemmiyetsiz meyveler’ diye söz eder. Sözgelimi, cihad edip, cihadı kazanmaya niyetlendin ve niyetlendiğin gibi cihadda galip oldun. Sen niyetinin meyvesini cihadı kazanmak sanırsın. Oysa bu sadece ‘dünyevî ve ehemmiyetsiz meyvesi’dir cihadın. Sen asıl meyveyi cihada niyetlenişinde alırsın. Rıza-yı ilâhî için mi, yoksa nefsin adına mı savaştın? Niyetin rıza-yı ilâhi olunca, o saat uhrevî ve ehemmiyetli meyveni alırsın. Bu takdirde, cihadı sebepler dairesinde kaybetsen de kazansan da, sırf niyetine göre renk alırsın. ‘Şehadet,’ cihadı esbab dairesinde kazanmanın değil, cihad niyetinin ebedî meyvesidir. Yani, seni ebedî diri kılacak olan, cihadın sonucu değil, cihada niyetindir. Kezâ nübüvvet vazifesi dahi, kesret-i etba ile değil, tebliğ niyeti ile yapılır. İnsanları tâbi etmek sebepler dairesinin hedefidir, bir sonuçtur. Sebepler dairesine hükmeden, peygamber olmadığına göre, onun vazifesinin kıymetini belirleyen bu sonuca ulaşıp ulaşmaması değildir. O da, nihayet, yarına erişemeyen bir bugün ehlidir, bir yol adamıdır. O halde, onun peygamberliği nereye vardığına değil, nereye yürüdüğüne bağlıdır. Hiç ümmeti olmamış, ama peygamberlik sevabından da mahrum kalmamış peygamberler olduğunu unutma. Ümmet sahibi olmak sonuçtur, hakkı tebliğ etmek ise bu sonuca götüren vesiledir. İşte peygamberler, insanların kendilerini dinlememeleri karşısında ümitsizliğe düşmek yerine şevklerini daha da arttırarak bize mühim bir dersi hatırlatmak istemişler: Kul olarak vazifemiz sonuç almak değil, sebepleri vesile eylemektir.

Biz ki zamanın çocuğuyuz. Elimizde sadece bugün, hatta bu an vardır. Bu an’da da sadece vesileler, sebepler, yollar vardır. Sonuçların saklı olduğu yarınlara kendi başımıza erişemeyiz ki onlarla imtihan edilelim. Yaşadığımız an sadece şimdiki andır ve sonraki anların ölüsüyüz. Yaşamak imtihanını da şimdiki anda elimize verilen vesilelerle, sebeplerle ve yollarla veriyoruz. Onlarda saklı sonuçlara, maksudlara ve menzillere erişmek elimizde değil.

Hatırlarsan, bir keresinde sana bir peygamber sözünden haber vermiştim: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış" diyor Resûl-u Ekrem (a.s.m.). Anladığım kadarıyla, nübüvvet dilinde bugün, esbabı ya da vesileleri; yarın ise sonuçları elde etmeyi ya da maksudumuza erişmeyi temsil ediyor olmalı. Evet, sen ve ben, esbaba tevessülde ya da maksudumuzu istemede failiz, yani ‘hiç ölmeyecekmiş gibi’yiz. Sonuçları elde etmede ya da maksudumuza erişmede ise ‘ölecekmiş gibi’yiz, yani aciziz. Esbaba tevessül etmek, bir başka deyişle, sonuç için niyet etmek ya da maksudumuza erişmek için dua etmek demektir. İşte bizim yapıp edeceğimiz de, bu an içre, elimizdeki vesilelerle, hiç ölmeyecekmiş gibi dua etmek ve niyet etmekten ibarettir. Sonucu vermek, maksuda erişmek bizim işimiz değil, herşeye kâdir Olan’ın vazifesidir. Yarının içinde saklı maksudların hasılında ölü gibiyiz. Öyleyse kendi rengimizi ve kıymetimizi ölü gibi olduğumuz yarınlarda değil, bugünün içinde, yani hiç ölmeyecekmiş gibi olduğumuz yerde, yani yaşadığımız yerde, yani niyetimizde ve duamızda aramalıyız.

Unutma ki, sen de bir yolcusun. Hep yolcu kalacaksın ve yolcu olarak öleceksin. Yani, her yolcu gibi menzile erişmeden yolda öleceksin. Bütün ömrünü yarına erişemeden bugünün vesileleri ile birlikte geçireceksin. Ve öldüğünde elinde ne sonuçlar, ne maksudların olacak, sadece niyetin ve duan kalacak. Ve sen niyetine ve duana göre ölecek ve haşrolacaksın. Ebedî rengini ve kıymetini bugünden, bu anın niyetinden alacaksın. Öyleyse, bugünün dünyası içinden ebedî kılınmaya değer bir dua ile, hiç ölmeyecek bir niyetle geçmelisin. Nasılsa yarın öleceksin.

Sen ve ben bugün içre yürüyoruz dostum. Sen ve ben ebediyet içre yürüyoruz. Adımlarımızı yarın ölecekmişiz gibi havf içinde, ama hiç ölmeyeceğimiz menzile doğru ümit içinde atıyoruz.

  27.12.2003

© 2021 karakalem.net, Senai Demirci

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut