Fenaya bir mim koymak

Mona İslam

SEVGİLİYİ İÇİNDEN çıkarmak, düşük yapmak gibi.
Yıllarca kelimelerinle beslediğin, hayallerinle suladığın
Eşyayı isminin vadilerinde, manayı ruhunun dağlarında bulduğun,
Yüzünün kıvrımlarını, gülümseyişini, hiç görmediğin ama hep bildiğin cemalini
Varlığındaki izlerini, kalbine ektiklerini, zihninde devşirdiklerini, dönüştürdüklerini,
Ve onunla beraber yeniden inşa olan seni silip atmak nasıl bir şey?
İlkin bir ölüye can katmak,
Sonra bir canı ölüme atmak gibi,
Bizzat elleriyle yapmak, sonra emeğinden sadır olana tapmak gibi,
“Her şeyin müsebbibi o” diye günahları bir bir boynuna atmak
Baltayı en büyük putun, nefsin boynuna asmak.
Kurtulmak, meseleden sıyrılıp çıkmak,
Kendinin katili olmak gibi,
Bir bebeği bile isteye düşürmek gibi.
İyice bileylediği bıçağı bir samuray kararlılığıyla kalbine saplamak gibi.

Ölenle konuşulmaz değil mi?
Ölülerle konuşanlar, kırklara karışanlar, cinlerle fısıldaşanlar.
Kimine göre hepsi saçma, kimine göre bazısı gerçek.
Benim gerçekliğimi tuttuğum yas süresi belirleyecek.
Yasını efendi gibi tutan ve ardından hayata karışanlar,
Gözyaşları Yakup gibi gözlerini bulutlandırmayanlar,
Züleyha gibi saçını başını yolmayanlar,
Eyyub gibi sabrın sonuna varıp kurtlanmayanlar,
Yunus gibi usulca bir pişmanlıkla evine dönebilenler,
Aklı selimini ne olursa olsun kaybetmemeyi becerebilenler,
Varlığını bir başka varlığa bitiştirmeden sevebilenler,
Size bir sözüm yok,
Çünkü dilinizi bilmiyorum.

Kendi lisanımda hikayelerim var benim bir türlü nokta koymayı bilemediğim,
Anlattıkça yeniden dirildiğim, dinledikçe ecelime yaklaştığım
Hayaletlerim var, tez zamanda bir ceset bulup giydirmeyi umut ettiğim.
Masallarım var, hayatımı kurtarmak, beni boğazlamasın diye nefsimi kandırmak için söylediğim.
Şarkılarım var nakaratına dilimi takıp durmaksızın mırıldandığım
Vesveselerim var, ninni misali koynunda uyuduğum
Şeytanlarım var Rahman’ın izni var diye ilişmediğim, yan yana sessiz sakin yaşayıp gittiğim.
Bir Ortodoks Yahudi titizliğiyle uyduğum kurallarım var benim
Anlamını bilmeden hüzün duvarına doğru sallanarak okuduğum bir kitabım var
Duvarın tamamını ıslatmadan, her gözyaşı için bir taş eklemeden, yıkılmış mabedimi tekmil etmeden pes etmeyeceğim!
Bir ses var İsa nefesi gibi dinlediğim.
Çamurumu ellerine bırakıp mucizeleriyle yoğrulmayı dilediğim.
Yoğrulmadan dirilemeyeceğimi bildiğim.

Sevdiklerine kendi adını verenlerdenim ben,
Yahut onların adıyla anılanlardan.
Arada bir fark kalmayıncaya kadar birbirine karışanlardan,
Berzahları tanımayan ve yıkıp aşanlardanım.
Nikah yüzüklerindeki isimler gibi ismini değiş tokuş edenlerdenim.
Künyelerimi çiçek dağıtır gibi dağıtırım evrene
Önce sever, sonra tanırım, biraz kafam karışık sanırım.
Habire gözüme takılan bir yazı var
Bir mezar taşında
Üzerinde kendi adım.
Bu kabir benim mi, yoksa ben sandıklarımın mı hiç bilemediğim.
Her biten rolle ölen benleri defnettiğim.
Toprağını ellerimle kazdığım,
Nefsimi içinden çıkardığım
Hevasıyla, hayalleriyle,öfkeleriyle,umutlarıyla havaya “küller küllere” narasıyla savurup attığım, ama çömleğini kırmaya kıyamadığım.
Çabalasam da yanı başından ayrılamadığım.
Boynumdaki günah çıbanından başımı bir türlü göğe döndüremediğim, baktıkça sefaletimi hiç unutamadığım bir kabir bu.

Artık ayrılma zamanı.
Tırnaklarımda toprak, kan, alnımda bir muska bakiyesi anlaşılmaz bir mühür,
Gözleri bağlı bir atın değirmen taşında dönüşü gibi hiç uzaklaşmadan yürüyorum.
İsimleri unuttum, adımı unuttum, anlam ve ayrılık beraberce geride kaldılar.
Bir cinnetli yastayım,
Atmakta olan kalbimi gömdüm.
Şimdi puthanede kimsecikler yok, sahnede rol yapan yok, bilgiç laflar savurup bahşiş yerine beğeni toplayan yok.
Ben de yokum.
Artık gömdüklerimden bir fısıltıyla dahi bahsedilmiyor.
Hiç kimse şahit değil varlığıma, adem alemlerinde sır oldu o da.
Yalnız mezar taşımda bir “mim” harfi.
Faniliğe bir “mim” koyar gibi.
Yeniden başlamadan bir susar gibi.
Cehennem üstü diz kırıp kurtarılmayı bekler gibi.
Kaybedecek bir şeyi kalmayıp özgür olmak, seçeneği olmayıp gönül rahatlığıyla önündeki tek yola koyulmak bana kalan.
Öldüm ama henüz dirilmedim,
Ne dünyadayım ne semada arada bir yerde asılı kaldım.
Biri uyandırıncaya kadar serserice dolaşan bir uyurgezerim ben.

  18.03.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut