BEN KENDİMİ ÖZLEDİM

Öznur Çolakoğlu Cam

“AKIP giden zamanları
Bir yerlerde bulsam..
Sonra üzülsem..
Üzüldüğüme üzülsem.
Sonra düşünsem
Üzüldüğüme üzülsem..”

Hüznüme tercüman olan bu şarkı eskilerden gelip takılıverdi dilimin ucuna.. Mirkelam lakaplı bir bey söylüyordu sanırım. Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam neler değişirdi hayatımda bilemiyorum. Şu sıralar en çok hissettiğim duygu içimde kocaman bir nehir yavaş yavaş akıyor ve eski coşkunluğu kalmamış. Üzerine son bahar yaprakları yağmışta onları dahi taşımaktan bezmiş ağır ağır ilerliyor yatağında ve ben bu temsili ruhum olan nehrin kenarında bir ağaç gölgeliği edinmiş, sessize akışı seyrediyorum..

Elim kolum bağlanmış sanki, kıpırdamıyorum bile. Dilimde birkaç eski ezginin tınıları öylece durmuş sadece seyrediyorum. Böylesi bir haleti ruhiye ile bir yere varılmaz biliyorum. Zamanın ruhu, ruhuma dokunmadan, yüzüme bir nefeslik ferahlık üflemeden, hatta koluma dahi sürtünmeden geçip gidiverecek hissediyorum. Nasıl değiştim ve tekrar nasıl değişebilirim?

Evvel zaman içinde, ahir zaman içinde.. ile başlayan ve uzayıp giden masallar geliyor zihnime bir bir ama hiçbirinin devamı yok, sonunu kestiremiyorum. Rüzgar mı esiyor hafiften, üşüyor muyum? Bilmiyorum.

Çarkları küflendiği için artık dönemeyen bir su değirmeni gözüme çarpıyor. Suyun ağır akışının sorumlusunu buluyorum ama kalkıp düzeltemiyorum. Ağır ağır kurşini bir renkte akan nehrin üzerinde, sivrisinek misali milyonlarca kelime uçuşuyor görüyorum. Yerimden kalkıp zihnimin sepetini dolduramıyorum. Kelimelerin her biri bir peri suretine bürünüp yüzler insanın dimağına ilhamlar ikram etmek üzere havalanıyor, nasibimi alamıyorum, sadece seyrediyorum.

Nice zaman sonra bir kelime gelip oturuyor yüreğimin derinlerine ve zihnimin bir köşesine. Yarı baygın gözlerimi dikkatle üzerine dikip bakınca bu kelimenin “özlem” olduğunu okuyorum. Özlüyorum diyorum gayet cılız bir sesle ve ağzımdan dökülenler düşüp birilerini incitmesin sakın, inceliğinde. Neyi özlediğim üzerine çalışıyor zihnim yavaştan.

Karşımda ağır ağır akan ruhum, kurşuni bir nehir, uzayıp gidiyor. Allah’tan üzerini sonbahar yaprakları kaplamış. Yoksa canımında daha da sıkılacağını hissediyorum. Nehrin iki tarafı sık ağaçlarla çevrilmiş, çıkış yok, kaçış yok, kaçmaya dair niyette yok. Hayli uzun bir zaman geçiyor bu halde. Nice sonra özlem kelimesinin yanıtı yavaş yavaş nakşolmaya başlıyor içime bir yerlere..

“Özlüyorum..” diyor içimden bir ses yeniden, bu sefer biraz daha gür bir sesle. Ben nehri seyrede durayım içimdeki ses konuşuyor durmadan. “ağır ve sonbahara teslim görünen bu güvercin griliğindeki nehrin ilkbaharlardaki, yazdaki, dört mevsimde coşkun aktığı zaman dilimlerini özlüyorum. Suyunun bu kadar azalmadığı, tüm taşları, olumsuzlukları bağrında sürükleyip götürüveren, hiçbirine de gönül koymayan eski nehrin serinliğini, neşesini, bereketini özlüyorum..”

Bir kuş çığlık atıyor yukarıda. Anka kuşu mu yoksa? göremiyorum. Çığlık atıyor tekrar ve yüzleşmeye korktuğum gerçeği itiraf ediyor bana!

“Ey zavallı, kabul et. Sen eski seni özlüyorsun!”

Sadece susuyorum.

  18.11.2008

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut