Çiftçi gibi düşünmek lazım

Mona İslam

BEDİÜZZAMAN SAİD Nursî, Asa-yı Musa’da “Beşinci Mesele”de şöyle der: “…kalp ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen ilaahir…”

Yine bir kardeşim vesilesiyle önüme gelen bu meselede düşünmem icab ediyor. Yasemin soruyor: “Kalp ve ruhun gıdasız bırakılması nasıl olur Mona abla?” Bu kızı Allah için çok seviyorum, ne zaman bana birşey sorsa birşey öğreniyorum. O benim kendisine birşey öğrettiğimi sanırken, ben onun suali vesilesiyle Rabbimden bir mesele kalbimde inkişaf ediyor. Onun duası, arzusu, ihtiyacı beni günlük gafletlerimden çekip çıkarıyor. İyi ki Yasemin gibi kardeşlerimiz var, değerlerini Allah’ın terazisinden başkası ölçemez.

Düşünelim bakalım diyorum, Allah ne diyor, “Kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur”. Öyle ise bizim kalbimizin gıdası zikr-i ilahi. Ne kadar çok zikredersek kalbimiz o kadar doyuyor.” Yasemin müdahale ediyor, “Ama ben zikrederken ortaya birşey çıktığını hissetmiyorum.” İtirazı bile güzel, bir başka kapıyı zorluyor ve açıyor. “Kalp toprak gibidir Yasemin,” diyorum “ettiğimiz her zikrullah ise ona ekili tohum ve çekirdeklerdir.” Üstad diyor ki, “Namazın ahirindeki tesbihat namazın çekirdekleridir” ve ekliyor “bir şey hissetmeseniz de yapmaktan vazgeçmeyin, kalbin hissesi var.”

“Hımm” diyor Yasemin, ama ben bu “Hımm”da bir yetmezlik hissediyorum, kesinlikle bir Nur talebesi karşımdaki; pes etmiyor, hakikate tastamam vasıl olmadan durmuyor. Üstadımın sünnetine tabi oluyorum ve misallendirmeye devam ediyorum. “Akıl ise suya benzer. Tarlaya ektiğin çekirdeklerin ortaya çıkması, çiçek veya meyveye durması için su lazım. Su ise aklın getirebileceği birşeydir. Tefekkür sudur. Eğer zikrin esnasında tefekkürle zikre eşlik edemiyorsan endişe etme, (laf aramızda bunu ben de yapamıyorum), zikrinden de vazgeçme, at çekirdekleri kalbinin toprağına ve uzaklaş, bir süre sonra tarlaya su taşır ve onu sularsın. Tabii önce kalp toprağına su kanalları açmak lazım.”

“Kalp toprağında su kanalları açmak, toprağı kazmak ve oluklar açmak, yarmak ve düz yüzeyini bozmakla olur. Aksi takdirde su akar gider, tohum ve çekirdeklere ulaşamaz, oysa onlar derindeler. Suyu onlara ulaştırmak gerek. Bunun için hayatta yaşadığımız olayları musibetleri, meşakkatleri çok kullanışlı buluyorum. Onlar kalbimizi şerha şerha yarıyorlar, bak ne güzel, oluklar açıldı, şimdi tek yapacağımız, o oluklardan geçecek temiz suyu bulup getirmek. Sadece musibet ve acılar değil, bizzat hayatın bize sunduğu zorluk da bir kalp yarma biçimi, bir yemek yemek için öncesinde sonrasında bin tür iş yapmak gerekiyor, bu da yeryüzünün Ademoğullarına getirdiği bir sıkıntı. Fakat her sıkıntı gibi bu da nimet, sen her yorucu işini kalbine açılan suyolları gibi düşünmelisin.”

“Bazen de hayattaki coşku ve sevinçler bitkilerimizin üremesine yarayan rüzgarlar yerine geçiyorlar gibi hissediyorum. Her mutluluk insana bu dünya dağdağasında nefes aldıran bir rüzgar-ı Rahmani. Onunla zaten var olan bitkiler bir kereliğine değil, ebeden var olmak için tozlaşıp çoğalacaklar, ve amellerimiz bir atımlık kurşun gibi, genetiği ile oynanmış ebter tohum gibi değil, her an yenilenen, ve beka bulan meyveler olacaklar. Cennette bir meyvenin yenildiğinde bitmemesi, koparıldığı yerden yeniden bitmesini böyle anlıyorum. Cennet uzak bir ufuk değil, hemen bir adım ötede, şu an-ı seyyalenin berisinde, amellerimizin gelecek neslinde, imanımızın doğurganlığında bizi bekliyor. Anlatabiliyor muyum?”

“Peki toprağı, suyu, havayı tanımladık da suya nasıl ulaşacağız onu henüz konuşmadık. Uzattım galiba ama az sabret anlatacağım, o kadar fasih konuşamadığımın farkındayım. Aklı işletmenin, ve onu bir müfekkire güneşi gibi yeniden yeniye enerji üreten bir kaynak haline getirmenin yolu nedir? Ben acizane şimdiye kadar şu kanaate vasıl olabildim. Her bir olaya iki şekilde yaklaşarak temiz suya ulaşabiliriz.”

“Birincisi daha selametli olan yol, tümdengelim metodu uygulayacağız, her yaklaştığımız meselede bir isim belirleyip o ismi o olayda arayacağız, bulduğumuzda bu ismin buradaki ef’alini icraatını gözlemleyeceğiz, böylece bulutlar çarpışacak ve yağmur yağacak, sonunda suya ulaştık elhamdülillah. Mesela evde toz var, ve yerler de batmış, kırıntılar, dökülü saçlar, ocak temizlenecek, bir de banyo ovulacak değil mi? ‘Ne tatsız’ diyor nefsimiz, üstelik yap yap yeniden kirleniyor. Halbuki biz biliyoruz zikirde tekrar esastır. Bu yüzden bilhassa kadınlarda(elbette erkeklerde de tecelli ediyor ama onlar bizim kadar temizlik işiyle muhatap değiller) temizlik işi Kuddüs isminin zikrinde ve tefekküründe muazzam bir fırsat. O halde elimize toz bezi alırken önce bu isimle başlayacağız, Ya Kudüs diyecek ve hem iş yapıp hem düşüneceğiz. Dene ne kadar verimli olduğunu göreceksin. Bir de benim bu işi yaparken zikretmeyi sevdiğim bir ayet var, “Vallahu yuhibbuttevvabiyn ve yuhibbul mutetahhiriyn (Allah sürekli ve tekraren tevbe edenleri ve sürekli ve tekraren temizlenenleri sever)”

Yasemin “ben her olaya uygun bir isim bilmiyorum Mona abla” diyor. “Nereden öğrenebilirim?”

“Vallahi ben de her olaya uygun isim bilmiyorum, ama sana 30. Lem’a’yı salık veririm, oradaki Esma-i Sitte Risalesindeki isimler öyle büyük ki, ne zaman hangi isme ihtiyaç duysan oradan devşirebiliyorsun, o risaleyi iyice öğrenmen yeterli oluyor, yahut Cevşen de bu konuda çok uygun bir öğrenme zemini, her bölümde okuduğun isimleri mealleri ile beraber okur ve üzerinde düşünürsen, bir süre sonra sayamayacağın kadar çok isme vasıl olursun. Ve onlar sen çok zorlanmadan uygun zamanda uygun olay esnasında karşına çıkıverirler. Deyim yerindeyse her hacatına Hızır gibi yetişirler.”

“Ya da tümevarım metodu kullanabilirsin, bu da her bir olaydan filozofların ve hükemanın yaptığı gibi düşünerek kapsamlı cümlelere ulaşmakla mümkün. Böylesi biraz daha yorucu ama yine de düşünme melekeni güçlendirdikçe daha çabuk sonuca ulaşırsın. Tıpkı okulda çözdüğün matematik problemleri gibi, ilk günler zor gelen sonraları iki kalem oynatma ile çözülür hale geliyor değil mi? Suya kavuşmak bu kadar kolay. Sadece biraz temrin, yani senin anlayacağın egzersiz istiyor. Yaptıkça araba kullanmak gibi otomatiğe bağlanır ve farkında olmadan her şeyi kusursuz yapmaya başlarsın. Biraz gayret, sonuç buna değecek kadar haz verici olacak.”

“İşte” diyorum “insan kalbi ve aklı birbiriyle buluşturduğunda tarlada çiçekler açmaya başlıyor. O zaman ettiğimiz zikrin de, yaptığımız tefekkürün de sonucunu görüyoruz. Ne zikir tek başına fikirsiz yetiyor, zira tarlada suya kavuşmayan çekirdekler daima çekirdek olarak kalıyorlar. Ne de fikir tek başına bir işe yarıyor, ki tohumsuz bir tarlaya ne kadar su verirsen ver elde edeceğin sadece çamurdur. Birinde belki Allah bir mucize eseri yahut ahirette çekirdekleri yeşertir, ama diğerinde sadece ilim yüklü eşek yahut dinsiz feylesof olmak tehlikesi var. Ama ikisinin birlikteliğinden Sevgili Üstad’ın tabiri ile ‘barika-i hakikat’ doğuyor.”

“Kıldığımız her namaz, yaptığımız her tesbihat, okuduğumuz her cevşen ve evrad, bir zikir biçimi, okuduğumuz bizi düşündüren her kitap, evimizin kirlenmesinden, yemek yapmamıza, bir kafede oturup insanları gözlemlememizden, yemek yememize, dostlara ikram edip, dertli birine koşmamıza, birini sevmemizden, bir şeye kırılmamıza kadar her hadise birer tefekkür kapısı. Bu ikisini cem eden tek bir şey var. Yahut benim hem zikir hem tefekkür yapabildiğim tek bir alan var. (Muhakkak başkaları sair şeylerde de bunu becerebiliyordur, belki sen de yapabilirsin.) O da Kur’an tilaveti. Bu da Kur’an’ın mucizesi, her şeyi ihtiva edişi, bizzat cenneti çabasız önünüze serişi. Hakikaten ben bu dünyada cennet nerede deseler Mushaf’ın iki kapağı arasında derdim. Hiçbir şey onun verdiği lezzeti tarif edemez, bu yüzden tarife yeltenme densizliği göstermiyorum. Sadece tatmayan bilmez diyebiliyorum.”

“İşte sanırım bu akıl ve kalp yaratılış gayelerine uygun, tayyip bir gıda ile doyurulmayınca insan boşluktan ne yapacağını şaşırıp, sağa sola malayaniyata saldırmaya başlıyor. Biliyorsun Kur’an bize Allah’ın bizim için seçtiği gıdalardan bahsederken onları ‘tayyib’ diye tanımlıyor, yani hem zahiri hem de batını anlamda temiz gıdalar. Bu gıdalar maddi ve manevi olabiliyorlar. Ama nasıl ki aç bir insan böcek bile yiyebilirse, ve o an ona açlıktan yediği şeyin iğrenç olduğunu anlatamazsan, aynen öyle de kalbini ve aklını Rabbin tayyib dediği manevi gıdalarla düzenli olarak beslemeyen birine de haz aldığı şeylerin hakikatte tiksinti verici olduğunu anlatamazsın.”

Bir telefon sohbeti sona eriyor, Yasemin bana teşekkür ediyor. Aslında ben ona teşekkür etmeliyim, çünkü o ne sanırsa sansın ben bunların hiçbirini beş dakika evvel bilmiyordum. Hakikaten bizim meşrebimizde kardeşlerimiz birer şeyh kadar üzerimizde tesir sahibi; herhalde bir şeyh bana bir hırka giydirse Yasemin’in üzerimde yaptığı etkiye ancak denk gelirdi. Bu bir değerli ağabeyimizin “bazı insanlarda bereket var, onlarla birlikte olduğunuzda asla eli boş dönmüyorsunuz, mutlaka yeni bir hakikat keşfediyorsunuz” dediği hale tam denk düşüyor olsa gerek.

Eminim sizin de Yasemin’leriniz vardır. Allah böyle bereketli kardeşlerimizi çoğaltsın.

  05.06.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut